AA
Türkiye'de ve dünyada nörogelişimsel bozukluklar ve beyin işlevleri alanındaki çalışmalar ve araştırmalar devam ediyor.
Özyeğin Üniversitesi'nin "Labdan Topluma: Çocuk ve Ergen Nöral, Bilişsel ve Duygusal Gelişiminde Translasyonel Bilim" başlıklı konferansında konuşan Kuzey Karolina Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayşenil Belger, çocukluk ve ergenlik dönemlerinde ruh sağlığı ile davranışsal sorunların ortaya çıkışında rol oynayan biyolojik, psikolojik ve toplumsal etkenlerin erken ve bütüncül biçimde tanımlanmasının önemini vurguladı.
Otizm, şizofreni ve diğer nöropsikiyatrik bozukluklarda beyin işlevlerini ele alan sunumunda Prof. Dr. Belger, çocuklarda ve ergenlerde ruh sağlığı ve davranış sorunlarının başlangıcına ve şiddetine katkıda bulunan biyolojik, psikolojik ve toplumsal tüm faktörlerin bütünsel olarak erken tespitinin ve bireye özgü yaklaşımların ilgili sorunların önlenmesinde önemine dikkat çekti. Bu faktörlerin erken saptanmasının, bireye özgü yaklaşımlar geliştirilerek söz konusu sorunların önlenmesine katkı sağlayabileceğini belirtti.
KALICI STRES BEYİN MİMARİSİNİ DEĞİŞTİRİR
Nörobilimci Prof. Dr. Ayşenil Belger ise şunları söyledi:
"Ergenlik, stres etkileri ve ruh sağlığı bozukluklarının ortaya çıkışı açısından son derece kritiktir; kalıcı, kronik stres bu dönemde de beyin mimarisini değiştirir, gelişimsel risklerin artmasına yol açar. Biyolojik, psikolojik ve sosyal etkenleri entegre eden araştırmalar, ergenlerde hastalık başlamadan tetikleyici biyolojik faktörlerin belirlenmesini, risk faktörlerinin tanımlanması da odaklı erken tedavilerin geliştirilmesini mümkün kılar. Çocukların ve ergenlerin gelişimlerini boylamsal takip eden çalışmalar da davranışsal ve ruh sağlığı bozukluklarının geciktirilmesini veya önlenmesini sağlar. Araştırmalardan elde ettiğimiz bilgilerin gündelik hayata ve sağlık, hukuk ve eğitim sektörlerine uygulanması, çocuk ve ergenlerin sağlıklı gelişimi için çok önemlidir. Meslekler arası iş birliğinden destek alarak gelişimi destekleyen, travmayı azaltan ve bilimsel bulgulara dayanan uygulamalar geliştirilmelidir. Belki de en mühimi; her çocuğun ve ergenin özgün birey olduğunu ve kendisine özgü biyolojik ve sosyal risk ve koruyucu etkenler altında geliştiğini göz önünde bulundurmak ve bu faktörleri ve ergeni odaklayan uygulamalara yönelmek olacaktır."