Kendini gerçekleştiren kehanet: Kötümserlik! İşte kötümserliğin sebepleri

Memnuniyetsizlik ve kötümserlik… Okurken bile insanı huzursuz eden iki kelime. Hayata bakış açısı kişiden kişiye değişir. Fakat bazılarımızın olaylara ve durumlara bakış açısı sadece memnuniyetsizlikten ibarettir. Peki, bu durumun sebebi nedir? ‘Ben neden mutlu olamıyorum? Neden her şeyi eleştiriyorum?' diye kendinize hiç sordunuz mu bilemiyorum ama bu durumun sebebini biz uzmanlara sorduk. İşte toplumdaki memnuniyetsizlik ve mutlu olamama durumunun sebepleri…

AKSAM.COM.TR/MOR PAPATYA

Merve Kantarcı Çulha

Şüphesiz insan her şeyden mutlu olamaz fakat zaman zaman yapılan güzel şeyleri takdir edebilir yahut duyduğu haberler ile motivasyonunu artırabilir. “Böyle insanlar nerede?” dediğinizi duyar gibiyim. Çünkü toplumda her şeye eleştirel bakan ve bu durumu değiştiremeyen önemli bir kitle var. Peki, bu kötümserlik neden? İyi düşünememenin sebebi nedir? Memnuniyetsizliğin sebeplerini alanında uzman isimlere sorduk. İşte kötümserlikle ilgili dikkat çeken detaylar…

KÖTÜMSERLİĞE ALIŞAN İNSANLAR DEĞİŞMEYE ÇALIŞMAZ

Başlarına gelen olumsuz olayları sık sık anımsayıp sürekli memnuniyetsizliklerinden söz eden insanların çevresini kendinden uzaklaştırdığını belirten Çankaya Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Dönmez, bu davranışın mutsuzluğu daha da artırdığını belirterek şu şekilde konuştu:

“Bazılarımız da kötümser düşünmeye alışmışızdır. Eğer bir kötümserseniz bu sizi genel olarak mutsuz kılmaya, dünyanın ve yaşamınızın sürekli olumsuz yönlerini görmenize yol açarak genelde mutsuz eder. Ayrıca, kötümserlik kendini gerçekleştiren bir kehanete dönüşmek eğilimindedir. Diğer bir deyişle, kötümser insanlar, kötümserlikleri ve nasıl olsa başarısız olacakları inancı ile olayları memnuniyetlerine yol açacak biçimde değiştirmeye çalışmazlar. Dolayısıyla, gerçekten başarısız ve sonuçta memnuniyetsiz olmak eğilimindedirler. Bazılarımız da olumsuzlukları abartmak eğilimindeyizdir. Olumsuz memnuniyetsizliğe yol açıcı olaylar hepimizin başına gelir. Ne var ki, yaşamlarından, kendilerinden ve çevrelerindeki başkalarından memnun olan insanlar onları oldukları gibi, yani genelde geçici olaylar olarak görürken memnuniyetsiz ve mutsuz olanlar başlarına gelen olumsuzlukları abartmak ve dünyanın onlara göre bir yer olmadığına inanmak eğilimindedirler. Son olarak, bazılarımız hep kendilerini kendilerinden daha üstün ve iyi başkalarıyla karşılaştırmak eğilimindedirler. Bu da olanların sürekli olarak yaşamlarından memnuniyetsizlik duygusu yaşamalarına ve memnuniyetsizliklerinden söz etmelerine neden olur.”

İNSAN KENDİ YAPTIĞINI ANLAMLI BULUYORSA MUTLU OLUR

Memnuniyetsizliğin ve mutsuzluğun en temel nedenlerinden birinin hayattaki anlam arayışı olduğunu belirten İbn Haldun Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışma Programı Başkanı Prof. Dr. Sefa Bulut, hayata karşı olumsuz olma durumunun nedenlerini şu şekilde anlattı:

ANLAM ARAYIŞI: Kendi yaşamımıza, ilişkilerimize ve yaptıklarımıza bir anlam verme ve anlam bulma arayışıdır. Eğer bunlarda bir anlam buluyorsak bir anlam verebiliyorsak o zaman yaptıklarımız anlamlıdır ve bizi de mutlu eder. Yaptıklarımız bize zor gelmez, her türlü zorluğa ve fedakârlığa dayanabiliriz. En zor işleri bile başarabiliriz. Hayatımızı anlamlı kılacak şeyleri düşünmeliyiz.

VAROLUŞ KAYGISI: Diğer bir duyguda hayatta var olma ve yaşama kaygısıdır. Neden varız ve neden böyleyiz neden böyle yapıyoruz? Anı yaşarken anın tadını çıkarıyor muyuz yoksa bir şeylerin kaygısını mı taşıyoruz? Zihnimizde bizi rahatsız eden şeyler mi var? Bu spritüal arayışlarımızla da ilgili olabilir, günlük yaşam aktivitelerimizle de ilgili olabilir. Anın ve zamanın kaygısını aktif olarak hissetmek ve buna kendi içimizde bir çözüm bulmak, bulabilmek…

KENDİMİZİ BAŞKALARI İLE KIYASLAMAK: Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür. İnsanlar çoğunlukla günlük hayatta yetenek, başarı, mal varlığı, çocuk gibi kendilerine ait değerleri başkaları ile kıyaslama eğilimindedir. Aslından tüm bu kıyaslamalar sonucunda varılabilecek iki nokta vardır: Ya üstünlük duygusu ve egonun okşanması veya/ ve çoğunlukla kendini başarısız, yetersiz veya değersiz hissetme. Tüm faydasız duygusal yaklaşımlardan uzak kalmanın yolu, kendimizi kendi şartlarımız içinde sadece kendimiz ile kıyaslamaktır. Hangi durumda bulunursak bulunalım ve hangi sonucu elde etmiş olursak olalım, elimizden geleni yaptığımız hissi kendimizi değerli hissetmemizi sağlayacak ve gelecekteki planlarımızda bize özgüven sağlayacaktır.”

KÖTÜMSERLİĞİ ENGELLEMENİN YOLLARI

Bulut, karamsar olan insanlar için şu önerilerde bulundu:

Sahip olduklarımıza şükretmek

Gerçekçi olabilmek

Başarma duygusuyla emek vermek

“SORUNSUZ BİR HAYAT YOK ASLINDA”

“Yaşamdan, yaşanılanlardan memnuniyet duymadıkça an’ı kaçırıyoruz; an’ı kaçırdıkça memnuniyetsizliğimiz artıyor.” diyen Haliç Üniversitesi, Psikoloji Bölüm Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Burcu Türk ise memnuniyetsizliğin sebeplerini şöyle açıklıyor:

“Biz an’da kalmadıkça ya geçmişe ya da geleceğe odaklanıyoruz. Geçmişle fazla meşgul oldukça depresyon, gelecekle fazla meşgul oldukça da kaygı gibi problemlerle karşı karşıya kalıyoruz. Oysaki sorunsuz bir hayat yok aslında, önemli olan sorunlara olan bakış açımız. Stefano D'Anna, Tanrılar Okulu kitabında “Yaşamda bize karşı çıkıyor görünen her şeyi ve yapılan her saldırıyı, daha ileri gidebilmek için bir itme kuvvetine çevirecek şekilde kendimizi eğitirsek engeller ve düşmanlar, yeni bir ışık altında, eskisinden farklı görünecektir” der. Şöyle ki; hayat kendi akışında, aslında tam da bizim için olması gerektiği gibidir, zorlamaya gerek yoktur. Bu noktada koşulları olduğu gibi kabul etmeli ya da onları değiştirme sorumluluğunu kabul etmeliyiz.”

MEMNUNİYETSİZLİK RUH SAĞLIĞINI BOZABİLİR

Memnuniyetsizliği kimine göre elindekiyle, sahip olduğunla yetinmeme, kimine göre mutluluk verici haberleri kötüye yorma olarak değerlendiren İstinye Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğr.Gör. Vahide Ulusoy Gökçek, bu durumu depresif gerçeklik kavramıyla açıkladı.

Depresif ruh halinin her şeyin kötü tarafını görme bakımından artan bir hassasiyete işaret ettiğini söyleyen Gökçek, şu şekilde konuştu:

“Depresif kişinin gördüğü kötü gerçek dışı değildir; ancak gerçeğin tamamı da değildir. Mesela depresif kişi kötü anılarını hatırlama eğilimindedir, oysaki yalnızca kötü anılara değil iyilerine de sahiptir ve onları seçebilme becerisi zayıflamıştır. Yani gerçeklik hem iyi hem kötü birçok şeyi içinde barındırır. Biz gün içinde hoş, nahoş veya ne iyi ne kötü sayısız an, olay, durum yaşarız. Sadece depresyon nedeniyle olayları kötü yanından ele almayız, olayları böyle aldığımızda da depresyon düzeyimiz artar. İkisi de birbirini etkiler. Psikolojik yaklaşımlar son zamanlarda güçlü bir şekilde şükür, minnet ve kabul gibi olguları tartışıyor. Şükretmek, şükran ve minnet duymak ruhsal iyiliğimizi korumamızı kolaylaştırıyor. Kendimdeki özellikler neyse onları kabul ediyorum ve buna şükrediyorum; ancak bu değişmek istemeyeceğim anlamına gelmez. Başka özelliklere de sahip olmak istiyorum ve bunun için çabalayabilirim. Bunu sahip olduğumuz şeyler için de söyleyebiliriz. Şükür ve minnet gibi duygulara hayatımızda yer açmak, eleştirelliğimizi de elimizden almaz; aksine yapıcı eleştiri becerimize katkı sunabilir. Bu nedenlerle bu erdemleri bireyin güçlü yönleri arasında sayarız. Memnuniyetsizlik tek başına psikolojik bir zayıflık değilse de insanın ruh sağlığını bozan diğer nitelikleri beraberinde getirmeye muktedir görünüyor. Psikolojik iyiliğimizi korumak bakımından şükür, minnet ve kabul ise güçlü birer kalkan görevi görüyor.”

TÜKETİM ÇILGINLIĞI YALNIZLAŞTIRDI

Memnuniyetsizliğin de normal bir duygu olduğunu fakat bunun bir sınırı olduğunu belirten Çocuk ve Genç Psikiyatristi Doç. Dr. Veysi Çeri ise şunları söyledi:

“Günümüze baktığımızda materyal anlamda insan geçmiş tüm yüzyıllarda sahip olduklarından çok daha fazlasına sahip olmasına karşın belki de tüm zamanlarda olduğundan çok daha yüksek bir memnuniyetsizlik düzeyine de sahip. Tabii ki her türlü tutum, davranış ve hissiyatımız için olduğu gibi bunun da birçok nedeni olmakla beraber ben, memnuniyetsizliğin temel nedenlerinden birinin yegâne başarısı daha fazlasını satmak olan sermayenin belirlediği ve bugün neredeyse tüm devletlerin de devraldığı sözde büyüme odaklı ekonomi ve içinde bulunduğumuz tüketim çağı ile ilişkili olduğunu, bunun ise iki farklı koldan yürüdüğünü düşünüyorum. Eskiden herkesin her şeyi yoktu ve insanlar birçok araç gereci ömürlük olarak alırdı. Örneğin, eskiden bir ayakkabısı ya da kabanı olan ikincisini alma gereksinimi duymazdı. Endüstriyel üretim kapasitesi de zaten ancak böylesi sınırlı bir talebe karşılık verebilecek boyuttaydı. Ancak günümüz endüstrisi oldukça devasa büyüklükteki bir üretim gücüne ulaştığından büyümeyi sürdürebilmek için insanlara ihtiyacı olandan daha fazlasını satmaktan başka bir alternatifi olmadığını anlamakta gecikmedi. Böylelikle bizlere gerçekte ihtiyacımız olmayanı ihtiyaçmış gibi sunma yoluna başvurdu diye düşünüyorum. Başka bir deyişle tüketim çağı bizleri bir yandan reklamlar ve diğer kitle etkileme araçları ile ihtiyacımız olmayanı ihtiyacımızmış gibi almaya yönlendirilirken öbür taraftan bunları almak için daha çok çalışmaya, böylelikle bizi insan yapan temel ihtiyaçlarımızdan olan sosyal etkileşim, muhabbet, dostluk, birliktelik gibi uğraşlarımızdan alıp yalnızlaştırarak iç dünyamızda bir boşluk oluşmasını sağlamaktadır.”