Hercai'nin Yaren'i İlay Erkök konuştu: 'Beraat edebileceğime inanıyorum'

Korkutucu ve ürkütücü olarak değerlendirdiği bir karakteri bile başarıyla canlandıran Hercai’nin Yaren’i İlay Erkök’le Midyat’ta buluştuk. İç dünyasında kimsenin bilmediği derinlikleri, fikirleri anlattı. “Vicdanındaki mahkeme sana hüküm verecek olsa oradan beraat eder misin?” diye sordum. O da, “Beraat edebileceğime inanıyorum. Hiçbir şeyi yaparken kalp kırarak, günah işleyerek veya kandırarak yapmadım. Herhangi bir konudan dolayı beraat edilebilecek bir şey yapmadım şu zamana kadar hayatımda…” dedi.

Güzelliği ile değil oyunculuğu ile var olmanın kıymetli olduğunu düşünüyor İlay Erkök… Akan rimelini bile karakterine değer kattığı için sildirmediğini söylüyor. Alışılagelmişin dışında bir bakış açısı ve içinde sürekli yaşattığı küçük bir kız çocuğu var kendisinde…

Ferit ÖMEROĞLU

Aksam.com.tr / ÖZEL HABER

İzleyiciler Yaren’i sever mi Hercai serüveninde sence?

Beni tanıyan izleyiciler seviyor ama beni tanımayan izleyiciler sevmiyor. Sonuçta mutlak kötü Yaren! İnandığı ve istediği şey için anasını ve babasını bile satabilecek bir kız ve zevk alıyor birilerinin üzülmesinden… Bence bu çok korkutucu ve ürkütücü bir durum... Bir insanın gözünün içine bakarak onun canını yakmak. Sevilecek bir karakter değil bence. Böyle bir karakteri oynamak bana çok verimli geliyor. Bana çok zıt bir karakteri oynamak bana bir şeyler katıyor.

“GÜZEL BİR KADIN ÇİRKİN DE OLABİLMELİ…”

Yaşadığı tüm duyguyu vücut dilinde başarıyla gösteren bir karakter olarak anıyorlar seni. Sen kendini öyle buluyor musun?

Ben bir oyuncunun elinden gelen en iyisini sergilemesi gerektiğini düşünüyorum. Komedilerde oynadığım partnerlerim hep komedyenlerdi. Zafer Algöz gibi insanlarla çalıştım. Bazen ben o sahneden kopup onları izlemeyi seviyordum. Öyle daha iyi vakit geçiriyordum. Sanki stanp-up’a gelmişim gibi. Ben hiç dram yapmamıştım bu işime kadar. Dram ve kötü bir kız olmayı çok istemiştim. Biriyle tartışırken ya sinirlerim bozulur gülerim ya da ağlarım. Ama ağlamak çok çok zordur bende. Karşımdaki sinirlenir. Şöyle bir durum var karşımdakini sinir ettiğimin farkındayımdır ama ben bilerek yapmam bunu. Ben bir de gülerek toparlamaya çalışırım Yaren de böyle bir kız. İnsanların benim dramda veya komedi de iyi olarak değil de “İlay bu işin altından girer üstünden çıkar” diyerek tanımlamasını isterim. Olay benim için başrol olmak değil. İyi bir oyuncu olduktan sonra aranılan bir oyuncu oluyorsun. İlay iyi kız, iyi oyuncu biz onu alalım dedikleri bir oyuncu olmak isterim çünkü ben bunun için İngiltere’ye gittim okudum. Bu algılarımı yıkmak için, güzellik algılarımı da yıkmak için. İki okul bitirmemin sebebi iyi bir oyuncu olmak... Güzel bir kız olmak tabi ki önemli, oyuncu çirkin de olabilmeli bence… Güzel bir kadın çirkin de olabilmeli. Rimelim akmışken sildirmiyorum çünkü o da oynadığım karaktere değer katan bir şey.

“HER ŞEYİ İNANDIĞIM ŞEYLER UĞRUNA YAPARIM”

Öncesi ve sonrası olmasa sorunun tek bir kelime olsa; neden desem ne dersin?

Çünkü inandığım şeylerin doğrultusunda giden bir insanım. Bu yüzden her bir söylemin aslında bende bir etkisi vardır. Her şeyi inandığım şeyler uğruna yaparım. Çünkü buna inandım.

“EFELER KÖYÜNE GİDİP ÇOCUKLARA DRAMA DERSİ VERİYORUM”

Tanınır olmanın sana kattığı artıları insanlık için kullandığın oluyor mu?

İnsanlık için çok kullanıyorum şu ara…

“GEÇEN KIŞ SÜREKLİ ÖRÜP KİMSESİZ ÇOCUKLARA VERİYORDUM”

Ne yapıyorsun?

Özellikle burada ve ekonomisi iyi olmayan insanlar ya da çocuğu hasta ve bununla para kazanmak için sosyal medyada paylaşım yapan insanları hem tanıtıp hem elimden geldiğince bir şeyler alıp insanları da teşvik etmeye çalışıyorum. İkincisi; biraz sosyal sorumluluk projesi gibi diyebiliriz aslında… Burada Efeler köyüne gidip çocuklara drama dersi veriyorum. O çocuklara hiçbir şeyin ulaşılamaz olmadığını göstermeye çalışıyorum. Bir kişi bir kişidir. Ayrıca vaktim oldukça Urfa’ya ya da Antep’e gidip orada bazı okullardaki çocuklara kitap dağıtmak, atkı bere vermek gibi şeyler yapacağım. Mesela kendi beğendiğim bir insanı sosyal sorumluluk projesinde gördüğümde imrenip ben de yapayım dediğim çok olduğundan ben de insanlara bunu dedirtebildiğimi düşünüyorum. Gerek maddi olarak çocuklara imkan sağlamak olsun, gerek başka bir şey… Bere örerim mesela... Geçen kış sürekli örüp kimsesiz çocuklara veriyordum.  Ben paylaşmayı çok severim. Bir de ben mutluluğun iki insanın beraber gülmesiyle olduğuna inanırım. Tek taraflı hiçbir şey beni mutlu etmez. Güneydoğu ve bu bölgelerde dizimiz çok yayınlandığı için burada daha saygıyla karşılaşıyorsunuz. Bundan 6 ay önce kimse benim adımı bilmiyor ve umursamıyordu yapacağım projelerde… Ama şimdi beni arayıp biz de sizinle bir şeyler yapmak istiyoruz diyorlar. Bunu gerçeğe döktüğümüzde sen televizyonda oynayan biri olduğun için saygınlık kazanıyorsun ve saygın oldukça da değerin ve karşı taraftan da aldığın destek artıyor. Benim şu an aldığım destek çok farklı, geçmiş dönemlerde aldığım destek ise bambaşkaydı. O yüzden de inanılmaz kullanıyorum bunu.

“HERHANGİ BİR KONUDAN DOLAYI BERAAT EDİLEBİLECEK BİR ŞEY YAPMADIM ŞU ZAMANA KADAR”

Düşünen, sorgulayan herkesin vicdanında kendi mahkemesi vardır demiş. O mahkeme bugün senin hakkında bir hüküm verecek olsa beraat eder misin?

Bu biraz konuya göre şekillenir. Çünkü bir sürü konuya göre kendi yaptığım davranışlarım, eylemlerim vardır. Hatalarım da vardır. Bu biraz konuya göre değerlendirecek bir durum… Çoğunda beraat edebileceğime inanıyorum. Hiçbir şeyi yaparken kalp kırarak, günah işleyerek veya kandırarak yapmadım. Belki bazen bilinçsizce kırabilirim bir insanı ya da mesela o an düşünemeden söylediğim bir söz incitmiş olabilir. Herhangi bir konudan dolayı beraat edilebilecek bir şey yapmadım şu zamana kadar hayatımda... Çok şükür.

Soğuk bir akşam dizinin yeni bölümü yayınlanmış, evde odandasın. Telefonda sayısız bildirim… O bölümde senin sahnen patlamış.  O akşam herkesin dilinde sen varsın. Ancak içinde bir buhran beliriverdi. Yalnız hissettin istemsizce. Kendini dışarı attın Midyat sokaklarında yürüyorsun. Kulaklığında hangi şarkı çalardı?

Ben Arapça, Kürtçe öğrenmeye çalışıyorum. Çünkü Efeler köyündeki çocukların daha çok bildiği dil Arapça. Arapça bir şarkı Khaled Mounzar, Mreyte Ya Mreyte diye bir şarkı... O şarkının beni çok yansıttığını düşünüyorum. Daha doğrusu belki başka insanlarla da özdeşleşiyordur. Orada diyor ki, “ne kadar değişirsen değiş, ne kadar büyürsen büyü, sen aynaya baktığında sen bensin, ben de sen ve bu hiçbir zaman değişmeyecek…” Benim için de gerçekten böyle ne kadar buhran ne kadar pikleri de yaşasam ben çıktığımda,  tek başıma yürürken ben benim ve hep ben olacağım. Aynaya baktığımda da kendi hatalarımı güzelliklerimi, eksikliklerimi göreceğim. Buhranda olduğum için kesinlikle o çalar.

“YALNIZLIK KORKUM ÇOK FAZLA VARDIR”

Şarkı bitmek üzere… Duygu hali yoğunlaşmış… Yürümeye devam ediyorsun bir sokak lambası köşesinde… Teyzeyi gördün, o seni tanımadı. Oturdun yanına… Öyle bir baktı ki sana, yasladın başını omzuna… Ne anlatırdın ona?

Yaşarken ölmek diye bir şey var ya insanların hayatında... O benim en büyük korkum şu sıralar... Yalnızlık korkum çok fazla vardır. Buhranlıysam, dinlediğim şarkıdan da ötürü bu duygudan bahsederim teyzeye... İnsan hayatını sorgular ya... Ben hep ya ailem olmazsa, sevdiklerim olmazsa ben ne yaparım diye düşünürüm.  Muhtemelen teyzeyle olan muhabbetimiz yalnızlığın tarifi üzerine olurdu. Tabi hemen o hüzünlü andan vazgeçip teyzeyi yemeğe çıkartıp morali yemek masasında da bulabilirdim. (Gülüyor)

“İLAY OLANA KADAR KESİNLİKLE KALP KIRMIŞIMDIR”

Çok yaşarken öldün mü bu hayatta?

Hayır, tabi ki… Bu yaşa gelene kadar -yani İlay olana kadar- kesinlikle kalp kırmışımdır. Kalp kırmak her zaman art niyetli olmaz. Görmemişimdir. Selam vermedim sanmıştır. Dolayısıyla kırılmıştır. Mesela şu sıralar insanlar “Beni İnstagram’dan neden takip etmiyorsun?” diyor. İnsanların kırılganlıkları ve beklentileri farklı olabiliyor fakat gerçekten şunu kırdım dediğim bir insan yoktur.

Hayatına yeni birini alma konusunda muhafazakar mısın?

İnsanlara inanmayı seçen biriyimdir. Şüpheci yaklaşmam. Dizide oynadığım karakterden çok farklıyımdır bu konuda… Bile bile lades olduğum çok olmuştur ama sonrasında “bu da sana çok şey katacak İlay” derim.

Olgunlaştın mı peki?

Her gün, her saniye olgunlaşıyorum.

“ÜÇ GÜNLÜK BİR İNSAN BENİ KIRMAZ.”

Çabuk kırılır mısın?

Değer verdiğim insanlar tarafından kırılırım. Benim nereden kırılacağımı bilirler ama çok manevi değerlerden kırılırım. Maddiyatla işim yoktur böyle konularda... Üç günlük bir insan beni kırmaz. Paylaşımlarımın fazla olduğu insanların söylediği, yaptığı şeyler beni kırar. Basit hareketlerden kırılmam. Benim istediğin kadar dış görünüşümle dalga geçebilirsin. Ben de geçerim. Kendi zaaflarımı en içimdekiler bilir. Hep alaycıyımdır. Hatta bu kız ne kadar özgüvenli dersin.

“SINIF ARKADAŞIM EMMA WATSON’DI”

İlay Erkök’ü anlatan bir film yapılsa hangi başrolde ve hangi isimle o film tutardı?

Ben kraliçeye mektup yazdım. İngiltere’de bir okulu kazandım burslu. Kredi sistemi falan tutmadı. Benim buradaki okulum da yanıyordu. Yüksel Aytuğ, İlay Erkök’ün bu hikayesi filmlere konu olacak bir hikaye dedi. Ben gece rüyamda görüyorum kraliçeyi kızım ben senin nenen sayılırım bana mektup yaz diyor. İngiltere’de Kraliyet Akademisi var ben onu kazandım. Uzaktan görüşme yapılıyor sınavlarda da. Gitmek istiyorum ama İngiltere de bana vize vermiyor. O sırada tabi Gezi olayları da var. Benim de kredi sistemim orasıyla denk gelmiyor. Onlar 3 senede bitiriyor, biz 4 senede bitiyoruz. Sabah kalkıp mektup yazacağım kraliçeye diyorum. Abim, ben ve İngilizce hocam mektup yazdık. Ben okulunuzu kazandım, gelemiyorum ama sanatçıyım sanatçılara neden böyle davranıyorsunuz gibi. İlk Türk öğrenciyim bu arada. Benim İngilizce hocam kesin cevap gelecek dedi. İki hafta içerisinde, benim ellerim bulaşıklıyken kapı çalıyor ve annem açıyor. İlay Erkök diyorlar ve iki tane adam gelmiş. Bana mektup veriyorlar ve o mektubu babam ve abim gelene kadar açmıyorum. Mektupta yanlış anlaşılmaların olduğu, bir hafta içinde vizemin çıkacağı, sanat okuyan her öğrenciye seve seve kapılarını açacaklarını söylüyorlar. Ben bir hafta içerisinde vizemi alıyorum, kırmızı halıyla İngiltere’de karşılanıyorum. Ulaşılmaz ve imkansız diyen insanlar bu yüzden bana komik geliyor. Sınıf arkadaşım Emma Watson’dı. Bu hikayemin insanlara “imkansız diye bir şey yoktur, istediğin her şeye ulaşabilirsin” mesajıyla verilmesini isterdim. Afra Saraçoğlu’yla yüzümüz benziyor. Başrolde o olabilir. Filmin ismi de, “Sınırsız ol” olabilir.

“KÜÇÜK DETAYLARDA BOĞULUYORUM”

Paylaşabileceğin bir farklılığın var mı?

Çok güler yüzlü bir insanımdır ama geceleri ben tüm günü değerlendirerek yatan bir insanım ve bu beni çok yorar. Hep beynim çalışır. Ben şakayla karışık bir şey söyledim, sen alınmadın mesela ama ben eve gidince yanlış bir şey mi söyledim diye düşünürüm. Bana arada alınmasındansa değer verdiğim bir insanın benimle 10 dakika daha fazla vakit geçirecek olmasını bilmek benim için daha önemlidir. Küçük detaylarda boğuluyorum ben aslında… İnsanlar çok yüzeysel yaşıyor her şeyi. İş ve normal hayatımda onlara adapte olmaya çalışıyorum. Kendimle baş başa kaldığımda çok çelişiyorum içimdeki sesle…