Merve Kantarcı Çulha
İtiraf edeyim bu sene sosyal medya Balkan turu görselleriyle doldu taştı. Ben de eşin, dostun bu güzel paylaşımlarını yabana atmadım ve bir Balkan turu araştırmaya başladım.
Yolculuğun ilk amacı Bosna, Makedonya, Karadağ, Belgrad diye başladı. Ama bir baktım ki her sokak, her köşe başka bir hikâye fısıldıyor kulağıma. Peki, çocukla Balkan turu olur muydu? Bu kadar ülke 4-5 güne sığar mıydı? Hem müzelere hem camilere, doğal güzelliklere, kiliselere ve köprülere yetişebilir miydik? Bir de bunların yanında en ucuz Balkan turu başlığı kafamızda dolaşırken kendimizi Makedonya sokaklarında bulduk ve başladı hikâyemiz.
EN UCUZ BALKAN TURU HANGİSİ?
Bu sorunun tek bir cevabı yok. Çünkü gezi güzergâhı kişinin gezi amacına, ayırdığı bütçeye, konforuna ve performansına göre değişir. Fakat belli başlı şeyler bütçeyi azaltmaya yardımcı olabilir. Otobüslü turlar uçaklı turlara göre daha uygun olabilir. Fakat çok yorucu olacağından gezmeye enerjiniz kalmayabilir.
Ucuz Balkan turu için kendiniz gezecekseniz uçak bileti kampanyalarından faydalanabilirsiniz. Zira bu çok avantaj sağlıyor. Genelde birçok tur uçak biletini Üsküp'ten alıyor. Bosna'ya ve Ohri'ye göre Üsküp daha uygun oluyor.
Otellere gelince Makedonya'da çok sayıda otel bulunuyor. Amaç geziyse çok yıldızlı bir otele gerek yok. Fakat çocuklu aileler elbette otellerin asansör durumuna ve odada beşik durumuna dikkat etmeli.
EURO MU MAKEDONYA DİNARI MI?
Makedonya'da birçok yerde kredi kartınızı kullanabiliyorsunuz. Fakat bazı yerlerde Makedonya dinarı gerekebiliyor. Fakat havaalanları döviz bozdurmak için kur farkından dolayı pahalı olabiliyor. Bu yüzden en mantıklısı Euro yapıp, Makedonya'da dinara dönüştürmenizi öneririm. Tabi havaalanından taksiye binecek kadar Makedonya dinarının olması gerekiyor. Hemen hemen her yerde döviz bürosu var.
MAKEDONYA'DA NERELER GEZİLİR?
Elbette gezmeye Üsküp'ten başladık. Heykelleriyle meşhur Üsküp'te bir yanında Osmanlı'dan kalma taş köprü, öbür yanında modern heykellerle dolu çılgın bir meydan karşıladı bizi. Bir yanı Osmanlı diğer yanı Avrupa'yı temsil eden bir yapı mimarisi... Tarihle bugün aynı karede gibi... Fotoğrafları çekerken, ecdadın yaptığı, bugüne kadar dayanan eserlerle gurur duyuyor ve yola devam ediyorum.
Üsküp'ün sokaklarında yürürken zaman sanki yavaşlıyor; her köşede geçmişin gölgesiyle bugünün sakinliği iç içe geçiyor. Türk çarşısından yayılan taze çekilmiş kahvenin o tanıdık kokusu, burnuna çocukluk anılarını getiriyor. Osmanlı'yı andıran taş yapılar, sessizce tarih anlatıyor insana ve minarelerden yankılanan ezan sesleriyle kilise çanları birbirine karışırken, şehir bir anda dua eden bir kalbe dönüşüyor. Üsküp'ün telaşsız havası insana aitlik hissi veriyor.
Bu hislerle hemen rotayı kontrol ediyor ve Makedonya müzesine geçiyoruz. Geçmişten bugüne Makedonya tarihinin heykellerle anlatıldığı bu müze adeta insanı içine alıyor. Müzede Atatürk'ün ve Abdülhamid'in heykelleri de yer alıyor. Konsept, renkler ve müzikler çok gerçekçi. Gezilmeye değer. Fakat fotoğraf çekmek yasak. 3 yaşındaki kızımız dahi burayı heykellerden dolayı çok beğendi.
Müzenin mistik havasından çıkıp hemen taksiyle Matka Kanyonu'na geçiyoruz. Buradaki taksiler Matka Kanyonu'na 30-40 Euro arasında bir rakamla gidiş-dönüş olacak şekilde götürüyor. Fakat mutlaka pazarlık yapın. İndirim yapabiliyorlar. Üsküp'ten Matka Kanyonu yarım saat sürüyor.
ÜSKÜP'TE NE YENİR, NE ALINIR?
Üsküp'te hediyelik eşya almak için en uygun yer eski çarşı diye tanımlanan Türk Çarşısı. Buradan magnet, minik biblolar alınabilir.
Köfte, kuru fasulye, ajvar, şopska salatası, börek, triliçe ve kaymaçina tatlısı Üsküp'te başlıca tadılması gereken lezzetler arasında yer alıyor.
STRUGA'YA VE OHRİYE YOLCULUK
Üsküp'ten otobüs bileti aldık ve Struga'ya doğru yola çıktık. Toplam 3,5 saat sürdü. İnternette genelde Struga'ya her zaman bilet bulunuyor şeklinde yorumlar yapılmış. Fakat gerçek öyle değil. Belli saatlerde otobüs var. Buna dikkat etmek gerekiyor. Yol gözünüzü korkutmasın Struga ve Ohri tam anlamıyla bu yolculuğa değecek şehirler.
Struga gölden doğan bir nehir gibi akıp giderken seni içine çekiyor, Ohri ise gölün kalbinde usulca dururken insanı sakince kucaklıyor.
Struga'da Kara Drim Nehri sessizce şehri ikiye bölerken, kıyısındaki kafelerde oturup hayatın yavaş akışını izlemek terapi gibi geliyor insana. Her şey sade, huzurlu, sanki zaman buraya hiç uğramamış gibiydi. Ben en çok Struga'yı beğendim. Nehir tertemiz, yüzen balıkları izleyebiliyor ve arada yüzmek için nehre atlayanları seyrederken kahvenizi yudumlayabiliyorsunuz. Tam bir tatil şehri.
Struga'dan Ohri'ye doğru yol alıyoruz. Araçla 15 dakika sürüyor. Ohrİ gölüyle değil, ruhuyla büyülüyor insanı.
Taş sokaklarında yürürken bir anda Bizans'tan kalma bir kiliseyle göz göze geliyorsun, sonra tepede seni bekleyen Samuel Kalesi'nden göle bakınca, "İyi ki gelmişim" diyorsun içinden. Burada tarih suyla konuşuyor, gökyüzü huzurla doluyor.
Suyu sevenler Ohri'de konaklayabilir, plajları ve otelleri buna uygun. Özellikle çocukla seyahat edenler burada daha çok keyif alabilir.