Dışa vurumculuk: Ekspresyonizm

Doğalcılığa karşı gelişmiş olan ekspresyonizm yani dışavurumculuk, insanın ruhsal durumunu anlatmaya çalışan bir sanat akımıdır. Ekspresyonizm, iç yaşamın önemini vurgulayan ve bu görüşü uygulamaya geçirmiştir. ''Ekspresyonizm nedir?'' sorusunun yanıtı haberimizde…

Ekspresyonizm, 20. yüzyıl sanat akımıdır. Duyguların ve iç dünyanın ön plana çıkarıldığı ekspresyonizm sanat akımı, insanların iç dünyasını yani kendilerinden başka kimsenin göremediği iç dünyasını dışa çıkartmayı hedeflemiş ve başarmıştır. İlk olarak I. Dünya Savaşı'ndan sonra özellikle Alman resim ve sinemalarında uygulanmıştır.

EKSPRESYONİZM TARİHİ

Dışa vurumculuk (ekspresyonizm), doğanın olduğu gibi temsili yerine duyguların ve iç dünyanın ön plana çıkarıldığı 20. yüzyıl sanat akımı. Politik istikrarsızlık ve ekonomik çöküntü ortamında Almanya'da pozitivizm ve naturalizm ve empresyonizm akımlarına karşı olarak ortaya çıkmıştır. 19. yüzyıl gerçekçilik ve idealizmine karşıt anti-natüralist öznelliğe sahip bir bakış açısı içerir. Ayrıca kuzeyli, Cermen halk sanatı biçimleri ve kabile sanatları da etkilendiği diğer kaynaklardır. Dışa vurumcu sanatın amacı, sanatçının duyguları ve iç dünyasını renk, çizgi, düzlem ve kütle aracılığıyla dışa vurmasıdır. Bu duyguları daha iyi yansıtabilmek için sanatçı geleneksel kuralların dışına çıkarak gerçeğin biçimini bozma yöntemini kullanır ve sanatçının öznel duygularına dayanmaktadır.

Dışa vurumculuk bu terim kullanılmadan da sanatta ifade edilmekteydi. Örneğin; İspanya'da ressam El Greco (d. 1541 – o. 1614) ve Alman Rönesans ressamı Matthias Grünewald (d. 1470 – o. 1528) içerikleri dışa vurumculuk ögelerinden oluşmuş sanat eserleri vermekle beraber dışa vurumculuk sıfatı sadece XX. yüzyıl sanat eserlerine verilmektedir. Dışa vurumculuk birçok sanat formlarını kapsamaktadır: edebiyat, film, heykeltıraşlık, mimarî, müzik, resim, tiyatro.

DIŞA VURUMCU RESİM

Edvard Munch'un Çığlık tablosu

Bozulmuş çizgiler, şekiller ve abartılı renklerle sanatçının duygusal dünyasını aktarmayı hedefler. 19. yüzyıl gerçekçilik ve idealizmine karşıt anti-natüralist öznelliğe sahip bir bakış açısı içerir.

Edward Munch'un Çığlık adlı tablosu, bunun belirgin bir örneğidir.

Ekspresyonist bir sanat eserini yorumlarken çizgilerin, renklerin kullanımına dikkat edilmelidir. Sivri keskin çizgiler, kırmızı ve tonları öfkeyi ön plana çıkarırken, dairesel oluşumlar, mavi ve tonları daha çok sakinliği vurgular.

Die Brücke (Köprü) 1905-1912 Dresden - Kirchner, E. Nolde, Mueller, Rottluf, E. Heckel Der Blaue Reiter (Mavi süvari) Münih - F. Marc, Mache, Kandinsky, Jawlensky, P. Klee

Önemli dışa vurumcu ressamlar arasında Edward Munch, Kirchner, James Ensor ve Oscar Kokoschka sayılabilir. Edward Munch, Ensor ve Kokoschka, kaynaklarda ekspresyonist öncüler olarak geçmektedir.

DIŞA VURUMCU MİMARİ

Potsdam, Almanya'da "Einsteinturm"

1910 ve 1930 yılları arasında özellikle Almanya'da etkisini gösteren ekspresyonist mimarî, bu anlamda da Bauhaus okuluyla paralellikler taşır.

Bunun yanında kendine özgü dinamiklerini de belirler. 90 derecelik açıyı ortadan kaldırmak temel teknik olarak düşünülürken, işlevselliği formla bütünleştirme amacı, alışılmamış formların ve yeni malzemelerin kullanılmasıyla ifadeci mimarlık anlayışının kendine özgü dinamiklerini oluşturur. Bireysel ve dolayısıyla duygusal tasarım anlayışı, ekspresyonist mimarlığın felsefesidir.

Bruno Taut'un 1914de Köln'deki "Werkbund Sergisi" için hazırladığı "Cam Pavyon" ve Erich Mendelsohn'un 1921'de bitirilmiş olan Potsdam'da bulunan "Einstein Kulesi" ve Hans Poelzig'in tiyatro direktoru Max Reinhardt için hazırladığı Berlin'deki "Große Schauspielhaus" tiyatrosu iç dekorasyonu ekspresyonist mimarlığın önemli örnekleri olarak bildirilir. Bauhaus okulunun kurucusu Gropius, ekspresyonist mimarlığın erken döneminin temsilcisi konumundadır.

1933 yılında Nazi yönetiminin Almanya'da başa geçmesinden beş yıl sonra ekspresyonist sanat yok olmuştur. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ise brütal bir anlayışla etkinliğini yeniden göstermiştir. Çoğu ekspresyonist sanatçının kaybedilen savaşta yer almasıyla oluşan stres yüklü duygulanımları da dışa vurumculuğu doğuran bir faktör olmuştur.

1960'larda yapılan Sydney Opera Binası ise, postmodern ifadeciliğin en önemli yapıtları arasında gösterilir. Dışa vurumculuk, kübist, minimalist ya da fütürist anlayışlarla da özdeşleşerek temel bir sanatsal ifade olarak canlılığını sürdürür.

DIŞA VURUMCU HEYKELCİLİK

Aralarında Ernst Barlach 'ın da bulunduğu bazı heykeltıraşlar dışa vurumculuğu benimsemişlerdir. Erich Heckel gibi bazı ressamların da dışa vurumcu heykel çalışmaları bulunmaktadır.

DIŞA VURUMCU TİYATRO

İlk dışa vurumcu tiyatro eserinin 1909da Oskar Kokoschka'nin yazdığı "Cinayet, Kadınlar için Umut (Mörder, Hoffnung der Frauen)" adlı küçük bir oyun olduğu kabul edilir.[1] Sonra XX. yüzyıl başlarında Alman tiyatrosunda odaklanan ekpreseyonist tiyatro akımı ortaya çıkmıştır. Bunlardan en çok tanınmışları Georg Kaiser, Ernst Toller, Reinhard Sorge, Walter Hasenclever, Hans Henny Jahnn ve Arnolt Bronnen'dir. Bunlara drama denemelerinin başlangıcını Alman oyun yazarı ve aktörü Frank Wedekind ve İsveçli oyun yazarı August Strindberg olarak görmüşlerdir.

DIŞA VURUMCU EDEBİYAT

Franz Kafka tarafından Almanca yazılmış romanlar çok kere dışa vurumcu olarak isimlendirilmektedir.

Genel olarak konuşulan lisanı Almanca olan ülkelerde dışa vurumcu şiir de büyük gelişme göstermiştir. Bunlar arasında en çok etkili olanlar Georg Trakl, Georg Heym, Ernst Stadler, Gottfried Benn ve August Stramm'dır.

DIŞA VURUMCU MÜZİK

Dışa vurumcu müzik bir müzik türü olarak XX. yüzyılın en önemli müzik akımlarından biri olmakla beraber bu akımı tam olarak tanımlamanın çok zor olduğu ifade edilmektedir.

"İkinci Viyana Ekolü" adı altında müzik bestecileri Arnold Schönberg ile öğrencileri Anton Webern ve Alban Berg, ekpresyonist adını verdikleri müziksel parçalar bestelemişlerdir.

Bunları aynı zamanda eserler veren bestecilerden (mesela Maurice Ravel ve İgor Stravinsky) ayıran özellik eserlerinde geleneksel tonalite prensiplerinden ayrılıp açıkça "atonalite" prensibini içeriklemeleridir. Ayrıca çok "ahenksiz (dissonant)" müzikleri ile şuuraltı, "içsel gereklilik" ve "acı çekme" duygularını ifade etmeye çalışmalarıdır.

Schönberg'in "Orkestra için beş parça, op. 10 (1911-13)" eseri, "Erwartung (Bekleyiş) (1909)" monodraması ve Die Glückliche Hand (Mesut el) dramatik eseri; Alban Berg'in Wozzeck operası ekpresiyonist yapıtlara iyi örneklerdir.

DIŞA VURUMCU FİLM

Ana madde: Alman Dışa vurumculuğu

Film sanatı alanında da çoğu zaman Alman Dışa Vurumculuğu adı ile anılan bir ekpresiyonist film sanatı akımı bulunmaktadır. Bu filmlerin ana özellikleri gerçek-dışı ve çoğunlukla absürt dekorlar, çarpıtılmış perspektifler, ışığın ve gölgelerin abartılı kullanımıdır.

Bunlar arasında başta gelen sanatkâr-yönetimciler ve eserleri: Robert Weine'nin Dr. Caligari'nin Muayenehanesi (Das Cabinet des Dr. Caligari) filmi; Paul Wegener ve Carl Boese'nin "Golem: Dünya'ya nasıl geldi (Der Golem, wie er in die Welt kam)" filmi; F.W.Murnau'nun Nosferatu, Bir Dehşet Senfonisi filmi sayılabilir.