Dr. Ümit Aktaş AKŞAM'a konuştu! ''Kanserin en büyük nedeni toksik beslenme''

Kanser hastalığının toksik beslenme kültürüyle yakından alakalı olduğunu ifade eden Dr. Ümit Aktaş hazır beslenmeye karşı uyarılarda bulundu. Peki kanser neden bu kadar yaygın? Bağışıklık güçlendiren kürler neler? Tüm bu soruların cevabını Akşam.com.tr'den Sena Parlar Dr. Ümit Aktaş'a sordu. İşte röportajın detayları...

AKSAM.COM.TR/MOR PAPATYA

Sena PARLAR

Akşam.com.tr'den Sena Parlar'a önemli açıklamalarda bulunan Dr. Ümit Aktaş, "Marketlerde glutensiz un, ekmek, bisküvi olarak satılan ürünler pirinç ve mısır nişastasından imal edilir ve glisemik indeksi çay şekerinin iki katıdır. Bu glutensiz ürünleri yerseniz, diyabet hastası olursunuz." ifadelerinde bulundu.

1.Kanserden korunmak için neler yapılmalı?

*İşlenmiş yiyecekleri hayatınızdan çıkarın: Endüstriyel olarak üretilmiş hemen her yiyecekte lezzet artırıcı olarak kullanılan monosodyum glutamat, cipslerin, kahvaltılık gevreklerin, gofretlerin. Bisküvilerin çıtır olmasını sağlayan bütil hidroksianisol, sosis gibi işlenmiş et ürünlerinin raf ömrünü uzatan sodyum nitrat... Bunlar işlenmiş, pakete girmiş yiyeceklerin içinde karşımıza çıkan ve kanserle ilişkilendilen kimyasallardan sadece birkaçı. Tabii gıda endüstrisi tarafından çok sevilen nişasta bazlı şekeri de unutmamak lazım. Tüm şekerler içinde en zararlısıdır ve kanserle ilişkisi pek çok çalışmayla ortaya konmuştur. Kanserlerdeki artışın başlıca nedeni toksik beslenme modelimizdir. Kanserden korunmak mı istiyorsanız önce bu beslemeyen, olsa olsa hasta eden yiyeceklerden uzak durmanız gerekiyor. Mottonuz bir besini en doğal, doğadakine en yakın haliyle tüketmek olmalı.

*Kimyasal tatlandırıcılardan uzak durun: Kilo kontrolü için gazlı diyet içeceklere yöneliyorsanız, çayınızı, kahvenizi kimyasal tatlandırıcılarla içiyorsanız kansere davetiye çıkardığınızı unutmayın. Diyet içeceklerin, yiyeceklerin içinde karşımıza çıkan tatlandırıcıları lenfoma, lösemi ve beyin tümörleri ile ilişkilendiren çalışmalar var.

*Diş sağlığına önem verin: Kanserden korunmak balığı altında diş sağlığı da nereden çıktı diye düşünebilirsiniz, ama dişeti hastalığına neden olan bir bakterinin kanserle ilişkilendirildiğini, kansere bağlı ölüm riskini artırdığını gösteren bilimsel yayınlar var. Fusobacterium nucleatum aslında herkesin ağzında, diş etlerinde bulunan bir bakteri. Normalde zararsız olsa da kötü ağız hijyeni yüzünden kontrolden çıkıp, çoğalmaya başladığında tehlikeli bir hal alıyor. Çalışmalara göre Fusobacterium nucleatum bakterisi hem tümörlerin daha hızlı büyümesine neden oluyor hem de kanserin metastaz riskini artıyor.

*Kanserden koruyan besinler tüketin: Öncelikle şunu belirtmekte fayda var; mevsiminde yenen her sebze, her meyve, sağlığı, bağışıklığı destekleyen fitobesinler, mineraller ve vitaminlerle doludur. Ancak bunlardan bazıları var ki kanseri önlemede, kansere karşı koruyucu bir kalkan oluşturmada ön plana çıkıyor. Sofranızda lahana, Brüksel lahanası, karnabahar ve brokoliye sık sık yer verin. Hepsi de bol miktarda sülforafan içerir. Bu maddenin kansere yol açan hasara karşı hücreleri koruma altına almak gibi bir marifeti var. Özellikle brokoli sülforafan açısından son derece zengindir. Sarımsak ve soğuk sıkım zeytinyağı da güçlü anti-kanser bileşenler içerir. Kanserden korunmak isteyenlerin diyetinde daha çok yer vermesi gereken besinlerden biri de avokado. Avokadonun içindeki bazı özel bileşenlerin, tedavi edilmezse ya da durdurulmazsa kansere dönüşecek hücrelerin gelişimini durduğunu ve intihara sürüklediğini gösteren bilimsel çalışmalar var.

*Şifalı bitkileri unutmayın: Biberiye, çörek otu, zerdeçal, kekik... Bu bitkiler sadece kanserden korunmada değil kanser tedavisinde de kullanılan son derece etkili maddeler içerir. Mesela zerdeçalı ele alalım, bu kök bitkiye sarı rengini veren kurkuminin vücuttaki enflamasyonu azalttığı, tümörleri baskıladığı ve kanserli hücrelerin çoğalmasını önlediği biliniyor. Kansere karşı güçlü bir savunma kalkanı istiyorsanız bu şifalı bitkilerden daha çok faydalanmanın yollarını keşfedin. Listeye tarçını, likopen zengini kuşburnunu, anti-kanser bir bileşen olan gingerol içeriğiyle zencefili de ekleyin.

*D vitamini rezervinizi dolu tutun: Literatüre vitamin olarak geçmiş olsa da D vitamini aslında cilt yüzeyinin hemen altındaki tabakada üretilen ve yağda çözünen bir hormondur. D vitamini olmadan bağışıklık çalışmaz, kalsiyum seviyesi dengelenemez, anti-kanserdir, anti-romatizmal, anti-viraldir, kemik sağlığı için elzemdir. Peki rezervinizi nasıl dolduracaksınız? Yumurta, tereyağı, kırmızı et gibi besinler tüketecek ve güneşleneceksiniz. Bu teoride doğru olsa da, her şeyi doğru yapsanız bile yeterli olmayabilir. Maalesef D vitamini eksikliği son derece yaygın ve tehlikeli bir sorun. Eksikliği söz konusu olduğunda mutlaka takviyelerle desteklenmesi gerekiyor. D vitamini rezervinizi dolu tutarak kansere karşı güçlü bir koruma sağlayabileceğinizi gösteren pek çok çalışma var. Bir araştırmaya göre D vitamini, aralarında pankreas, yumurtalık, prostat, akciğer ve cilt kanserlerinin de olduğu pek çok kanser türüne karşı koruyucu etkiye sahip. Bu hayati vitaminin hastalıklardan koruyucu etkisinden faydalanmak istiyorsanız D vitamini değerinizi 100 ng/ml'nin üstünde tutmaya özen gösterin. Bu değerin altındaysa doktorunuzdan D vitamini takviyesi reçete etmesini isteyin. Üç-dört ay sonra tekrar bir test yaptırın, böylece gerekiyorsa takviyenizin dozu ayarlanabilir.

*Omega-3 yağ asitlerinin gücünden faydalanın: 1970'lerde önemli bir keşif yapıldı; diyetlerinde bol miktarda balık olan toplumlarda kansere, kalp hastalıklarına az rastlanıyordu. Bu önemli keşifle bilim dünyasının radarına giren omega-3 yağ asitleri hakkında o günden bugüne pek çok şey öğrendik. Sağlıklı yaşamak, kalbinizi korumak, beyin fonksiyonlarınızı desteklemek ve kanserden korunmak için omega-3'ten yana zengin bir beslenme modelini benimseyin. Hatta bununla da yetinmeyip diyetinizi omega-3 besin takviyeleriyle destekleyin. Herkes, özellikle de ailesinde meme kanseri olanlar, Omega-3 yağ asitlerinin koruyucu gücünden mutlaka faydalanmalı. Geniş kapsamlı bir araştırmanın bulgularına göre Omega-3 yağ asitleri meme kanserine yakalanma riskini % 30 azaltıyor. Omega-3 yağ asidi takviyesini D vitamini ile birlikte almanın östrojene duyarlı meme kanserini önlemede daha büyük fayda sağladığı yolunda bilimsel bulgular var.

*Evde yoğurt mayalamaya başlayın: Probiyotik zengini ev yoğurdu sizi kanser de dâhil olmak üzere tüm hastalıklardan korur. Probiyotikler kansere karşı farklı mekanizmalarla savaşır: Vücuttaki kronik enflamasyonla savaşır, kanser yapan maddelerin toksik etkilerini önler, kanserojenlerin vücuda girişini engeller ve kanserli hücrelerin intiharına neden olurlar. Yani ev yoğurdu yiyerek, bol ev turşusu, sirke tüketerek kansere karşı etkin bir savunma kalkanı yaratmış olursunuz.

Günlük sağlığınız için her gün özel olarak tükettiğiniz bir karışım var mı? Bağışıklık sistemi için nasıl bir karışım önerirsiniz?

Her güne bir fincan erken hasat soğuk sıkım zeytinyağı içerek başlıyorum. Hastalıkları önlemek, sağlığını korumak, zinde kalmak isteyen herkese tavsiye ederim. Evimde her zaman kendi mayaladığım yoğurt vardır, soframdan annemin kurduğu nefis turşular, ev sirkesi eksik olmaz. Buğday ürünleri tüketmiyorum. Alternatif olarak keten tohumu unu, nohut unu, mısır unu kullanıyorum. Tencere yemeklerinde kemikli et kullanırım, bol bol sakatat tüketir, paça çorbası, işkembe çorbası içerim. Hepsi de bağışıklığa gerçek birer destektir. Mevsimsel beslenirim. Kışın domates, patlıcan almam. Domatesli bir yemek mi yapılacak, yazdan evde hatırlanmış domates soslarını kullanırım. Aşağıda tarifini verdiğim bağışıklık sistemini destekleyen çay, biberiye çayı ve kekik çayı sık sık tükettiğim şifalı karışımlardır. Senede iki defa da sarımsak kürü yapmaya özen gösteriyorum. Şunu da eklemek de var herhangi bir bitkiden, bir besinden medet umarak bağışıklık sistemini güçlendirebileceğinizi düşünmeyin. Çünkü bağışıklık sistemi bir bütündür. D vitamini olmadan, probiyotikler olmadan, omega-3 olmadan güçlü çalışamaz. Tabii dengeli beslenmelisiniz, işlenmiş yiyeceklerden de uzak durmalısınız.

Bağışıklık Sistemini Destekleyen Çay

Ihlamur, 1 tatlı kaşığı

Yeşil çay, 1 tatlı kaşığı

Meyan kökü, 1 tatlı kaşığı

1 limonun suyu ve kabuğu

250 cc kaynar su

Malzemeleri porselen ya da cam bardağa koyup üzerine kaynar su ekleyin. Demlenmesi için 10 dakika bekleyip için. Günde 4-5 fincan içebilirsiniz. Özellikle sık sık grip, nezle olanlara bu şifalı karışımdan faydalanmalarını öneriyorum.

Kekik Çayı

1 tatlı kaşığı kekik

250 cc kaynar su

Baharat olarak kullanılan kekik şifalı tür değildir. Kürü hazırlarken Thymus vulgaris türünü tercih etmeniz gerekiyor. Thymus vulgaris ülkemizde farklı yörelerde -beyaz kekik, catır otu, Girit kekiği, zahter otu, sivri kekik ya da güvey otu gibi- farklı isimlerle karşınıza çıkabilir. Sağlıklı yaşamak isteyen herkese kekik çayı öneriyorum. Bu çayın kanserden koruyucu etkisi de vardır. İşte tarifi. Kekiği çayı cam ya da porselen bir fincana koyun. Üstüne kaynar su ekledikten sonra, fincanın ağzını kapatarak 10 dakika demlenmesini bekleyin. Günde 3 fincan içebilirsiniz.

Biberiye Çayı

Biberiye, 1 tatlı kaşığı

Limon, 1 limonun suyu ve kabukları

Kekik, 1 tatlı kaşığı

Bu kürü kanserden korunmak isteyenler kadar kanser hastalarına da öneriyorum -özellikle de kolon kanseri ve pankreas kanseri hastalarına. Bir limonun suyunu sıkıp bir kenara alın. Sıktığınız limonun kabukları, biberiye ve kekiği (Thymus vulgaris türü olmalı) porselen ya da cam bir demliğe koyun. Üstüne 250cc. kaynar su ekleyin. Demliğin ağzını kapatıp demlenmeye bırakın. 10 dakika sonra süzün, limon suyunu ekleyip için. Günde dört kez tok karnına içmelisiniz.

Gluten insan sağlığı için neden tehlikeli?

Binlerce yıldır buğday yediğimiz hâlde, vücudumuzda bu proteini tam olarak sindirmemizi sağlayacak enzimler yok. Tabii üstüne bir de buğdaya yapılan genetik müdahale eklenince sorun çok daha vahim bir hal aldı. Genetiğiyle oynanmış buğdayın içindeki gluten, siyez, kavılca gibi ilkel buğday türlerine kıyasla çok daha zararlı bir gluten türüdür. Daha da kötüsü insanlık tarihi boyunca yemediğimiz kadar çok buğday ürünü tüketir olduk.

Gluten molekülü vücut tarafından sindirilemediğinden gider bağırsak duvarına yapışır. Bağışıklık sistemi gluteni uzaklaştırmaya çalışır, ama başaramaz. Böylece bağışıklık sistemi devamlı taarruzda kalır ve saldırının hedefi bağırsak duvarıdır. Zaman içinde bağırsak duvarı harap olur, işlevini yitirmeye başlar ve bağırsak geçirgenliği bozulur. Toksinler, zararlı bakteriler bağırsak duvarından geçerek kan dolaşımına karışmaya başlar. Bağışıklık sistemi alevlenir ve dengesi bozulur. Vücuttaki bu kronik enflamasyon diyabetten kansere tüm hastalıklara zemin hazırlar.

Otoimmün hastalıklardaki artışın arkasında bağırsak geçirgenliğinin olduğunu işaret eden bilimsel yayınlar var. Bol bol ekmek, makarna, pizza, börek, çörek tükettiğiniz halde kendinizi sağlıklı hissediyor olabilirsiniz, ama böyle devam ederseniz sistemin bir noktada tökezlemesi, hastalıkların ortaya çıkması kaçınılmazdır. Bir araştırma için hiçbir sağlık sorunu olmayan katılımcılara glutensiz bir diyet uygulanmış. Bu diyetin sonucunda çalışmada yer alanların mikrobiyomunda bağırsak enflamasyonu ile ilişkilendirilen bir bakterinin azaldığı gözlenmiş.

Buğday ürünleriyle ilgili bir başka sorun da kan şekerini hızla yükseltmesidir. Dengeli seyreden bir kan şekeri söz konusu değilse sağlıktan söz etmek de mümkün olamaz. Buğday unu yerine nohut unu, yerli tohum mısır unu, keten tohumu unu, karabuğday unu (greçka) kullanarak sağlıklı ekmekler, kan şekerinizi fırlatmayan poğaçalar hazırlayabilirsiniz.

Hemen önemli bir not düşelim: Sakın ola gluten zararlı diyerek marketlerde satılan glutensiz ürünlerden satın almaya kalkmayın. Glutensiz unlarla üretilen bu ürünler gluten içermez ama, başka bir sağlık zararlısı olan nişasta içerir. Marketlerde glutensiz un, ekmek, bisküvi olarak satılan ürünler pirinç ve mısır nişastasından imal edilir ve glisemik indeksi çay şekerinin iki katıdır. Bu glutensiz ürünleri yerseniz, diyabet hastası olursunuz.