Sena Parlar
Sağlıklı yaşam pratikleri ve kilo kontrolü birçok kronik rahatsızlıkta olduğu gibi diyabet üzerinde de iyileştirici etkilere sahip. Uzman görüşlerine göre vücuttaki yağ oranı arttıkça diyabet riski de doğrusal olarak artıyor. Toplum sağlığı sorunu hale gelen diyabetin tedavisi ilaç, iğne gibi faktörlerle olmasının yanı sıra yaşam tarzı değişikliği ile de ilgili. Peki diyabete yakalandığınızı nasıl anlarsınız? Diyabet genetik midir? Diyabetle mücadele mümkün mü? Prof. Dr. Mustafa Kanat'tan Sena Parlar'a özel açıklamalar...
Diyabet rahatsızlığı tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de etkisini artırıyor. Diyabeti sadece bir şeker hastalığı olarak değerlendirmenin doğru olmadığını ifade eden Kanat, diyabetin kalp-damar hastalıklarından böbrek yetmezliğine, körlükten inme ve amputasyonlara kadar birçok sağlık sorununa zemin hazırladığını ifade ediyor.
Bugün 14 Kasım dünya diyabet günü hocam, neler söylemek istersiniz?
Her yıl 14 Kasım'da, dünyanın dört bir yanında milyonlarca insan diyabetin sembolü haline gelen mavi halka etrafında buluşuyor. Bu tarih tesadüf değil. 14 Kasım, insülini keşfederek milyonlarca hayatı kurtaran Kanadalı bilim insanı Sir Frederick Banting'in doğum günü. Onun keşfi, 100 yıl önce diyabeti ölümcül bir hastalıktan yönetilebilir bir duruma dönüştürdü. Fakat bugün, insanlığın en büyük sağlık sorunlarından biri hâline gelen diyabet, yeniden küresel bir tehdit olarak karşımızda.
14 Kasım'ın anlamı: Bilimin insanlığa hediyesi
14 Kasım, yalnızca bir farkındalık günü değil; insanlığın bilime borçlu olduğu bir teşekkür günüdür. 1921'de Frederick Banting ve Charles Best, insülini izole ettiklerinde, diyabet bir ölüm cezası olmaktan çıkmıştı. Bugün, o bilimsel devrimin izinde, diyabetle yaşayan milyonlarca kişi hayatını sürdürebiliyor. Ancak bu başarıya rağmen, diyabetin küresel yayılımı hız kesmiyor. Bu nedenle Dünya Diyabet Günü, bize bilimle kazanılan bir zaferin aynı zamanda hâlâ devam eden bir mücadelenin sembolü olduğunu hatırlatıyor.
Türkiye'nin diyabet grafiğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Son veriler, Türkiye'de her 5 yetişkinden birinin diyabetli, her 3 kişiden birinin ise prediyabetik (yani diyabet adayı) olduğunu gösteriyor. Başka bir deyişle, toplumun yaklaşık yarısı ya diyabetle ya da diyabet riskiyle karşı karşıya.
Diyabet artık sadece bir "şeker hastalığı" değil; kalp-damar hastalıklarından böbrek yetmezliğine, körlükten inme ve amputasyonlara kadar birçok sağlık sorununa zemin hazırlayan çok yönlü bir metabolik hastalık. Daha da önemlisi, çoğu kişi diyabetli olduğunun farkında bile değil.
Diyabetin anlaşılması zaman alır mı?
Diyabet sessiz ve sinsi ilerleyen bir hastalık. Diyabetin en tehlikeli yönlerinden biri, belirtilerinin uzun süre fark edilmemesi. Halsizlik, sık idrara çıkma, susama, bulanık görme, cilt enfeksiyonları gibi belirtiler genellikle göz ardı ediliyor.
Ancak hastalık sinsice ilerlerken organ hasarları çoktan başlamış olabiliyor. Böbrekler, gözler, kalp, damarlar ve sinir sistemi bu süreçte en çok etkilenen organlar arasında.
Bu nedenle diyabetle mücadelede erken tanı ve düzenli tarama büyük önem taşıyor. Özellikle 40 yaş üzeri, kilolu, aile öyküsü olan, hareketsiz yaşayan ya da gebelikte kan şekeri yüksekliği yaşamış kişiler, diyabet açısından mutlaka düzenli aralıklarla kontrol edilmelidir.
Prediyabet ne anlama geliyor?
Geri döndürülebilir bir fırsat penceresi olarak görülebilir. Prediyabet, kan şekerinin normalden yüksek ama henüz diyabet sınırını geçmediği ara dönemdir. Bu dönem, hastalığın önlenebileceği son duraktır. Bilimsel araştırmalar, yaşam tarzı değişiklikleriyle (sağlıklı beslenme, kilo kontrolü, egzersiz) prediyabetli bireylerin yarısından fazlasında diyabet gelişiminin önlenebileceğini veya geciktirilebileceğini gösteriyor.
Yani, diyabetin kader olmadığını biliyoruz. Erken fark edilirse, doğru yaşam tarzı adımlarıyla diyabet başlamadan durdurulabilir.
Yüksek kan şekerinin vücut üzerinde belirtileri olur mu?
Toplumda sıkça duyduğumuz "şekerim biraz yüksek ama dikkat ediyorum" ifadesi aslında tehlikenin habercisi. Kan şekeri değerleri sınırda bile olsa, bu durum kalp-damar sisteminde hasar yaratmaya başlayabiliyor. Bu yüzden sadece "şeker"e değil, bütün metabolik tabloya (bel çevresi, kan basıncı, kolesterol, karaciğer yağlanması, vb.) bakmak gerekiyor.
Modern tıp artık diyabeti sadece "şeker yüksekliği" olarak değil, "metabolik bir sendrom" olarak değerlendiriyor. Yani diyabet, bedendeki metabolik dengesizliğin bir sonucu — tıpkı bir buzdağının görünen kısmı gibi.
Diyabet tedavisindeki gelişmelere değinebilir misiniz?
Bilimin ışığında diyabet tedavisi anlayışı oldukça değişti. Bir zamanlar diyabetin tedavisi yalnızca "şeker düşürmek" olarak görülürdü.
Bugün ise tıp, diyabeti kalp, böbrek ve karaciğer gibi hayati organları birlikte koruyarak yönetmeyi hedefliyor. Yeni nesil tedaviler (GLP-1 reseptör agonistleri, SGLT2 inhibitörleri gibi) sadece kan şekerini düşürmekle kalmıyor; kilo kontrolü, kalp ve böbrek koruması da sağlıyor.
Bu gelişmeler, diyabet tedavisinde bir dönüm noktasıdır. Artık tıbbın hedefi sadece "kan şekerini normalleştirmek" değil, bütünsel metabolik sağlığı yeniden inşa etmek.
Diyabetin genç yüzü: Yaşam tarzı etkisi
Eskiden tip 2 diyabet yalnızca ileri yaşlarda görülürdü. Bugün, yanlış beslenme, hareketsizlik ve obezite nedeniyle gençler ve hatta çocuklarda bile tip 2 diyabet görülmeye başladı. Ekran başında geçirilen uzun saatler, fast-food alışkanlığı ve uyku düzensizliği bu artışta önemli rol oynuyor.
Daha da önemlisi, gebelik diyabeti (GDM) yaşayan kadınlarda hem anne hem de çocuk için gelecekte diyabet riski artıyor. Yani, diyabet sadece bireyi değil, gelecek nesilleri de etkileyen bir hastalık.
Küçük adımlar, büyük farklar
Diyabetin kontrolü zor değil — ama farkındalık şart. Dengeli beslenme, düzenli fiziksel aktivite, kilo yönetimi ve sigaradan uzak durmak diyabet riskini %50'den fazla azaltabiliyor. Günde 30 dakika tempolu yürüyüş bile, kan şekeri kontrolü ve insülin duyarlılığı üzerinde mucizevi etkiler yaratabiliyor.
Ayrıca düzenli hekim kontrolü, kan şekeri ve HbA1c ölçümleri, erken dönemde önlem alınmasını sağlar. Unutmayalım, diyabetle mücadelede en güçlü ilaç bilgi ve farkındalıktır.
Toplumsal farkındalık: Hepimizin sorumluluğu
Diyabet sadece bir sağlık sorunu değil, aynı zamanda bir toplum sağlığı ve ekonomi sorunu. Tedavi edilmeyen diyabetin yol açtığı komplikasyonlar, sağlık sistemine büyük maliyetler getiriyor. Erken tanı, eğitim ve önleyici politikalarla bu yükü azaltmak mümkün.
Bu noktada hekimler, diyetisyenler, hemşireler, eczacılar ve halk sağlığı uzmanlarına büyük görev düşüyor. Ancak farkındalık sadece sağlık profesyonellerinin değil, her bireyin görevi. Bir yakınımızın beslenme alışkanlığını değiştirmesine yardımcı olmak, onu kontrole yönlendirmek, bir yürüyüşe davet etmek bile fark yaratabilir.
Şeker hastalığı tedavisinde insülin iğnesi zorunlu mudur?
Geleceğe umutla: "Artık insülin kader değil"
Bugün elimizde, geçmişte hayal bile edilemeyecek güçlü tedavi seçenekleri var.
Ama en önemli adım hâlâ aynı: Farkındalık, önlem ve erken tanı.
Her birey kendi sağlığının ilk sorumlusudur. Diyabetin karanlık kaderi artık bilimin ışığında yeniden yazılıyor. Yeter ki, bu mücadelede bilgiyle, farkındalıkla ve kararlılıkla yerimizi alalım.
14 Kasım, bir hatırlatmadır: Diyabet kader değildir. Doğru yaşam tarzı, düzenli kontrol ve bilimsel tedaviyle sağlıklı bir gelecek mümkündür. Bugün atılan küçük bir adım, yarının diyabetsiz toplumuna giden büyük bir yolun başlangıcı olabilir.