Aksam.com.tr
Yabancı Damat ve Yılan Hikayesi dizileri ile hafızalarda yer edinen Katerina Moutsatsos, uzun yılların ardından özel bir röportajla ortaya çıktı. Hâlâ televizyon izleyicilerinin unutamadığı bir karakter olarak bilinen Katerina, Türkiye’de geçirdiği yıllara dair çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Aksam.com.tr’den Ferit Ömeroğlu’na konuşan Katerina, Türkiye’ye ayak basan her Yunan’ın yoğun duygular hissettiğini söyledi. Ünlü sanatçı, Türkiye yıllarına dair bilinmeyenleri anlattı. İşte o röportaj…
“ARTIK PEK KAMERA ÖNÜNDE DEĞİLİM”
Öncelikle teşekkür ederiz. Nasılsın, neler yapıyorsun?
Ben teşekkür ederim. Kendi stüdyomuzda çalışıyorum. Los Angeles’ta bir yapım stüdyomuz var. Kendi sahnemizi kullandığımız ve tüm yapım işlerini tamamladığımız bir yer orası... Kısaca yapımcılık işindeyim. Çoğunlukla kısa yapımlarda kreatif içerikler üretiyorum. Bu herhangi bir YouTube videosundan internet reklamına kadar her şey olabilir. Ayrıca başından sonuna, hatta bittikten sonra bile bütün yapım sürecinin yaratıcı içerik bölümünü üstleniyorum. Yani, aynı zamanda işin yapım sonrası bölümünü de üstleniyorum. 2012’den beri yaptığım şey bu kısaca… Neredeyse 6-7 yıl olmuş bu işle ilgileneli ve bunu seviyorum. Yapımcılığı, kendi stüdyomun olmasını seviyorum. Bu nedenle artık pek fazla kamera önünde değilim.
“AİLEMİN, BENİM İÇİN FARKLI PLANLARI VARDI”
6 yaşında klasik bale ile başlıyor eğitim... Sorbonne Üniversitesi ve Londra Kraliyet Dans Akademisi derken iyi bir öğrenim görmüşsün. Yunancanın yanı sıra iyi derecede İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Almanca ve hatta Türkçe konuşabiliyorsun. Sorum şu; bu hayatta kendine çok şey katmışsın. Eksik kalan noktalar var mı? Senin adına ne daha iyi olabilirdi?
Evet, aslında küçük bir balerindim. Bu aslında sahne ve tiyatro aşkımı keşfettiğim yerdi. Hiçbir zaman balerin olmak istemedim ama eğlence dünyası ile ilgiliydim. Sanat dünyasına, tiyatroya ve tabii ki filmlere de ilgiliydim ama ailemin benim için farklı planları vardı.
Okulda iyi bir öğrenciydim. Söylemem gerekir ki çok fazla çaba sarf etmesem bile sınıfın en iyilerinden birisiydim. Paris’te Sorbonne Üniversitesi’nde eğitim görmek istedim. Mezun olduktan sonra yine burada tiyatro üzerine yüksek lisans yaptım. Bu süreçte Fransa’da dans etmeye de devam ettim. Bu dönemde, çok önemli koreograflardan hip-hop dersi alıyordum. Şu anda da hala büyük bir isim olan Mia Frye ders aldığım koreograflardan birisiydi. Bu yüzden 18 yaşıma kadar yaptığım bale yerine hip-hop ile ilgilenmeye başladım ve hala dans ediyorum. Aslında bugüne kadar fiziğimi de bu sayede korudum. Los Angeles’ta derslere katılıyorum ve dans ediyorum. Açıkçası, diğer eğitimlerime göre hip-hop derslerinde daha çok eğlendim.
“ALDIĞIM ÇEŞİTLİ EĞİTİMLERİN NEDENİ, İNSANLARA VE DÜNYAYA MERAKLI OLMAM”
Almanca en zayıf dilim olmasına rağmen, evet o dilleri konuşabiliyorum. Almanca üzerinde hiç pratik yapmadım. Bu yüzden Almancam zayıf, biliyorum ama birkaç günümü ayırdıktan sonra Almanca konuşmaya başlayabiliyorum ve Almanca olan şeyleri anlayabiliyorum. İtalyanca, Fransız, Yunanca, Türkçe ve elbette İngilizcede çok daha rahatım. Bu dilleri ve hatta Türkçeyi konuşabiliyorum. Hatta Türkçe bir röportaj bile vermiştim. Eğer yanlış hatırlamıyorsam, 10 sene önce CNN Türk’teki bir canlı yayındı. O zamanlar Türkiye’de İstanbul’da yaşıyordum ve Türkçem gayet iyiydi. Yani evet, pek çok dilde ve konuda çeşitli eğitimler aldım. Galiba bunun nedeni insanlara ve dünyaya karşı meraklı olmam.
Her zaman çok yönlü ve farklı açılardan bakan birisi oldum. Nasıl anlatabilirim bilemiyorum. Hayatta olan pek çok şeye karşı kişisel bir bakış açım oldu ve hala öyle... Muhtemelen bu yüzden zaten bildiğim medeniyetleri ve kültürleri öğrenmeyi bırakıp, diğerlerine yakın olmayı ve öğrenmeyi deniyorum. Yani, evet Paris’te 5 yıllık bir eğitim gördüm. Bu benim için çok önemliydi.
Temelde bunlar beni geliştirdi ve her şey daha kolay gelmeye başladı. Ailemin beni zorlamasından dolayı aslında oldukça mutluyum. Çünkü buna kesinlikle değdi.
“İYİ BİR ANNE OLAMAYACAKMIŞIM GİBİ HİSSEDİYORUM”
Eksik kalan noktalar peki?
Zayıf yönüm kesinlikle yemek yapmak değil (Gülerek). Gerçekten çok güzel Yunan yemekleri yaparım ve 3,5 sene önce vegan oldum. Bitki bazlı olan her şeyi yiyebiliyorum ama bu yine de zor bir geçişti. Fakat hâlâ kuzenlerim ve diğer arkadaşlarım için burada ya da Yunanistan’da güzel yemekler yapıyorum. Yani, yemek yapmak zayıf noktam değil.
Birçok zayıf yönüm var. Resim yapmak bunlardan birisi diyebilirim. Bir şeyler çizmek noktasında oldukça yeteneksizim. Annem inanılmaz bir sanatçıdır. Çok yetenekli ellere sahiptir ve elleri ile her şeyi yapabilir. Hatta erkek kardeşim de öyledir. Onlarla birlikte büyürken bu nedenle biraz kötü hissettim aslında. Ama belli ki benim en iyi olduğum şey sahne sanatları... Kısaca, herhangi bir şey çizmek ya da resim yapmak konusunda gerçekten berbatım. Hatta makas bile kullanırken düz bir şekilde kesemem.
Diğer bir zayıf yönüm ise kendimi insanlardan izole etmek. Yani yalnızlığı seviyorum. Dünyadan uzaklaşabiliyor ve sonra tekrar geri dönebiliyorum. Bence bu güçlü değil, zayıf bir yön. Belki de değil, bilemiyorum.
Diğer bir zayıf yönüm ise, biliyorsun bir anneyim ve iki yaşında bir oğlum var. Her gün sanki onun için hiçbir zaman yeterince iyi bir anne olamayacakmışım gibi hissediyorum ve elbette kocam benimle aynı fikirde değil. İyi bir anneyim fakat bence yeterince değilim. Her anne çocuğu için yeterince iyi bir anne olamadığını düşünür.
Los Angeles, Kaliforniya, Atina, İstanbul… Hepsinin birbirinden farklı yeri vardır eminim… 4 şehrin de sana iyi gelen birbirinden farklı bir güzelliğini bizimle paylaşır mısın?
Los Angeles’taki en güzel anım iki yıl önce doğan oğlumu gördüğüm andı. Doğduktan sonra onu gördüğüm an gerçekten inanılmaz bir andı. Elbette daha birçok güzel anlarım oldu burada. Biliyorsun 10 yıldır burada yaşıyorum ve burası bana pek çok şey verdi, vermeye devam ediyor. Aynı zamanda oldukça zor bir şehir... Hala alışmaya çalışıyorum.
Atina’da en güzel anlarım ise aslında Atina’daki yaşamdı. Atina’da büyüdüm ve orası harika bir şehirdi, çok özgür hissediyordum. Sıcak ve rahat bir ailede büyüdüm. Atina’yı seviyorum. Oradaki çocukluk dönemlerim harikaydı.
“İSTANBUL BÜYÜLEYİCİ BİR YER”
İstanbul’a gelince… İstanbul’daki her an benim için oldukça özeldi. Orada yaşadığım her şey çok özeldi. Ama en unutamadığım anlar, favori mekanımda geçirdiğim zamanlardı. Arkadaşlarımı aramama bile gerek kalmadan, favori kafemizde görüşürdük. Çünkü o dönemlerde herkes o kafede vakit geçirirdi. İstanbul’da çok fazla anım var ve bunu seçmekten bile çok hoşlanmıyorum çünkü aslında neredeyse her gün yaptığım bir şeydi. İstanbul büyüleyici bir yer…
Diğer harika anlarım ise pazar günleri Boğaz’da yürüdüğüm zamanlardı. Aslında, tam olarak Çukurcuma tarafında... Son yıllarda orada yaşıyordum ve elbette Bebek… Sahile gitmeyi, Karaköy’den geçmeyi ve sokağımdan aşağı inmeyi, Karaköy’den Bebek’e gitmeyi severdim. Kulağımda müzikle beraber iki saat boyunca böyle yürümeyi çok severdim. Bu zamanlar İstanbul’da yaşadığım büyüleyici anlardı. Ayrıca, elbette arkadaşlarımla buluşup kahve içtiğim, yemek yediğim zamanlar da harikaydı.
“EN KISA SÜREDE GERİ DÖNECEĞİM”
Türkiye’ye en son ne zaman geldin?
Seyahat ederken sürekli Türkiye’den geçiyorum. Los Angeles’tan Atina’ya giderken Türk Hava Yolları’nı kullanıyorum ve Türkiye üzerinden geçiyoruz ama özledim. 5-6 senedir Türkiye’ye gelmedim ve bu oldukça uzun bir zaman... Ama en kısa sürede geri döneceğim.
“TÜRK HALKINI ÇOK ÖZLÜYORUM”
En çok neyi özlüyorsun burada? Biz seni 90 sonrası jenerasyonu olarak özledik.
Bu soruyu sorduğunda çok çok duygulandım (ağlıyor). Özlemimi sorman beni etkiledi sanırım. Birçok Türk arkadaşım ve hayranım bana DM’den ya da yorumlardan yazıyor. Bu anlarda her zaman duygulanıyorum. Orada insanlar hâlâ beni hatırlıyor ve elbette eski işlerimin bunda etkisi var.
Oynadığım diziler ve katıldığım programlar hala televizyonlarda gösteriliyor. Bu yapımları tekrar tekrar gösterdikleri için çok minnettarım. Bu sayede insanlar hala beni görebiliyor. Türk halkını çok özlüyorum. Bütün o yıllardaki sevgi bana çok şey ifade ediyor.
Orada yaşadığım zamanları hiçbir zaman unutmayacağım, her zaman yanımda taşıyacağım. Yani, evet 90 jenerasyonunu özlüyorum. Tüm kalbimle ve dürüstlüğümle bunu söylüyorum.
“TÜRKÇE KONUŞMAYI SENARYO EZBERLEYEREK ÖĞRENDİM”
Yılan Hikayesi’ne geçmek istiyorum. Proje teklifi nasıl geldi? Zorlandın mı? Diziye başlarken bu kadar başarılı olacağını düşünüyor muydun? Bize süreci anlatır mısın?
Türkiye’deki ilk projem Biket İlhan’ın Kayıkçı filmiydi. Film 1999 yılında çıktı ve ben de biraz ara verdim. Beni Yunanistan’dan çağırdılar. O sırada Yunanistan’da başka bir projeyi düşünüyordum. 2001’in Eylül ayıydı. Bu yeni fırsattan dolayı çok heyecanlanmıştım. Sonrasında Yunanistan’daki projeyi sonlandırdım ve sanırım 5 gün sonra İstanbul’da Yılan Hikayesi için imza atıyordum.
Bana bu teklifi getirdikleri zaman neredeyse hiç Türkçe bilmiyordum. Bir kahve ısmarlarlar, merhaba der, teşekkür eder ve veda ederim diye düşünüyordum. Dil büyük bir sorundu ama bana bunları bildiklerini söylediler. Hangi dilde konuşacağımın önemi yoktu. Bu İngilizce, Fransızca ya da Yunanca olabilirdi. Beni bir başkası seslendirecekti. Ama ben kendi görüntümü bir başkasının sesi ile görmek istemediğimi söyledim. Temelde, kendi kendimi seslendireceğimi söyledim.
Sonrasında, bir papağan gibi ezberlemeye başladım. Senaryoyu ezberledim. Çekimden sonra stüdyoya gidiyor ve kendimi dublajlıyordum ve inan ya da inanma bu beni Türkçe konuşmaya iten şeydi. Çünkü yazarak senaryoyu ezberledim. Tüm ifadeleri ezberliyordum. Elbette Türkçe zor bir dil ama bu şekilde yaptığım için memnunum. Çünkü bu aslında bir şekilde yoğun bir Türkçe kursu gibiydi.
“YILAN HİKAYESİNDE SON ÇEKİM 27 SAAT SÜRDÜ”
Yılan Hikayesi’nde en unutamadığın ve zorlandığın sahne ne olmuştu?
Çok zorlandığım bir çalışmaydı aslında… Sadece Yılan Hikayesi’nde değil, sonrasında Yabancı Damat’ta da aynı sorunu yaşadım. Bu sorun bitmek bilmeyen çalışma saatleriydi. Büyük kurallarım ya da keskin çizgilerim yoktur ama bazen çok uzun saatler çalıştığımızı hatırlıyorum. Özellikle Yılan Hikayesi’nde 17-20 saate kadar sürüyordu.
Son çekimimin 27 saat sürdüğünü hatırlıyorum. Yani evet bu büyük bir zorluktu. Çünkü Yunanistan’da buna alışık değildim. Yunanistan’da en fazla 10 saat çalışırdık ve buna fazla mesai de dahil. Yani genelde 8 saat kadar çalışırdım. Konuşamadığım bir dil ile uzun saatler çalışmak oldukça zordu.
Ayrıca, İstanbul’da geceleri çekim yapmamız gerekiyordu ve hava çok soğuk oluyordu. Atina’nın güneyindeki bir adadan geliyorum. Yani, İstanbul’un soğuk kışlarına alışkın değildim. Kısaca, Yılan Hikayesi’nde yaptığımız dış çekimler sırasındaki soğuk hava da başka bir zorluktu. Ama bütün bunların yanı sıra o günlerden harika anılarım var.
“EGE GÜZELİ ÜNVANINI BANA VEREN GÜZELLİĞİM DEĞİLDİ”
Seni konuk alacağımı etrafımdakilere paylaştığımda fotoğrafını gören, “Aaa, Ege Güzeli” dedi. Diziden hâlâ bugünlere kalan ve seni tarif eden bir duygu var. Zor bir sorum olacak bu sefer. Gerçekten çok güzel bir kadınsın ama bir yandan da aldığın ciddi ve başarılı eğitimler var. Bugüne kadar kariyerinde güzelliğinle mi, yeteneklerinle mi bir yere geldin?
Bu harika bir soru… Bu inanılmaz isim için hiçbir zaman yeterince teşekkür edemeyeceğim. Demek istediğim, o dönemler büyük bir kitle bu diziyi izliyordu ve beni sokakta “Ege Güzeli” diye çağırıyorlardı.
Ege Güzeli’nin, her zaman Türk ve Yunan kızların olduğu bir güzellik yarışması olduğunu düşünmüşümdür. Ama böyle bir şey hiç olmadı. Bir gün sokakta bana “Ege Güzeli” diye seslendiler ve hala Türk hayranlarım sosyal medyada bana bu şekilde sesleniyor. Bu büyük bir onur ve çok minnettarım. Aldım, bana ait, bu isim benim. Ben Ege Güzeli’yim.
Ege’yi çok seviyorum çünkü ailem Aegina adasından geliyor. Aegina, Türkiye’ye çok yakın değil. Atina’ya daha yakın ama yine de Ege’de. Bu nedenle bu ismi gerçekten çok seviyorum.
Bence kariyerim hem güzelliğim hem de yeteneklerim ile şekillendi. Bilemiyorum. Bu arada güzel bir kadın olduğumu söylediğin için çok teşekkür ederim, çok naziksin. Evet, birçok eğitimim var. Ama kariyerime gelirsek sanırım her ikisi de etkili olmuştur. Bilemiyorum. Dürüst olmak gerekirse her ikisi de etkili olmuştur. Ege Güzeli ismini kariyerimle birlikte aldım. Sanırım “Ege Güzeli” ünvanını bana veren güzelliğim değildi. Bu nedenle, daha çok yeteneklerime inanıyorum. Kendimi asla aşırı bulmadım. Yani demek istediğim kendime güzelim diyemem ama sana karşı da çıkmam. Hiçbir zaman çok güzel olduğumu düşünmedim. Bu nedenle daha çok yeteneklerime konsantre oldum.
Bazen güzellik de sorun olabiliyor. Sadece kendim için konuşmuyorum. Gerçek şu ki insanlar ön yargılıdır ve iyi görünen birisinin genelde aptal olduğunu düşünüyorlar. Elbette bu doğru değil, her zaman doğru değil. Fakat bu noktada güzellik bazen sorun olabiliyor. Benim için olup olmadığını bilmiyorum. Ben her zaman yeteneklerime ve eğitimime odaklandım.
Yeniden Türkiye’de bir proje yapmak ister misin? Bir film ya da dizide rol teklifi gelse değerlendirir misin yani?
Elbette Türkiye’deki bir dizide yer almak isterim ama bunu yapmanın kolay bir yolu var mı bilmiyorum. Los Angeles’ta yaşıyorum. Bir stüdyom var ve iki yaşında bir oğlum var. Ama kesinlikle bir filmde ya da dizideki rolü düşünürdüm. Çünkü; özellikle, birkaç yıl sonra geri dönmek, sürekli yaptığım bir şey… Önceden de kamera arkasında olduğum zamanlar oldu. Ama her zaman geri döndüm. Bazen bu bir fotoğraf ile oldu. Biraz sansasyon yaratan bir fotoğraf ya da geçmişte sosyal medyadan paylaştığım politik ifadeler içeren gibi şeylerden bahsediyorum. Fotoğraf ya da kısa film, geri dönmek için her zaman iyi bir seçimdir. Bu nedenle bir zaman Türkiye’ye geri döneceğimi biliyorum. Muhtemelen şimdi değil çünkü iki yaşında bir oğlum var. Asla oynamam dediğim bir rol yok. Bence hikâye iyi olduğu sürece yok.
“ROL ROLDÜR, BİR SINIRIM YOK”
Rolün önemi var mı senin için? Sınırların nedir?
Eğer bir rolü kabul ettiysem, oynarım. Rol, roldür. Gerçek değildir ve bu noktada bir sınırım yok. O nedenle rol yaptığım sürece herhangi bir sahneyi oynardım. Ben bir oyuncuyum. Benden ne oynamam isteniyorsa onu oynamam gerekir. Çıplaklıkla ilgili bir sorunum yok. Biliyorsun, bir Fransız okulunda eğitim gördüm.
Türk dizileri hiçbir zaman sorun olmadı çünkü çıplaklık gösterilmiyor. Yunan dizilerinin çoğunda da aynı şekilde çıplaklık yok. Bu nedenle, bununla alakalı hiçbir sorun yaşamadım. Bence sanat, sanattır. Eğer hikâye iyiyse, senaryo iyiyse ve bu işe imza attıysam, işimi yapmam gerekir.
“BU TARZ YARIŞMALARI ÇOK ABARTTIK”
Yunanistan’da “The Voice Greece” yarışmasını izliyor musun? Benzeri format Türkiye’de de “O Ses Türkiye” olarak yapılıyor…
Pek fazla yarışma programı izlemiyorum. İzlemek de istemiyorum, üzgünüm. Bu tür programları pek sevmiyorum, bana göre değil. The Voice of Greece’de yer alan bazı jüri arkadaşlarım var ve hepsi harika insanlar ama bu programları izlemiyorum maalesef. Bence bu tarz yarışmaları çok abarttık. Bu yarışmalardan pek hoşlanmıyorum.
Evlilik nasıl gidiyor? Mutlu bir aile resmi çiziyorsunuz uzaktan… Gerçekten öyle mi? Anne olmak sana ne hissettirdi?
Evlilik harika gidiyor. Hayatımı değiştirdi ve anne olmak zor bir şey. Anne olmak da hayatımı değiştirdi. Başkalarının bana söylediği bazı şeyler öğrendim ve her gün bunları düşünüyorum. Bu dünyada iki farklı dünya var; çocuğu olanlar ve olmayanlar. Ben çocuğu olan kişilerin dünyasında yaşıyorum. Bu harika bir şey... Oldukça zorlayıcı ama harika… Kocam beni kıskanıyor mu diye soruyorsan, hayır. O oldukça güçlü bir güven duygusu olan, yakışıklı bir adam. Sıkı çalışıyor ve başarılı. Hiç kıskanç birisi değil. Sanırım bu nedenle onunla evliyim. O kendinden ve benden oldukça emin. Ben de öyleyim. Harika bir aileye sahip olmak inanılmaz bir şey.
Atina’ya geldiğimizde uğrayacak bir kapımız var mı? Misafirin olabiliyor muyuz?
Evet, kesinlikle. Eğer Atina’ya gelirsen elbette misafirim olabilirsin. Sadece Atina değil, Aegina adasına da beni ziyarete gelebilirsin. Orada olmam biraz zor. Bu nedenle bunu organize etmemiz gerekecek ama Atina’da olmandan ve sana etrafı göstermekten çok mutlu olurum.
“SELANİK'TE ATATÜRK'ÜN EVİNİ ZİYARET ETTİĞİMİZ ZAMAN UNUTULMAZDI”
Hayat Bilgisi dizisinde de hatırlıyorum seni… Yunanistan’a ziyaret yapıyordu Afet Hoca ile öğrencileri… Orada iki farklı kültürün tanıtımı çok güzel anlatılmıştı. Sen de aslında yıllarca ülkemiz ve Yunan halkı arasında köprü oldun bir anlamda… Türkiye-Yunanistan ilişkilerinin eskiye göre daha geliştiğini söyleyebilir misin, yoksa bu konuda bir ilerleme yok mu?
Evet, Hayat Bilgisi hayatımın kısa bir bölümünde yer aldı. Hatta kaç bölümde yer aldığımı bile hatırlamıyorum. Sanırım 3 ya da 4 bölümde yer aldım. Türkiye’den Selanik’e kadar bütün ekiple gezdiğimizi hatırlıyorum. Hayat Bilgisi hakkında güçlü anılarım var yine de. Oyuncu arkadaşlarımın gelmesi ve ilk kez Yunanistan’ı ziyaret etmesi harikaydı.
O dönem hepimiz gençtik. Çünkü bir okuldaki öğrencileri oynuyorduk. Bu nedenle herkes 20’lerindeydi ve çok tatlıydı. Selanik’te Atatürk’ün evini ziyaret ettiğimiz zaman unutulmazdı. Birçok kişi duygulanmıştı ve ağlamıştı.
Demek istediğim Yunanistan’a geldiklerini görmek benim için harikaydı. Türkiye ve Yunanistan arasında bir köprü olduğumu söylediğin için teşekkür ederim. Kendimi hiç bu şekilde görmedim ama tanıdığınız en iyi kişi olmak için elimden geleni yaptım. Türkiye’de iyi bir insan olmaya çalıştım. Genel olarak iyi bir insanım ama bir noktada Yunan halkını temsil ediyorum ve kendimin en iyi versiyonu olmam gerekiyordu. Sanıyorum ki iki ülke de bana baktı ve beni Türkiye’de olan Yunan oyuncu olarak benimsedi. Yunanistan’dayken, rol aldığım Türk dizilerinden beni tanıyorlardı ve hâlâ öyle. Türkiye’ye gidip Türkiye’de çalıştığımı ve Türkiye’de yaşadığımı hatırlıyorlar.
“TÜRKİYE’YE AYAK BASAN HER YUNAN DAHA YOĞUN DUYGULAR YAŞIYOR”
Türkiye’ye ilk geldiğinde neler hissetmiştin?
Türkiye’ye ilk adım attığım zaman anladım ki insanların diğer tarafa karşı hiçbir sıkıntısı yoktu. Diğer tarafı tanıyan insanlar birbirine karşı nefret ya da kötü şeyler hissetmezler. Birçok şey benzerdi, aramıza köprü kuracak birçok şey vardı ve iki halk arasında garip bir bağlantı olduğu kesindi.
Türkiye’ye ilk kez 1998’de Kayıkçı filmi için gelmiştim. İlk olarak, insanların her zaman olan normal insanlar olduklarını biliyordum. Çünkü biliyorsun birçok farklı ülkede yaşadım. Bu nedenle biliyordum ki insanlar, sadece insandır. Ama Türkiye’de, Türkiye’ye ayak basan her Yunan daha yoğun duygular yaşıyor. Bunun yanı sıra elbette politik ilişkiler tamamen ayrı bir hikâye...
Kendi politikacılarımıza güvenmiyorum. Siz kendi politikacılarınıza güveniyor musunuz bilmiyorum. Senin adına konuşamam ama eğer Yunanistan’da bir politikacı olsaydım, -bir gün olacağım- iki ülke için tamamen farklı bir yaklaşımda olacağım.
Şu ana kadar kimsenin iki ülkenin çıkarı adına bir şeyler yaptığını düşünmüyorum. İkimiz de barış içinde bir arada yaşamak için bir gelecek bulmak zorundayız. İki ülke birbiriyle konuşmalı ve bir arada barış içinde yaşayabilecekleri bir gelecek kurmalılar. Amerika Birleşik Devletleri’nin ya da Avrupa Birliği’nin, başkalarının topraklarına ve jeopolitik gölgelerine karışmak isteyip istemediklerini bilmiyorum.
Sürekli bir ilerleme olup olmadığını soruyoruz, ana fikirde gerçekten bir sorun olmadığını söyleyebilirim. Görüşüm bu ve bence yapabilirim. Eğer bir ilerleme varsa, söylemeliyim ki asıl meselede bir sorun yok. İnsanların birbirine karşı bir sorunu yok. Birbirine karşı her zaman iyiler, özellikle son yıllarda diğer tarafı sıkça ziyaret edip görüyorlar. İnsanlarda bir sorun olduğunu düşünmüyorum. Bence diğer güçler çok fazla karışıyor.
“TÜRKİYE SINIRINI GEÇTİĞİMDE GÖRDÜĞÜM BAYRAĞI UNUTAMIYORUM”
Türkiye’de yaşadığınız ilginç bir anıyı bizimle paylaşır mısın?
Yaşadığım en ilginç anı tam olarak Türkiye’de değil, Yunanistan ile Türkiye arasındaki sınırı geçerkendi. Çünkü birçok kez arabayla Atina’dan İstanbul’a geldim. Yunanistan’dan Türkiye’ye doğru gelirken sınırı geçtiğim ilk anı unutamıyorum. Köprüyü unutamıyorum, bayrakları unutamıyorum. Sonrasında en iyi iki arkadaşımla Türkiye’den Yunanistan’a geri dönerken yaptığım yolculuğu unutamıyorum. O köprü Trakya’daydı. Bir taraftan diğerine geçerken hayatımın en duygu yüklü anını yaşamıştım ve o yüzden şimdi gözyaşlarımı tutamıyorum (Ağlıyor).
“NEHİR ERDOĞAN, GERÇEKTEN HARİKA BİR OYUNCU”
Kısa sorularım olacak…
Birlikte oynadığın en yetenekli oyuncu kimdi?
Yabancı Damat’ta yer alan her oyuncunun ismini söyleyebilirim. Yabancı Damat’taki her oyuncu inanılmazdı ve arkadaşım olduğu için söylemiyorum Nehir Erdoğan gerçekten harika bir oyuncu. Bence en yetenekli oyunculardan biri… Bir gün film yapmak ve onun için bir film yazmak istiyorum. Tekrar söylüyorum arkadaşım olduğu için değil, çok yetenekli ve çok güzel olduğu için bunları söylüyorum. Ama Yabancı Damat’taki gerek genç gerek yaşlı tüm oyuncular harikaydı. Ayrıca, Nilgün Belgün de harikaydı. Yabancı Damat’ın kadrosunda olduğum için çok şanslıydım.
En büyük pişmanlığın nedir?
Bilemiyorum. Hayatımda yaşadığım büyük bir pişmanlık yok. Belki en büyük pişmanlığım Türkiye’deki birçok yakın arkadaşımı kaybetmem olabilir. Onları kaybetmedim ama iletişimimi kaybettim. Bazen bundan dolayı pişmanlık duyuyorum ve onları özlüyorum. Ama biliyorsun, hayat böyle. Ben dünyanın bir ucundayım ve bu çok zor. Belki evlendiler, çocukları oldu ama bunu bilemiyorum. Artık onlarla konuşamıyorum ve bu üzücü... Pişmanlığım bu olabilir. Pişmanlığım çok çok özel olan arkadaşlarımla artık konuşamamak olabilir.
Rol almaktan en keyif aldığın projen hangisiydi?
Bu oldukça farklı bir soru... Çünkü her projeden keyif aldım. Yunanistan’da, Türkiye’de ve Fransa’da yer aldığım tüm projelerden keyif aldım. Bu arada bir keresinde arkadaşlarımın televizyon programında bulundum.
Yaptığım her şeyde her zaman zevk aldım. Bence bir sanatçı olmak istiyorsan, yarattığın bir şeyler yapmak zorundasın ve şu an bunu yapıyorum. Bir üçleme yazıyorum. Bu üç senaryoyu uzun metrajlı bir üçleme için yazıyorum ve aynı zamanda bu üçlemede yer alabilmeyi umuyorum. Bunun hayatımdaki en büyük ve en eğlenceli deneyim olacağını düşünüyorum. Şu anda bunun için bekliyorum. Daha önce yaptığım şeylerden daha fazla zevk alacağımı düşünüyorum. Çünkü hiçbir senaryoyu kendi yazdığım senaryo kadar sevmedim henüz.
Özgürlük tarifini yapar mısın?
Özgürlüğü her zaman, savaşlı ilgili olan Yunanca “Eleutheria” sözcüğünü ile tanımlamışımdır. “Ellfa feria”, sevginin olduğu yere gitmek anlamında olan etimolojik bir kelime. Özgürlük benim için bu demek. Kalbini uçuran, kanatlandıran her ne olursa olsun bu özgürlüktür.
Son olarak, “İyi ki…” dediğin bir duygu paylaşır mısın?
Sanırım buna mutluluk cevabını verebilirim. Her zaman oğluma sarılıyorum. Mutlu ve tamamlanmış hissediyorum. Kısaca, bu hissettiğim en güzel duygu ve umarım dünyadaki her insan böyle hisseder. Çocuk sahibi olmak, hayatın size verdiği en büyük hediye olabilir. Umarım insanlar bunu yaşayabilir, umarım insanlar güzel aileleri ile birlikte mutlu ve özgür bir şekilde yaşayabilirler.