Arap mitolojisi ile ilgili bilinmeyenler

''Arap Mitolojisi nedir?'' sorusunun cevabı vatandaşlarımız tarafından merak edilen konular arasında yer almaktadır. Araplar İslamiyet’ten önceki çok tanrılı inancı ve Hristiyan, Yahudi gibi dinlerinde etkisinde kalmıştır ve Arap Mitolojisi hepsini kapsamaktadır. Arap Mitolojisinin zamanla değişiminin en büyük sebeplerinden biri de toplumlarla etkileşimdir.

Arap Mitolojisi, çoktanrıcılık ile başlamış ve zamanla büyük değişikliklere yer vermiş şuanda ise tek tanrılı inanç mevcuttur. Zaman faktörünce birçok değişiklik görülen Arap Mitolojisinin öğeleri net bir şekilde günümüze kadar gelememiş olsa da İslam döneminde bazı kaynaklarda kısa ve öz bir şekilde açıklandıkları da olmuştur. Arap Mitolojisi ile ilgili merak edilenleri sizin için derledik.

ARAP MİTOLOJİSİ

ARAP MİTOLOJİSİ TARİHİ

Arap mitolojisi, Arapların İslamiyet öncesi çoktanrıcı inanç ve söylencelerini konu almakla birlikte Hıristiyan, Yahudi ve İran dinlerinin de etkisinde kalmıştır. Samilerin bir kolu olan Arapların mitolojisinin bir özelliği de Sümer ve Mezopotamya mitolojisiyle devamlılık konumunda olmasıdır. Toplumların yaşamlarında bir sonraki kültür öncekileri yok etmez, Kutsal anlatılar alındıkları kaynaktan birtakım değişimlerle gelecek nesillere aktarılır ve devam ettirilir.[1] Ayrıca o dönemde çevre bölgelerde yaşayan toplulukların mitolojileri ve inançları da Arap mitolojisiyle büyük oranda etkileşim gösterir. Arapların inanç sistemlerini oluşturmada diğer semitik toplumlarla etkileşim çok önemli roller oynamıştır.

Arap mitolojisinde birçok mitolojide olduğu gibi, putlar sembolize ettikleri tanrı veya tanrıçalar nedeniyle kutsal sayılmaktaydılar ve en önemli tapınım aracıydılar.

İslami kaynaklar Arap mitolojisinin temelini monoteist bir yapıdan aldığını, dahası bu tanrıçalar gibi o dönemlerde tapılan çeşitli tanrı ve tanrıçaların isimlerinin kökeninin Allah sözcüğü olduğunu ve bu konuda bilimsel bir bulgu olmamasına rağmen Arap politeizminin monoteist bir yapının bozulmasıyla oluştuğunu ileri sürmektedirler.

KAYNAKLAR VE TARİHÇE

Bu dönemde Arapların bir kısmı Arabistan yarımadasında koyun, keçi ve deve çobanlığı yaparak göçebe bir kısmı ise vahalarda tahıl ve hurma tarımı yaparak yerleşik olarak yaşamaktaydı. Arapların dinleri hakkında, kitabeler ve arkeolojik eserlerin yanı sıra Asur, İbrani, Yunan ve Latin kaynakları ile İslam öncesi Arap toplumu hakkında doğrudan bilgi sunan Cahiliye şiiri ve atasözlerinden de istifade etmek mümkündür.

Arap mitolojisinin öğeleri belirgin biçimde günümüze ulaşamamıştır, yine de daha sonra İslam döneminde bazı kaynaklarda çok kısa ve yalınca tanımlandıkları olmuştur. Kur'an'da dönemin Araplarının inançlarına dair bazı ipuçları bulunur. Kur'anda Araplarının cinlere (34/41), meleklere (43/19) ve dişi tanrıçalara tapındıkları (4/117), Yaratıcı sıfatı bulunan belirli bir baş tanrıya tapındıkları fakat bunun dışında, bu baş tanrı ile kendileri arasında aracı olmaları için, çeşitli daha küçük tanrılara tapındıkları (29.61.63; 39/3 vd.)ifade edilir. Ayrıca bu tanrıların bir kısmını Allah'ın Kızları olarak gördüklerine ve onları Allah'ın onları affetmesine dair şefaatçi bildiklerine dair ifadeler vardır. Bu dönemden bugüne kadar ulaşan bazı şiir metinlerinde, "Allah" adıyla andıkları yüce bir Tanrı'ya dair bilgiler bulunmaktadır. Ayrıca İbnu'l-Kelbî'nin kaleme almış olduğu "Kitabu'l Asnam"da Arapların Allah adıyla andıkları bir tanrının yanı sıra farklı tanrılara da tapındıklarına dair bilgiler mevcuttur.

Arap mitolojisini araştırmada dini kaynaklar da kullanılmaktadır.

ALTYAPI, YEREL İNANÇLAR

Zekeriya el-Kazvinî'ye göre dünya haritası, evrenin (gök ve yer) onun bakış açısıyla yapılandırılışını göstermektedir.

Evren anlayışı: Dünya düzdür ve Kaf dağını da içeren ve mandal gibi yerlerini tutan bir dağ silsilesi ile çevrilmiştir. Dünya balığın (Bahamut) sırtında duran bir öküz tarafından ayakta tutulur. Bahamut evrensel bir okyanusta yüzmekte, okyanus bir kap içerisindedir ve kap bir meleğin veya cinin sırtında durmaktadır.

İslam öncesi Arabistan'da kutsal sayılan çok sayıda tapınım ve ziyaret merkezi, dikili taşlar (sanem), putlar ve kutsal ağaçlar bulunmaktaydı. Ayrıca Zemzem kuyusu da kutsal kabul edilmekteydi.

İslam öncesinde çok sayıda putu barındıran Kâbe'nin bulunduğu Mekke kenti Araplarca kutsal kabul edilmekteydi. Ayrıca Arap tanrılarını barındıran başka kült merkezleri de vardı. Mekke'deki Kâbe'de, İslam öncesi devirde, farklı kabilelerinin tanrılarının putlarını da içeren yüzlerce put bulunduğu rivayet edilmiştir. Böylece bölgeye çeşitli amaçlarla (ticaret vb.) gelen farklı kabilelere mensup kişiler kendi kabilelerinin inandığı tanrılara, bu putlar sayesinde tapabilmekteydi.

Kâbe iki katlı bir mimari yapı idi. Kâbe’nin ilk katında 360, ikinci katında ise Lât, Uzza ve Menat olarak isimlendiriliren üç put ve onların üzerinde hepsinden daha büyük Lâh isminde bir put ile tapınak tamamlanmaktaydı. Üç put, Kâbe’nin içinde Hannan, Mennan ve Deyyan olarak isimlendirilen üç sütun üzerine yerleştirilmişlerdi. Bir dördüncü sütunun daha olduğu, bunun da adının da Sûbhan kaydedilmiştir.

Arafat Dağı islam öncesi Araplarda da bir ziyaret yeri idi.

Taif Kâbesi: Al Lat Taif'te dört köşeli düz bir kaya parçası ile temsil ediliyordu ve etrafında bir ev inşa edilmişti. Bu ev Taif Kâbesi olarak biliniyordu. Lat Kâbesi ve putu etrafında İslam öncesi Kâbesinde bulunan kült ve görevlere benzer görevler ihdas edilmiş ve burası Araplar arasında Mekke'deki Kâbe'ye eşdeğer bir konuma yükseltilmişti. Bazı oryantalistler benzer şekilde Hacerü'l-esved’in de ibadet edilen taşlardan biri olduğunu, Kâbe'nin sadece onu korumak için inşa edildiğini ifade etmişlerdir.

TAPINIM ŞEKİLLERİ

İslam öncesi Araplarda hemen her evde bireysel-ailevi tapınmalarda kullanılan bir put köşesi bulunurdu. Arapların yolculuğa çıkmadan önce yaptıkları son ve yolculuk dönüşlerinde yaptıkları ilk iş bu puta dokunmak olurdu.

Toplu tapınımlarda çok sayıda putun bulunduğu tapınaklara, meydanlara ve Kâbe’ye giderlerdi. Tapınaklara Araplar Beyt derlerdi. Küp şeklindeki tapınaklara da "kâbe" adı verirlerdi. En büyük kâbe ise Mekke’deki Kâbe’dir.

Arapların ibadetlerinin en görünür olanı putlara tapmak ve onların adına kurban kesmekten ibaretti. Putlara hem kurban kesme hem de onları hayvanlara tavaf ettirme adetleri vardı. Mukaddes telakki edildikleri için çevresinde savaş ve kavga yapılmazdı.

Tüm kabileler; savaşın yasak olduğu hac mevsiminde, bayram havası içerisinde düzenlenen panayıra, festivale katılırlar, kendi putlarına dua, secde ve tazimde bulunurlar, kendi putları etrafında tavaf ederler, kurban keserler, sadaka verirlerdi. Daha sonra her kabile Kâbe’yi tavaf ederlerdi. Bu tavaf genellikle çıplak olarak gerçekleştirilirdi. Söz konusu ziyaretlerde tanrılara çeşitli hediyeler sunarlar, güzel kokular serperler, adak hayvanlarını kurban ederler, hatta bu ziyaretlerin öncesinde oruç tutarlardı. Bu dönem Arapların, ölüleri gusül ettirdikleri, yıkadıkları ve kefenledikleri de bilinmektedir. Putların önünde fal okları çekerler, kuşların uçuşuna göre kehanette bulunurlar, nazardan korunmak için muska ve tılsımlara başvururlardı. Hac ve tapınım, kendileri için bir korunma olarak kabul edilirdi. Ayrıca şeytan taşlama, telbiye gibi eylemleri gerçekleştirirler, Hacer'ül esved'e de büyük saygı duyarlardı. Araplar Safa ve Merve tepelerine konumlandırılan İsaf ve Naile isimli putlara da saygı ziyaretleri yaparlardı.

İslam öncesi tapınmalardan Sabiiliğin bir yıldız tapınımı olduğunu kaydedilir. Güneş, Ay ve diğer gezegenlerin de yıldızlardan farkı yoktur ve Sabiilikte bu gezegenlere de kendi günlerinde ibadet yapılır. Musa İbni Meymun'a göre Sabiilerde Yıldızlar birer tanrı idi ve en büyük tanrı Güneş idi. Sonra Ay ve diğer gezegenler veya yıldızlar geliyordu. Sabiiler günlük tapınmalarını (Namaz) güneşin gökyüzündeki yerine göre planlarlardı ve öncesinde su ile temizlenme ritüelleri bulunmaktaydı.

İslam öncesi Araplarda bulunan değişik tapınım şekillerinin bir kısmı İslamiyet tarafından korunmuş, bazıları yeniden düzenlemiş, bazıları ise kaldırılmıştır.