HABER MERKEZİ
Kekiğin, içerdiği güçlü bileşenlerle kanser hücreleri üzerinde çarpıcı etkiler gösterdiği, uluslararası bilim çevrelerince yapılan son araştırmalarla ortaya çıktı.
Kansere karşı verilen küresel mücadelede, geleneksel bitkilerin potansiyeli bilimsel araştırmaların en önemli odak noktalarından biri hâline geldi. Kekiğin, içerdiği yüksek konsantrasyonlu aktif bileşenler sayesinde kanserli hücre hatları üzerindeki baskılayıcı etkisi, uluslararası camiada büyük yankı uyandırdı. Özellikle kekik yağının temel bileşenlerinden biri olan karvakrol üzerinde yoğunlaşan çalışmalar, umut verici sonuçlar ortaya koydu.
Uzmanlar, özellikle sabahları aç karnına tüketilen kekik çayının, mevcut tedavilere potansiyel bir destek sağlayabileceğini ifade etti.
Amerika Birleşik Devletleri'ndeki önde gelen kanser araştırma merkezlerinden birinde görev alan Onkolog Dr. Eleanor Vance, kekiğin potansiyeline dikkat çekti. Dr. Vance, in vitro (hücre kültürü) düzeyde yapılan çalışmalarda kekiğin etken maddesinin, özellikle meme ve kolon kanseri hücre hatlarında hücre çoğalmasını önemli ölçüde yavaşlattığını ve programlanmış hücre ölümünü (apoptoz) tetiklediğini gözlemlediklerini ifade etti.
KARVAKROLÜN HÜCRESEL ETKİSİ KANITLANDI
Washington Üniversitesi Kanser Araştırma Laboratuvarı'ndan Prof. Dr. Julian Foster ise, karvakrolün anti-enflamatuar ve antioksidan özelliklerinin yanı sıra, kanser hücrelerinin enerji metabolizmasını hedef alan mekanizmalara sahip olduğunu belirtti.
Dr. Foster, "Kekik, doğal bir anti-kanser ajanı olarak dikkat çekmektedir. Çalışmalarımız, bu bitkinin bileşenlerinin mevcut kemoterapi ilaçlarıyla sinerjik etki göstererek, tedavi etkinliğini artırma potansiyeli taşıdığını gösterdi" diye konuştu.
İngiltere'deki bir bilimsel dergide yayımlanan son raporlarda da bu bulgulara yer verildi.
SABAH AÇ KARNINA TÜKETİM RUTİNİ
Geniş kapsamlı araştırmalar henüz insan deneylerinin başlangıç aşamasında olsa da, yabancı uzmanlar kekiğin bu umut veren özelliklerine atıfta bulundu.
Uzmanlar, bitkinin yoğun faydalarından günlük ve düzenli tüketimle yararlanılabileceğini bildirdi. Özellikle sabahları aç karnına bir fincan kekik çayı tüketiminin, karvakrol ve timol gibi bileşenlerin biyoyararlanımını (vücut tarafından emilimini) artırabileceği ifade edildi.
Dr. Vance, kekiğin asla ana kanser tedavisinin yerine geçmemesi gerektiği konusunda uyardı ve ekledi:
"Kekik çayı, sağlıklı bir diyetin ve onaylanmış tıbbi tedavinin destekleyici bir parçası olabilir. Bu bitkinin tedavi üzerindeki tam etkisini anlamak için daha fazla ve kapsamlı klinik çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır."
Kekik çayının bu potansiyeli, bilim insanlarının bitkisel bileşenler ve kanser arasındaki ilişkiye olan ilgisini daha da derinleştirdi.
Gelecek yıllarda in vivo (canlı organizma üzerinde) çalışmaların tamamlanmasıyla kekik türevi bileşenlerin, kanser tedavisinde yeni ilaçların temelini oluşturabileceği öngörüldü.