Abstre Ekspresyonizm, duyguların özgür, özgün ve soyutluğu temel almış eserlerin bütünüdür. Abstre Ekspresyonizm akımını Adolph Gottlieb, Robert Motherwell, Bradley Walker Tomlin, William Baziotes gibi ressamlar da kullanmış ve soyut özgürlüğü temsil etmişlerdir. Amerikan resim sanatında büyük bir hareket olan Abstre Ekspresyonizm akımını sizin için araştırdık…
ABSTRE EKSPRESYONİZM TARİHİ
Soyut Dışavurumculuk Akımı, Abstre Ekspresyonizm, 1940’larda New York’ta gelişen bir sanat akımıdır. Amerikan resminde kendini gösteren akım İkinci Dünya Savaşı sonrası sanat hareketidir. Uluslararası etki bakımından genelde sanatın başkenti sayılan Paris yerine New York şehrini koymuş ve böylelikle aslen bir Amerikan hareketi olmuştur. Soyut dışavurumculuk terimi ilk olarak Robert Coates tarafından 1946 yılında dile getirilmiştir.
Soyut Dışavurumculuk teknik olarak, gerçeküstücülüğün spontane ve belirlenmezliği ile Tachizm ekolünde olduğu gibi, tuval üzerinde bilinçaltı yaratma üzerine kurgusunu temel alan yani Jackson Pollock damlama boya, André Masson, Max Ernst, ve David Alfaro Siqueiros çalışmalarına köken olarak ele alan olan bir tekniktir. Paalen kuantum mekaniğinin fikirlerini yanında totemsel fikirlerle mekansal fikirlerle yerli resmin temelini hazırlamıştır.
Totem Sanatın (1943) Martha Graham, Isamu Noguchi, Jackson Pollock, Mark Rothko ve Barnett Newman gibi sanatçıların üzerinde önemli bir etkisi vardı. 1944 yılında Barnett Newman Amerika’nın en yeni sanat hareketi anlatmaya çalıştı. Haraket içinde; Paalen Gottlieb, Rothko, Pollock, Hofmann, Baziotes, Gorki gibi sanatçılar da yer almaktadır. Motherwell bir soru işareti ile belirtilmiştir. Soyut ekspresyonizm için en erken örnekler ölçek genellikle büyük olmasa da Pollock damla resimleri ve özellikle de Mark Tobey’in “Beyaz Yazı” tuvalleri örnek olarak göstermek mümkündür.
SOYUT DIŞAVURUMCULUK AKIMI, ABSTRE EKSPRESYONİZM DİĞER SANATILARA BENZERLİKLER
Soyut dışavurum fikrinin, 20. yüzyılın başlarında Rus sanatçılarıyla Wassily Kandinsky gibi birçok üslup benzerlikleri vardır. Bu kendiliğindenlik veya izlenim soyut ekspresyonistlerin eserlerinde birçok özelliği barındırmasına rağmen, çoğunun büyük boyda olması iyi bir planlama gerekiyordu. Paul Klee, Wassily Kandinsky, Emma Kunz ve daha sonra Rothko üzerinde, Barnett Newman, ve Agnes Martin gibi sanatçılar, soyut sanat açıkça manevi bilinçsiz ve zihin ile ilgili fikirlerin ifade ettiler.
Bu resim tarzı 1950’lerde kabul görmüş tartışma konusudur. Amerikan sosyal gerçekçilik 1930’larda ana konudur. Sosyal gerçeklik sadece Büyük Buhran’ın etkileriyle değil, bununla beraber David Alfaro Siqueiros ve Diego Rivera gibi Meksika muralists sanatçıları etkilemiştir. İkinci Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan yeni siyasi iklim uzun süre bu ressamların toplumsal protestolarına tahammül etmedi. Soyut dışavurumculuk Dünya Savaşı sırasında ortaya çıkan ve bu yüzyıl Gallery Art New York’ta galerilerde en erken 1940’larda sergilenmeye başladı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra McCarthy dönemi ABD’de sanatsal sansür uygulanan bir dönemdi. Ancak konu tamamen soyut olsaydı apolitik varsayılıyordu ve bu nedenle güvenli bir sanat biçimiydi. Sanat siyasi olsaydı, içeriği bakımından otoriteyle çatışması kaçınılmaz olurdu.