Ozan Güven, 14 yıl sonra geri döndü

Oyuncu Ozan Güven, ''Don Kişot'um ben'' ile 14 yıllık aradan sonra tiyatroya geri döndü. Duygularını ve oyunla ilgili detayları, Günay Karacaoğlu ile birlikte Alem Dergisi'ne anlattı.

İşte Ozan Güven ve Günay Karacaoğlu'nun Alem Dergisi'ne verdikleri röportajın detayları...

Farklı mecralarda izleyicilerle buluşsalar da oyuncular için tiyatro sahnesi en özelidir. Seyircisi tam karşısındadır; ona farklı duygular yaşatmak, tepkisini ölçmek ve tabii ki alkışı duymak… Onca özveriyi ve zorluğu unutturan o büyülü ses. Günay Karacaoğlu, “Sahne üstünde olalım, eğlenelim, güzel duygular geçirelim seyirciye yeter” sözleriyle anlatıyor tiyatroya olan bağını. Cervantes’in ölümsüz eserinden uyarlanan “Don Kişot’um Ben”in Sancho Panza’sı, 14 yıl aradan sonra Don Kişot olarak tiyatroya dönen eski dostu Ozan Güven’le geçtiğimiz sezonun en çok ses getiren oyunlarından birine imza attı. 17 Ekim’de yeniden seyirciyle buluşacak oyun öncesi Günay Karacaoğlu ve Ozan Güven ile Baba Sahne’deydik.

Son dönemde çevremden ve bilet satışlarından da gözlemlediğim kadarıyla insanlar tiyatro oyunlarına, müzikallere daha çok ilgi gösteriyor. Sizin  bakış açınızdan nasıl görünüyor, onu merak ediyorum.

Ozan Güven: Ben daha yeni dahil oldum tiyatro camiasına. 14 yıl sonra. Bu 14 yıl içerisinde neler yaptım, oyunlara gittim ben de, o zamanlar da gideceğim oyunlarda yer yoktu ve hep tanıdıklardan aldığım davetiyeyle gittim. Fakat sonra kendim de bir tiyatro oyunu yapınca, “Bu oyun nasıl olacak, acaba seyircisi olacak mı?” diye düşündüm açıkçası. Maşallah seyircisi de oldu. İnsanlar artık televizyonda aradıklarını bulamadıkları için biraz daha sokağa, canlı işlere yöneldiler. Dolayısıyla da tiyatroya olan bu ilgi insanın içini umutla dolduruyor. Ben çok memnunum bu durumdan, sizin vesilenizle bütün seyircimize, tiyatro seyircilerine teşekkür ediyorum.

Siz de aynı fikirdesiniz diye düşünüyorum, 14 yıl aradan sonra tiyatro yapma kısmı sizin için geçerli değil tabii.

O. G: Farklı düşünür de çok dillendirmez. 14 yıldır yapıyor, o da kapalı gişe oynuyor çünkü açılmıyor. Hiç gişesi açılamadığı için hep kapalı. (gülüyorlar)

Günay Karacaoğlu: Ozan’a söylemek istiyorum. Bir gün CKM’de oyun oynuyorum. Ertesi günü de bir abimizin oyunu var. O abi şöyle yazmış: “Biletler tükendi, seyircimize teşekkür ederiz.” Yalan… (gülüyorlar)

Tiyatro oyunlarında ve konserlerde gerçek olmasa da “Biletler tükendi” deniyor bazen. Sizin yapmadığınızı biliyorum, çok uğraştım gelmek için oyuna ama merak ediyorum bunu gerçekten yapanlar var mı?

G. K: Hep yapılmıştır o zaten. Az seyirci geldiği zaman mesela beş kişi, biletleri dağıtıyorlar.

O. G: Peki ertesi günü salona gidiyorum ben. Biletler tükendi, kuzenim gelecek mesela ama bilet yok.

G. K: Yok işte oyun, yok biletler o kadar tükenmiş. Anladın mı? (gülüyorlar)

O. G: Ooo çok fenaymış. Anladım. Kapalı gişe böyledir işte, açılmayan gişeye kapalı gişe denir. (gülüyorlar)

Bu oyunda bir araya gelişinizin hikayesini dinleyebilir miyiz?

O. G: Gerçekten uzun zamandır tiyatro yapmak istiyordum ama hakikaten içime sinen bir şey olmadı. Oyun olmadı, vakit de olmadı açıkçası. Vakit olduğu zaman gelen projeler de gelmedi. “Don Kişot’um Ben”de sanki her şeyin zamanlaması bunun üzerine yapılmış gibiydi. Şevket dedi ki “Don Kişot oyunu koyacağız Sancho Panza’yı Günay oynayacak." Zaten hepsi çok eski arkadaşlarım, Baba Sahne’ye özel bir ilgim var, borçlu olduğumu düşündüğüm için hem de Günay olduğu için oyunu kabul ettim ve oynamaya başladık.

G. K: Biz aslında Don Kişot’u iki sene evvel açılış olarak düşünmüştük; fakat hem tiyatronun altyapısal sorunları, hem mekaniğinde hem ses sisteminde bunun karşılığını verebilecek malzememiz hem de bu kadar büyük prodüksiyonu karşılayacak ekonomik durumumuz olmadığı için iki

sene bekletmek zorunda kaldık. Sancho Panza’yı benim oynayacağım belliydi ama Don Kişot için en son alternatif Ozan’dı.
Oyuncu arkadaşlarımız reddettiği için Ozan’a kaldı bu. (gülüyor)

O. G: Bu süreci ben de ilk defa dinliyorum.

G. K: Geçtiğimiz sezonun başında çıktık. 2 Aralık’ta prömiyer yaptık. Ozan’la gerçekten çok eskiye dayanan ahbaplığımız var, gençlik dönemlerini biliriz birbirimizin. Telefonda görüştük, metni okudu ve sonrasında prova sürecinde var olan tekstin üzerinde büyük dramotolojik çalışmalar yaparak hatta bazen ana kanavası bozulmadan başka yollara da saparak çok güzel bir masa çalışması yaptık. Bu süreç bittikten sonra seyirciyle buluştuğumuzda oyun içimize sinen, alnımızın ak dolaştığı bir iş haline geldi, gurur duyuyoruz. 12 kişilik oyuncu kadromuz, altı kişilik teknik ekip var. Seyrettiğiniz gibi gayet performe bir iş oldu. Seyirciye dansıyla, müziğiyle, şarkısıyla ve hiç durmayan sahne mühendisliğiyle sürekli bir devrim var sahnede. Baktığınız zaman tiyatro sahnesinde var olmak için üç saat fazla gelebilir; fakat bir sürü sahnenin getirdiği tiyatronun, o bir metrelik tahtanın üzerinde durmayı kolaylaştıracak her türlü enstrümandan faydalanarak, dekor, kostüm, ışık, ses efekt müzikle bu üç saati su gibi geçirmeye çalışıyoruz.

Müzikler bir anda bambaşka bir dünyaya götürüyor sizin oyununuzda.

G. K: Evet. Birinci sorunun cevabını da vermiş olayım. Ozan’ın söylediğine katılıyorum. Türkiye’de yüzde 80 televizyon seyircisi hakimdi ama artık televizyon seyircisi sıkıldı, dizilerden sıkıldı. Yapılan anketlerden kendini değersiz hissettiğini anladığını düşünüyoruz. Tiyatronun bu kadar talep görmesinin, seyircisinin gerçekten giderek bu kadar artmasının nedeni bir şeyleri canlı görmek, emeğinin karşılığını almak. Televizyonda da sinemada da çok büyük emekler veriliyor ama bu emeğin karşılığını seyirci can çekişerek ödememeli. 120 dakikalık diziler, 240 dakikalık reklam araları vb. Bunun ceremesini seyirci çekmemeli ve bu konuda biraz bilinçlendi seyirci. Gerçekten tiyatronun peşinden gitmek zorunda hissetti ve bu seyirciye büyük sorumluluk yükledi. Eğer siz varsanız tiyatro var, seyircisiz bir tiyatro salonu çok manasız. Biz sizin için yapıyoruz, kendimiz için değil. Sizin gelip seyretmenizi, bir an olsun yüzünüzde bir tebessüm, bir endişe, kafanızda karışıklık, bir duyguyla salondan ayrılmanızı istiyoruz. Unuttuğumuz o kadar çok şey var ki sanatsal anlamda da. Kadıköy’de Rexx Sineması’nın karşısında çok büyük emeklerle açıldı Baba Sahne. Bu sadece Şevket'in (Çoruh) tek başına emeği değil elbette bütün eşimiz, dostumuz, arkadaşımız son bir yılda da keza Ozan da canıyla dişiyle bize her türlü desteğini verdi; ayakta durmaya çalışan 240 kişilik bir tiyatro salonu. Seyircinin sarıp sarmalaması gerekiyor, sadece Baba Sahne’yi değil bütün tiyatro salonlarını, bütün o küçük oda tiyatrolarını da. Çünkü artık Türkiye'de tiyatro salonu çok az, olanlar da  yavaş yavaş yok olmaya başladı. Sebebi ise bazılarımız tarafından hor görülen bir sanat haline gelmesi. Dolayısıyla bizim önce tiyatro oyuncuları olarak sahip çıkmamız gerekiyor, biz görevimizi yapıyoruz; seyircinin görevi de gelip bize destek olması ve oyunlarımızı seyretmesi.

RÖPORTAJIN TAMAMI BU HAFTA ALEM'DE.