Yeditepe Lizbon

ÇAĞLA GÜRSOY

cglgursoy@hotmail.com

twitter: CaglaGursoyy 
Instagram: CaglaGursoyy

Yeditepe İstanbul’dan sonra ilk defa Yeditepe olarak adlandırılan başka bir şehri gezdim; Lizbon... İstanbul’da biz Yeditepe üzerinde yaşadığımızın farkında bile değiliz. Bir de Lizbon’u görün şehir sadece tepe ve yokuşlardan oluşuyor. ‘Evet, gerçekten Yeditepe üzerindeyiz ve o tepeleri devamlı inip çıkıyoruz’ diyor insan. Hemen konuya dalmış olduğum üzere, geçtiğimiz hafta Portekiz’in başkenti Lizbon’u ziyaret ettim. Görmeyenleriniz için kendi gözümden Lizbon’u anlatayım size.

LİZBON ŞEHRİ

Şehir gerçekten irili ufaklı tepeler üzerine kurulmuş ve tarihi yapı bozulmasın diye ulaşım zorluğuna rağmen bu tepeciklere hiç dokunulmamış. Yürüyerek şehri gezmek için bayağı bir efor sarf ediyor insan. Bu noktada şehrin en popüler mesleği haline gelmiş ‘tuk tukçular’ devreye giriyor. 4-6 kişilik golf araçlarını anımsatan mini araçlar, neredeyse şehrin her yerinde hizmet veriyor, girilmesi zor, dar sokaklara, çıkılması zor tepelere turistler başta olmak üzere halkı taşıyor. Lizbon’un ikonikleşmis bir başka toplu taşıma aracı ise tramvay. Dik yokuşları çıkmakta yardımcı olan 2 tane tramvay hattı var. Biri Portekizliler’in günlük hayatını kolaylaştırıyor diğeri ise tamamen turistik, turistlere şehri gezdiriyor. Düzayak gezebileceğiniz tarihi yapılardan oluşan bir kaç meydanı var birde Champs-Elysee’yi anımsatan lüks alışveriş için tercih edilen “Liberty Avenue” denilen genişce bir caddesi. En seyirli nokta ise şehrin en yüksek tepesi olan “Miradouro”… Tejo Nehri’yle çevrilmiş Lizbon’u ponoramik bir şekilde ayağınızın altına alıyorsunuz. Hele bir de gün batımına denk geldiyseniz güneşin tarihi Lizbon şehrini, izlemek nefes kesici.

TURİSTİK TURLAR

Lizbon ufak bir şehir “tuk tuk”lar ile yarım günde şehri gezmek mümkün. Diğer günler ise şehre yakın bazı tarihi yapıları görmek lazım. Bunların başında denizin ortasında yer alan ve karadan kaleye dar bir yürüme yoluyla girilen Belem Kalesi var. Genelde buraya fazla görülecek bir şey olmadığından turist kapanı diyorlar ama kalenin tarihi dokusu bence etkileyici. Etkileyici demişken Avrupa’da gezdiğim en etkileyici yapı Lizbon’un Sintra bölgesindeki Pena Sarayı oldu. Şehir merkezinden yarım saat uzaklıkta yazlık bir bölge. Portekiz zenginleri yazları daha serin olmasından dolayı oradaki yazlıklarına geçerlermiş hatta 2 senedir Benfica’da futbol eğitimi gören oğlu için Lizbon’da yaşayan Madonna, Sintra’nın en büyük evine talipmiş, görüşmelerini yapıyormuş. 19. yüzyılda inşa edilen muhteşem bir bahçeye sahip Pena Sarayı, romantizm ve mimarinin adeta iç içe geçmiş temsili. Sintra’dan 15 dakika uzaklıkta ise Cascais bölgesi, özellikle deniz kenarındaki balıkçıları ve sevimli meydanıyla turistlerin en uğrak yerlerinden.

YEMEKLERİ

Nehir kenarı bir şehir olunca en popüler yemek çeşidi deniz ürünleri… Sardalya balığı ise Lizbon’da ikonikleşmiş durumda… Her yerden konserve şeklinde hediyelik sardalyalar bulmak mümkün. En meşhur yiyeceği bir tatlı türü olan Nata ve yumurta sarısından yapılan diğer tatlıları… Bunlar dışında İstanbul kadar çeşitli olmasa da tüm dünya lezzetlerini bulabileceğiniz lüks restoranları mevcut… Türk bir arkadaşımın ortaklığı olan ‘Heritage Concierge’ servisi yardımıyla şehrin en lüks ve popüler restoranlarını deneyimleme fırsatım oldu. Bu mekânların birçoğunun sahibi ünlü şef Olivier Costa ile tanıştım ve Lizbon’un sosyal hayatını dinledim. Canlı müzik kültürleri yerel müzikleri “fado” ile sınırlı kalmış. Dinlendirici sakin Portekiz ezgilerinden oluşan fado genelde yetişkinlerin tercihi diyor, gençler ise gece yarısı kulübe dönüşen restoranları tercih ediyormuş.