Miami’den sesleniyorum

ÇAĞLA’NIN DÜNYASI

ÇAĞLA GÜRSOY

cglgursoy@hotmail.com
twitter: CaglaGursoyy 
Instagram: CaglaGursoyy

Bu haftaki yazımı başlıktan da anlayacağınız üzere Miami’den yazıyorum. Beni İstanbul’da hep çok gezip, tozar, keyfini çıkarır sanarlar ama insanın iş için katıldığı etkinlikler pek de öyle düşünüldüğü gibi keyif için olmuyor. Ben de ilk fırsatta kendime bir tatil yaratıp Amerika’ya geldim. Burada neler olup bitiyor notlarıma buyurun göz atın.

RENKLENDİREN TÜRKLER 

Miami’ye gelmeden artık buranın yerlileri sayılan iki arkadaşım Süreyya Yalçın ve Şeyma Subaşı’ndan neler olup bitiyor raporunu aldım. Geldiğimde ise beni karşılayan yine yakın arkadaşlarımdan Aykut Karan’dı. Aykut,1 senedir Miami’de yaşıyor ve çok başarılı işlere imza atıyor. Ben de onunla gurur duydum ve kaleme almak istedim. Aykut Karan, lüks araba modifiyeleri yapan markası F355’i 2003’te İstanbul’da kurmuş ve 2’nci şubesi de 1 sene önce Miami’de açılmış. Daha 1 sene olmasına rağmen neredeyse hiç rakibi kalmamış. Hem güç hem görsel modifiyeler yapan marka, lokal yaşayan zenginlerin hepsinin arabasına bir el atmış durumda. Ünlü basket takımı Miami Heat’in hem yönetiminden hem oyuncularından birçoğunun arabasını yapmış. Burası Amerika… Çılgını çok. Arabasının tamamını çiçek kaplatan kadınlar mı istersiniz rengârenk boyatan işadamlarımı. Özel tasarım yapılan kaplama arabalara ben âşık oldum diyebilirim. Yaptığı başarılı işlerle Türkleri en iyi şekilde temsil ettiği için ben de arkadaşımı canı gönülden tebrik ediyorum. 

BENİM FAVORİM ‘SEASPICE’

Geldiğimden beri pek çok mekân ve kulüp gezdim. E Miami’deyiz hakkını vermek lazım. Az uyku, bol eğlence. Baoli, Mint, Bagatelle, Villa Azur, Nobu, Mr.Chow buranın klasiklerinden benim bilmediğim kulüpler Rockwell ve Mokai’de görülenler listesine eklendikten sonra, pazar gününün olmazsa olmazı Seaspice’dır dedi burada yaşayan arkadaşlarım. Hatta sadece buradaki eğlence için New York, Las Vegas, ve LA’den gelenler oluyormuş. Görelim bakalım neymiş bu eğlence dedik ve akşamüstü 6 gibi okyanus kenarındaki mekândaydık. Gayet şık… St.Tropez’i anımsatan bir mekân ama eğlencesi Mykonos’un en çılgın ‘happy hour’larının gerçekleştiği Nammos diyebilirim. Lounge başlayan mekanda lezzetli yemekleri denerken bir anda etraftaki şampanya savaşlarıyla kendimize geldik. 10’ar 20’şer masalara gelen şampanyalar sadece etrafa püskürtmelik. Ve işin en eğlenceli kısmı şampanya isteyen masa hangi millettense o ülkenin popüler şarkılarından biri çalıyor mekânda bangır bangır. Biz Türklerin siparişleri de İbrahim Tatlıses eşliğinde geldi. Bizi de en güzel temsil 

edecek ibo olurdu zaten.

WYNWOOD GRAFİTTİLERİ

Miami, havali bir şehir. İlk akla gelen sahilde bikinili patenle gezen kızlar, cabrio arabalar, lüks mekânlar, gece hayatı vs. Tüm bu algıdan sıyrılmış yeni bir oluşumdan bahsetmek istiyorum. Wynwood bölgesi. Uzun zamandır insanların uğramadığı ve kendi haline terk ettiği Miami’nin varoş tarafı diyebiliriz. Bu bölgeyi canlandırmak adına öyle bir proje yapmışlar ki şu an turistlerin uğramadan dönmedikleri bir sanat bölgesi olmuş. Dünyaca ünlü pek çok sanatçı toplanarak Wynwood’u renklendirmek için kolları sıvamış. Her sanatçı bir duvar seçerek öyle çalışmalar yapmışlar ki adeta görsel şölen. Her sanatçı kendi imzasını taşıyan dokunuşlar ve desen seçimleriyle harikalar yaratmış. Pazar sabahı kahvaltı için bu bölgeyi gezmeye geldik. Birçok insan duvarları izlemeye ve resim çektirmeye gelmişti. Miami’nin lokal lezzetlerinden, kahvaltıcı ‘Zak The Baker’da harika yumurtalı sandviçlerimizi yedikten sonra bu bölgenin keyfini çıkardık. Her ülkenin geri kalmış bölgeleri için örnek olabilecek bir proje. Sanatın güzelleştiremeyeceği şey yok diye bir kez daha düşündüm.