Fidelity: Müzikte çöküş yok, uyanış var

Yaptığı senfonik müzik ve UÇÇ isimli albümüyle dikkatleri üzerine çekmeyi başaran Fidelity, çıktığı müzik yolculuğunda artık büyük adımlarla yoluna devam ediyor. Başarılı sanatçı 30 yıllık müzik birikimini ‘UÇÇ’ albümünde müzikseverlerle paylaştığını söyledi.

- Müzikteki hedefleriniz nelerdir? Tercih ettiğiniz müzik tarzının sizi hedefinize taşıyacağına inanıyor musunuz?

Hedefim, memleket olarak bizim dilimizde bizim ruhumuzla yapılmış eski ve yeni eserlerin ve tabii Fidelity Symphonics parçalarının Türkiye ve dünyada bilinmesidir. Bu parçalarla âşık olan, bunlarla sevinen, bunlarla tasalanan insanları dünyanın her yerinde her milletinde görmek  nihai hedefim.

ALBÜM KİMLİK KARTIDIR

-Albüm repertuvarı yaparken nelere dikkat ederseniz?

Albüm aslında sanatçının kimlik kartıdır ve izleyicisine teşekkürüdür. Bu yüzden albümlerde hem kendi parçalarımızı hem de ille de cover olacaksa klasikleşmiş TSM, THM eserlerine yer vermeye özen gösteriyoruz.

-Fidelity sahnesinde izleyici neler buluyor?

Yabancıların passion dediği, bizim dilimize “tutku/coşku” şeklinde çevrilebilecek şeyi buluyorlar.

- Genel anlamda müzik dünyasını nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Bu bir belgesel konusu olmalı, bir röportaj değil. Ama çok kısaca, ne kadar gerçekseniz, aklınıza, ruhunuza, gönlünüze ne kadar eziyet ederseniz o kadar karşılık alırsınız. Dünyada ve memlekette müzik dünyası bu yönde mecburi bir iyileşme yaşıyor. Daha da iyi olacak her şey.

MÜZİKTE İNATÇIYIZ

- Müzik tarzı belirlerken ve albüm yaparken bir hedef kitlesi belirlediniz mi?

Sanılanın aksine, senfonik müzik, insanlara kültür dersi vermek amacıyla değil, aşkını derdini tasasını sevdasını anlatmak amacıyla yapıldığında, doğru repertuvar ve doğru icra biçimiyle sergilendiğinde hem ülkenin hem dünyanın insanına güncel ya da klasik eserleri iletmek için son derece uygun bir araç. Bir bakıma tren. Çünkü fonetik derinliği var ve her derin tat gibi tadanın ya da dinleyenin algısını da geliştiriyor. Aslından kopmamış bir Neşet Ertaş türküsünü, bir Sezen Aksu bir Ahmet Kaya parçasını ya da bir Münir Nurettin şarkısını senfonik sound ile düzenleyip özenip özentileşmeden, formunu ruhunu bozmadan seslendirdiğinizde hem kendi insanınıza, hem bütün dünyaya ulaşırsınız bu trenle.  

- Siz müzikte inatçı mı yoksa kaderci misiniz? 

Yalnızca müzikte değil hayatın her alanında (maalesef aşk dahil) elimden geleni eksik mi yaptım acaba diyerek, akla gelen her tedbiri alacak kadar inatçı, sonrasında ben elimden geleni yaptım, gerisi olursa olur, olmazsa olmaz diyecek kadar mütevekkil olduğumu düşünüyorum. Sanatta kadercilik olmaz. Sanat âsîdir.

-Son yıllarda müzik dünyasının içinde olduğu çöküşü neye bağlıyorsunuz?

Şu anda bir çöküş olduğu konusunda size katılmıyorum. Bence bu bir kabuk değiştirme süreci. Asıl çöküş, ipe sapa gelmez şeylerin eser sanıldığı, altyapısız, donanımsız, eğitimsiz ve her şeyden önemlisi samimiyetsiz bir sürü ürünün insan hatta sanatçı sayıldığı, müzik bilgisi olmayanların aranjör sanıldığı, iki lafı bir araya getiremeyenlerin söz yazarı kabul edildiği, ürüne dönüşmüş sentetik ve yapay insancıkların müzisyen diye yutturulduğu 1990-2010 arasındaki dönemde yaşandı. Çöküş yok, uyanış var.