ALİ DEMİRTAŞ
Tiyatro ve sinemada olduğu gibi televizyon ekranlarında da oyunculuğunu konuşturan usta isimlerden Erdal Özyağcılar, bugünlerde 'Benim Güzel Ailem' dizisinde TRT ekranında seyircisiyle buluşuyor. 'Ah Güzel İstanbul', 'Çöpçüler Kralı' ve 'Kibar Feyzo' gibi kült Yeşilçam filmleriyle gönüllerimizde yer eden sonrasında Şehir Tiyatroları'na uzun yıllar emek veren Özyağcılar, 'Bizimkiler' dizisiyle başlayan TRT yolculuğunu 'Balkan Ninnisi' ve 'Benim Güzel Ailem'le devam ettiriyor. Tabii Erdal Özyağcılar denilince 'Elveda Rumeli'yi anmamak olmaz. Ömrünün neredeyse her ânını oyunculukla dolduran büyük usta Akşam Cumartesi'den Ali Demirtaş'ın sorularını cevapladı.
GÖKLERDE UÇMAK GİBİ
Özyağcılar oyunculuğun kendisindeki karşılığını, "Oyunculuk benim aşkım. Paraşütle atlamak, göklerde uçmak gibi bir şey. Bir karakteri seyirciye kabul ettirmek, o rolün renklerini kafamda bulmak, senaryonun içine yerleştirmek, senaryonun içine yerleşirken onun doğru bir şekilde aktarıldığını görmek yönetmen tarafından; tüm bunların hepsi benim için adrenalin kaynağı" şeklinde açıklarken oyunculukta eğitimin önemini ise şöyle vurguladı: "Açıkçası 'Ben bu işi biliyorum' diye bir şey yok. Bir insan bir meslek edinmek istiyorsa, önce o mesleğin Türkiye'deki eğitim durumuna bakmalı. Ben de bu eğitim sürecini konservatuvardan yana kullandım. Hatta hukuk fakültesinde okuyordum ikinci sınıfa kadar da gelmiştim ama içimde oyunculuk olduğu için bıraktım. Ailem de çok saygı duydu bu kararıma. Beni devamlı desteklediler. Daha konservatuardayken Yıldız Hoca'nın oyunlarında oynamaya başladım."
EŞİT MESAFEDEYİM
"Ben tüm siyasi yapılara eşit mesafedeyim daima. Hiçbir zaman mesafemi bozmadım. Türkiye'ye bir çivi çakan benim için mübarektir. Ama çakmayana da "Niye çakmıyorsun?" demem. Bu onun sorunudur. Zaten halkımız görüyor her şeyi" açıklamasında bulunan Özyağcılar, "Yaşamım boyunca bugüne kadar üç tane ihtilal geçirdim ve hiçbir zaman Türkiye adına umudumu kaybetmedim" diyor. Özyağcılar sektöre dair de eleştirilerde bulundu. Usta oyuncu sektörün en büyük eksiğinin saygı olduğunu söyledi: "Saygı çok önemli, özellikle bizim meslekte. Ama bizim sektörde bunun eksik olduğunu düşünüyorum. Eskiden de bu eksiklik vardı ama biz onları yaşamadık. Mesleğin ustalarına saygıyı, oturup kalkmayı okulda ve tiyatrolarda ustaların yanında öğrendik. Saygı bir incelik... Bu teknolojik çağda, ne yazık ki yeni kuşaklar sadece klavye ve telefon başında olduğu sürece saygı çok zor. Çünkü saygı yaşanarak öğrenilen bir şey."
HİÇBİR ŞEYDEN PİŞMAN DEĞİLİM
Özyağcılar, yaşadığı çalkantılı dönemleri ise şöyle özetledi: ''Şehir Tiyatrolarına girdik, yevmiyeli oynadık, zaman zaman paralarımızı alamadık, kadroya giremedik, ihtilaller oldu, 1402'lik olduk, tiyatrodan kovulduk, iki, üç sene hiçbir iş yapamadık; ama tüm bunları mesleğim için yaşadım. Evet, parasız pulsuz kaldık, baba ocağına döndük, iş olunca geldik ama bunları gene olsa gene yaşarım çünkü işimi çok seviyorum. Çünkü benim yaptığım iş doğru bir iş. Ben insana, insanı anlatmaya çalışıyorum. Bu benim en büyük mutluluğum; tiyatrom, insanlar ve bütün canlılar. Bu nedenle hiçbir şeyden pişman değilim, bu hayata gelsem gene tıkır tıkır yaşarım."
YETENEKTEN ÇOK ZEKA ÖNEMLİ
Özyağcılar, genç oyuncu adaylarına altın değerinde şu nasihatlerde bulundu: "Doğuştan elbette bazı şeyler gelir ama sadece yeteneği var diye hiç çalışmayan biri oyuncu olamaz. Böyle insan dünyada ya beş tanedir ya da 10. Bence yetenekten çok zekâ olacak bir oyuncuda. Konservatuvara alınacak talebeyi, IQ testine sokun. Akıl çok önemli. Bir oyuncu zeki olacak. Öte yandan oyuncu dinlemeyi bilmeli. Eleştiriye her zaman açık olacaksın, özellikle çok yakınlarından gelen eleştirilere. Örneğin ben her rolümde kendi ailemle konuşurum ve beni acımasızca eleştirirler. Kısaca bir sanatçı herkesi dinlemeli, öğrenmesini ve senaryoyla kol kola girmeyi bilmeli."