Yönetmen Ozan Uzunoğlu: “Asylum” birçok anlamda Türkiye'de ilk olacak

Nefes: Yer Eksi İki, Şebeke, Çırak, Asylum gibi yapımların yönetmenliğini yapan Ozan Uzunoğlu aksam.com.tr'den Merve Yılmaz Oruç'un sorularını yanıtladı. Yeni projesi “Asylum” için birçok anlamda Türkiye'de bir ilk olacağını belirten Uzunoğlu, çok konuşulan ve seyirci tarafından sevilen ‘Nefes: Yer Eksi İki' filmi için şunları aktardı: “Bu filmin benim için yeri çok farklı. Tadı damağımda kaldı gerçekten. Ama ikincisinin veya devamının çekilmesini özellikle istemedim. Bazı filmler orada önemli bir yerde özel kalmalı…” dedi.

MERVE YILMAZ ORUÇ

Nefes: Yer Eksi İki, Şebeke, Çırak, Sonsuz Bir Aşk gibi filmlerin yönetmenliğini yapan Ozan Uzunoğlu aksam.com.tr'den Merve Yılmaz Oruç'un sorularını yanıtladı. Özellikle son dönemde çektiği dizilerle adından söz ettiren Uzunoğlu ile yönetmenliğe başlama sürecini, çektiği yapımları, gelecek projelerini ve sektörü konuştuk. Çeyrek asırdır sektörde olan Uzunoğlu Osman Sınav'ın kendisinde ayrı bir olduğunu anlattı. Proje seçerken dikkat ettiği en önemli konunun senaryonun ana cümlesi olup olmadığını söyleyen Uzunoğlu, "Nefes: Yer Eksi İki" filminin kendisi için çok farklı bir yerde durduğunu ifade etti. Tabii ekranlarından izleyici ile buluşan ve başrolünde Ozan Akbaba'nın oynadığı Çırak filminin ikinci sezonunu da çekmek istediğini belirten Uzunoğlu, yeni projesi "Asylum" hakkında şunları söyledi: "Birçok anlamda bir ilk olacak Türkiye'de... Gerek hikâyesiyle, gerek proje tasarımıyla, gerek rejisiyle daha önce seyircimizin görmediği distopik bir dünya... Asylum, 'sığınma' demek... Dünyanın son on beş yılındaki en önemli en çarpıcı gündem bence bu, Modern Kavimler Göçü' yani sığınmacılar meselesi... "Asylum" buna etik ve son derece insani bir yerden bakıyor."

OSMAN SINAV BANA İLHAM VEREN İSİMLERDENDİ

Ozan Bey öncelikle sizin yolculuğunuzu dinlemek isteriz... Birçok filmin, dizinin yönetmeni olarak görüyoruz sizi. Ne zamandır sinema, TV sektöründe çalışıyorsunuz?

Sinema ve sektörle resmi anlamda buluşmam üniversitede sinema eğitimi almam sayesinde oldu. 1999 yılında Mimar Sinan Üniversitesinde Sinema-Tv bölümünü kazandım. Ve burada Lütfi Akad, Memduh Ün, Metin Erksan, Duygu Sağıroğlu tartışmasız usta yönetmenlerden eğitim alma şansım oldu. Ve aynı dönemde büyük bir sabırsızlıkla setlerle buluşabilmek için yönetmen asistanı olarak çalışmaya başladım. On sekiz yaşında film setlerinde aktif olarak çalışıyordum. Yani sektörde yirmi beş senelik bir yolculuğum olmuş. Uzun bir dönem sinemamızın önemli isimlerinin yardımcı yönetmenliğini de yaptım... Bu isimlerin içinde en çok etkilendiğim ve ilham aldığım isimlerden birisi Osman Sınav'dı. Osman Hoca için çok özel olduğunu bildiğim "Uzun Hikâye" filminde yardımcı yönetmenliğini yapmıştım. Yakın bir süre önce kaybettik. Bu vesileyle de onu bir kez daha anmak isterim...

KISA FİLMLER SİNEMACININ KENDİNİ YETİŞTİRMESİNDE ÇOK ÖNEMLİ

Kısa film çekmenin yönetmenlik için önemli bir basamak olduğu söylenir... Sizin de böyle bir süreciniz oldu mu?

Yüz sayfalık bir roman yazmak için önce bir cümle kurmanız gerekir. Yani size o roman boyu anlatmak istediklerinizi özetleyen, yol gösterici bir cümleniz olmalıdır. Kısa film yapmak size bu yol gösterici cümleyi kurmayı öğretir. Bir duyguyu kısa bir görselle anlatabilme yeteneğini, sayfalarca yazarak anlatamadığınız bir hissi bir kısa bakışla, bir kelimeyle aktarabilme becerisini verir. Tabii ki kısa filmler bir sinemacının kendini yetiştirmesinde çok önemlidir. Bu filmleri yaparken imkânlar çok kısıtlı olduğu için birçok şeyi tek başınıza yapmak zorunda kalıyorsunuz. Bu da pek çok şeyi pratikte nasıl yapabileceğini mecburen öğretiyor size... Ben de sinema eğitimi sırasında öğrenci filmleri ve kısa filmler çektim. Bunlardan festival seçkilerine giren ve ödül alan filmlerimde oldu. "Belki Yarın Gelirler" adlı bir kısa filmim en iyi film ödülünü almıştı...

İYİ BİR YÖNETMEN OLMAK İÇİN SENARYOYU DA BİLMELİSİNİZ

Siz senaryo da yazıyorsunuz... Yönetmenlik, senaristlik aynı anda mı başladı? Yönetmenlik ve senaryo yazma kısmı aslında iki farklı uğraş... Hangisi daha ön planda sizin için?

Ben uzun yıllar filmler ve diziler yönettim ama bu süre içinde zaten senaryo tarafından çok da uzak değildim. Çünkü farklı uğraşlar gibi görünse de senaryo ve yönetmenlik sinemanın birbirinin ayrılmaz parçaları. İyi bir senaryo film için vazgeçilmez. İçi boş bir cümleyi ne kadar güzel anlatırsanız anlatın sonuç boştur. İyi bir yönetmen olmak için senaryoyu da bilmeniz gerekiyor... Daha önce dizi senaryoları da yazdım. Ama senaristlik konusunda kendimi yönetmenlikte olduğu kadar profesyonel bir yerde görmüyorum. Her hikâyeyi her konuyu iyi bir şekilde yazmak gibi bir iddiam yok. Sadece kendimce özel fikirleri, bana dair önemli ve değerli hikâyeleri yazmak istiyorum.

PROJENİN BİR ANA CÜMLESİ OLMALI

Bir yönetmen olarak proje size geldiğinde işi kabul ederken neye dikkat edersiniz?

Bir projeyi değerlendirirken ilk ve önemli kıstas, projenin bir ana cümlesi olması benim için... Seyircinin aklında yer edinebilecek, seyircinin kalbinde bir noktaya dokunabilecek bir cümlesi var mı? Seyircinin gözünü doldurabilecek miyim ya da istemsizce gülmesini sağlayabilecek miyim? On yıl sonra bu filmi izlediğinde seyirci için bir şey ifade eder mi? Bu soruların cevabını verebiliyorsam ve bunları yapabileceksem o film ya da dizi değerli oluyor. Okuduğum senaryo da bu anlamda bir potansiyel varsa gerisi zaten çözülüyor.

SİNEMA YAPMAK BAŞKA BİR YERDE BENİM İÇİN

Hem dizi hem sinema sektöründe çalışmışsınız... Bir yönetmen olarak ilk tercihiniz hangisi olur? İki tarafında avantaj ve dezavantajları var mıdır? Siz daha çok hangi tarafta mutlu oluyorsunuz?

Televizyon dizilerinin popülerliğini ve her eve girebilme gücünü yadsıyamam tabii ki... Emek verip ürettiğiniz iş iki gün sonra milyonlarca insanın izleyebileceği ekranlarda oluyor. Bu çok güzel ve keyif verici bir şey. Ama bir film yapmak çok daha farklı... İnsanların evinden çıkıp üç yüz, beş yüz kişilik salonlara sadece sizin ürettiğiniz bir filmi izlemeye gelmesi... O filmin süresi boyunca izleyicilerin sadece o hikâyenin içinde olmalarını sağlamak çok daha iddialı bir şey. Sinema yapmak başka bir yerde benim için...

YÖNETMENİN TECRÜBESİ ÇOK ÖNEMLİ

Elde bir senaryo olsa da onu izleyiciye sunmak çok önemli bir nokta... Bu noktada yönetmen olarak sizlere çok önemli bir görev düşüyor... Bir yönetmenin hayal gücü, başarısı o yapımı nasıl etkiler?

Evet. Sadece hayal gücü değil. Yönetmenin tecrübeleri, duyguları, insana ve hayata dair bakışı, sinemacılık becerisi... Bunlar filmin samimiyetini çok etkiler. Yönetmen bir şeyi herkesin aklına gelen çok klasik yöntemlerle mi anlatıyor, kendince bir farklı dil görsel yakalamaya çalışıyor mu? Yönetmenin en küçük çabası, en küçük emeği seyircinin gözünden kaçmaz. Seyirci bunları dillendirmez, yanındakine anlatmaz ama mutlaka hisseder...

YETENEKLİ VE ÇALIŞKAN HER OYUNCUYLA ÇALIŞMAK İSTERİM

Bir yönetmenin en sevdiği oyuncu tipi hangisidir?

Yetenekli, çalışkan, iddialı her oyuncuyla çalışmak isterim... Fakat bunlardan çok daha önemli ve vazgeçilmez olan şey özverili olmasıdır. Şartlar ne kadar iyi olursa olsun, sinema özveri ister. Özveri sadece disiplin değildir, kendinden bir şeyler vermektir. Kendinden bir şey katmaktır... Oyuncu o özveriyle karakteri üzerine giyinmek zorundadır...

Birçok oyuncu ile çalışıyorsunuz... Setlerde bugüne kadar çalıştığınız en uyumlu oyuncu kimdi?

Çok fazla ve çok farklı oyuncularla çalıştım. Hepsi de çok değerliydi ve özeldi. Burada ayrıca birisini söylersem diğerlerine haksızlık etmiş olurum...

ŞENER ŞEN VE ŞEVKET ALTUĞ'LA ÇALIŞMAYI ÇOK İSTERİM

Çalışmak istediğiniz yerli yabancı bir oyuncu var mı?

Bir oyuncu değil çok fazla var. Gerçekten Türkiye'de kimi zaman beni dahi şaşırtan çok yetenekli genç oyuncular var. Onun için gençlerden özellikle bir isim veremeyeceğim... Ama duayen oyunculardan Şener Şen ve Şevket Altuğ'la çalışmayı çok isterim.

"NEFES: YER EKSİ İKİ" FİLMİ BENİM İÇİN ÇOK ÖZEL

Çıraklık-ustalık işimdir dediğiniz şeyler var mı? Tadı damağımızda kalan bir iş oldu mu?

Tabii ki sektördeki yirmi beş yıl uzun bir zaman, eskisine göre yetkinleşme şansım oldu... Ben hâlâ kendimi bir sinema öğrencisi gibi görüyorum. Yaptığım her filmde her dizide tekrar tekrar yeni şeyler öğreniyorum. Zaten ustalaştım ben yeterince öğrendim hissine kapıldığınızda geride kalmaya başlarsınız. Ama özellikle son dönem yaptığım, "Nefes: YER EKSİ İKİ" filminin benim için yeri çok farklıdır. Tadı damağımda kaldı gerçekten. Ama ikincisinin veya devamının çekilmesini özellikle istemedim. Bazı filmler orada önemli bir yerde özel kalmalı...

ADIM AKSİYON YÖNETMENİNE ÇIKTI

Şöyle bir yaptığınız işlere bakınca çok farklı alanlarda yapımlarda yer almışsınız. Hangisini çekmek daha zordur... İçinde komedi olan mı aksiyon olan mı dram olan mı?

Sinemanın her alanı her türü özveri ve çaba ister... Yani türü ne olursa olsun fiziksel olarak çok zorlu koşullarda çalışırsınız. Tür olarak komedinin de aksiyon işlerinin de kendince çok ustalık isteyen ince tarafları var tabii ki... Ama ne anlatmak istediğini ve nasıl anlatacağınızı biliyorsanız aslında işiniz kolaydır. Fiziksel zorluklardan korksaydık filmci olmazdık.

Son yaptığınız işlere baktığımızda; Çırak, Şebeke, Nefes Yer Eksi İki ve yakında yayına girecek olan Asylum... Hepsi aksiyon yapımları. Aksiyon işlerini sever misiniz bir yönetmen olarak?

Ben özellikle aksiyon işleri çekmeyi hayal eden aksiyon sevdalısı bir yönetmen değilim. Fakat son dönem çektiğim işler bireysel ve toplumsal olarak "şiddeti" içeren sosyal içerikli projeler oldu... Dolayısıyla bu projelerin içerdiği bu aksiyon sahnelerini etkileyici bir şekilde anlatmam gerekiyordu. Bu nedenle aksiyon sahneleri için özel olarak yoğunlaştım... Mesela, "Nefes: Yer Eksi İki" filmi için çok farklı ülkelerde yapılmış yaklaşık yüz yirmiye yakın filmi izledim. Notladım... Çırak ve diğer projeler için çok uzun ön hazırlık çalışmaları gerçekleştirdim. Bazı sahneler için Türkiye de daha önce denenmemiş sahnelerin prova çekimlerini yaptım. Bütün bunlar sayesinde çektiğim işlerdeki aksiyon sahneleri çok dikkat çekti ve adım duduk yere aksiyon yönetmenine çıktı...

OZAN AKBABA İŞİ KALBİYLE RUHUYLA BENİMSEMİŞTİ

Çırak dizisinden de konuşmak isterim... Biz de genelde bu tarz yapımlar pek yapılmıyor... Gerçi hayatımıza giren çeşitli platformlar ile yeni bir döneme de geçildi sanki Türk yapımlarında... Bu konuda bana katılır mısınız? Nasıl dönüşler aldınız diziye?

Dijital platformlar, televizyonda kolay kolay anlatamadığımız, daha derinlikli daha boyutlu ve farklı işler yapma şansı getirdi sektörde... "Çırak" toplumdaki adalet arayışının içinde kaybolmuş kendince adaleti arayan bir adamın hikâyesi... İçinde şiddeti seyircinin gözüne sokmayan ama hissetmesini sağlayan iddialı aksiyon sahnelerinin olduğu bir proje. Bizim sektörümüzün ve yayıncı mecralarımızın artık böyle daha cesur hikâyeler anlatmayı başardığını gösterebilmesi için de çok önemliydi. Seyirci , "Çırak" projesini çok sevdi. İzlenme oranları ve etkileşimleri de çok iyi oranda oldu...

Ozan Akbaba zaten sevilen bir oyuncu idi ama son zamanlarda yer aldığı dizi ile birlikte daha da popüler oldu... Ozan Akbaba ile çalışmak nasıldı? Zorlandığınız sahneler oldu mu? Çekimler nasıl geçti?

Genellik oyuncular çalışırken sesini, yüzünü ve bedenini kullanırlar. İlk bakışta bu doğru ve makuldür. Fakat bazıları sadece fiziksel olarak değil, ruhsal, zihinsel, duygusal olarak projenin içinde olurlar ve işi sırtlanırlar. Ozan Akbaba böyle bir oyuncu... Hikâyeyi de kendisi yazdığı için, kalbiyle, ruhuyla sahiplenmişti zaten, "Çırak" karakterini... Böyle bir oyuncu büyük bir şans yönetmen için ama aynı zamanda çok büyük bir sınav. Elinde bu kadar iyi bir oyuncunun olması yönetmenden beklenen performansı da kat kat arttırıyor, sorumluluğunuz artıyor. Çırak'ın reji olarak standartların üstünde olması biraz da bundan kaynaklı oldu. Tabii ki böyle çok fazla aksiyon içeren bir projede karşılaştığımız zorluklar oldu. Çatışmalar, kavga sahneleri, kaza sahneleri çok yorucuydu... Ama sonuç keyifli oldu.

Dizinin devamı, ikinci sezonu gelecek mi?

Seyircinin ikinci sezonla ilgili çok fazla beklentisi var. Benim için "Çırak" çok özel bir proje... Proje tasarımcısı olarak Ozan'ın da çok güzel bir ikinci sezon fikri vardı. Olmasını çok isterim.

ASYLUM'DAN SONRA TÜRK SİNEMASI ADINA UMUTLANDIM

Birazda yakında yayına girecek olan "Asylum" projesinden bahsedebilir misiniz? Farklı isminden dolayı sektör içinde de merak edilen bir proje oldu... Distopik bir iş olduğu dışında çok fazla bir bilgimiz yok. Seyirci neyle karşılaşacak, "Asylum" da?

"Asylum" birçok anlamda bir ilk olacak Türkiye'de... Gerek hikâyesiyle, gerek proje tasarımıyla, gerek rejisiyle daha önce seyircimizin görmediği bir dünya olacak... Asylum, biliyorsunuz "sığınma" demek... Dünyanın son on beş yılındaki en önemli en çarpıcı gündem bence bu, "Modern Kavimler Göçü" yani sığınmacılar meselesi... "Asylum" buna etik ve son derece insani bir yerden bakıyor. Bunun yanında Türkiye de kostümlerinden dekorlarına, sahne kurulumlarından grafik tasarımlarına bu kadar detaylı tasarlanmış tamamen distopik bir proje yapılmamıştı. Ben "Asylum"dan sonra özellikle sektörümüz ve Türk Sineması adına çok umutlandım. Türkiye de bu tarz iddialı ve kapsamlı işleri yapabileceğimizi önce kendimize göstermemiz lazımdı...

BİR BABA-OĞUL HİKÂYESİ ÜZERİNDE ÇALIŞIYORUM

Sizi bulmuşken "Nefes: Yer Eksi İki" filmine de değinmek isterim. Çok sevildi... Sizin gözünüzden nasıl bir filmdi?

Bazı haber sitelerinde ve sinema sayfalarında o bilindik kategorik ifadeler kullanıldı; Asker filmi, savaş filmi gibi... Ben, "Nefes: Yer Eksi İki" filmine asla bir aksiyon filmi ya da asker filmi olarak bakmadım. Evet, filmde üniforma giymiş insanlar var filmde savaşmak zorundalar, ölüyorlar öldürüyorlar ama onlar her şeyden önce insanlar... Orada canını veren insanlara "şehit olan asker sayısı" gibi bakmak, ya da herhangi bir gişe filmindeki eli silahlı kahraman gibi bakmak benim için mümkün değildi. Filmin bu kadar başarılı olmasının izleyen insanların bu kadar çok etkilenmelerinin sebebi bu aslında. Hala filmle ilgili onlarca mesaj geliyor. İnsanlar etkilendikleri sahneleri anları paylaşıyor. Bu sinemacılık başarısından öte insanımızın Türkiye'nin yakın geçmişinde terörle mücadelede kaybettiğimiz insanların hatırasına nasıl sahip çıktığını gösteriyor.

Şu an yeni bir proje var mı?

Evet. Şu anda yine Türkiye'nin yakın geçmişindeki trajik bir olayın bir ailenin üzerinde yarattığı tahribatı anlatan çok özel bir baba-oğul hikâyesi üzerinde çalışıyorum. Bu kez aksiyon odaklı değil çok daha duygusal bir film olacak. Senaryo çalışmaları devam ediyor. Sanıyorum 2026 yılında seyirciyle buluşacak.

SEKTÖRDE BEN DE ENGELLEMELER İLE KARŞILAŞTIM

Ve son olarak sektörde bir tekelleşme, takipçi sayısına göre başrol seçme tartışmaları var. Siz de sektörün bir parçası olarak bu konular hakkında ne düşünüyorsunuz? Doğruluk payı var mıdır? Ya da sizin denk geldiğiniz bir olay?

Paranın odakta tutulduğu her ortamda olan orantısız rekabetin ve tekelleşmenin sinema, televizyon sektöründe olmaması imkânsız... Benim sektöre ilk girdiğim yıllarda da bu adam kayırma, birinin önünü kesme gibi durumlar vardı. Ama bu kadar orantısız ve merhametsiz değildi. Liyakat sahibi ve yetenekli insanlar zor da olsa kendine en azından bir yer bulabiliyorlardı. Fakat son birkaç yıldır bu durum çok daha sert ve acımasız bir hale geldi. Ben bunu asla bir ya da iki menajere bağlamıyorum. Yapımcılar da buna sebep oldular. Gerçekten yetenekli genç bir oyuncuya şans vermeyi risk olarak gördüler. Dolayısıyla menajerlerin sürekli aynı mecralara sundukları isimleri "Role gerçekten uygun mu?" diye sorgulamadan her proje de her mecrada oynattılar. Instagram takipçi sayısına göre karar verme konusu da doğru ne yazık ki... Sonuçta her sezon her mecrada birbirinin aynısı gibi görünen işlerle kısır döngüye girdiler. Bu sadece oyuncular için değil yönetmenler için de bir sorun. Yapımcılar menajerlerin yönlendirmesiyle çok yetenekli ve potansiyel sahibi görmezden gelip projeye uygun olup olmadığına bakmaksızın aynı isimlerle çalışıyorlar. Ben de çok uzun süre bu tarz engelleme ve önyargılarla karşılaştım. Ama bunların hiçbirisi benim sinemacılık yolculuğumu durdurmaz. Sadece beni hırslandırır. Sinema zordur, güzel işler yapan ayakta kalır... Önemli olan kenarda köşede de kalsan hak yemeden, kimsenin hakkına girmeden doğru olanı yapmaktır.