Wajdi Mouawad'ın Seuls adlı oyunu 9 yıl sonra Türkiye'ye geldi

Paris’teki La Colline Ulusal Tiyatrosu’nun sanat direktörlüğünü yapan yarı Lübnanlı yarı Quebecli tiyatro yazarı Wajdi Mouawad’ın yazıp yönetip oynadığı, ilk gösterimini 2008’de yapan ve günümüze kadar dünyanın en önemli tiyatro salonlarında ve festivallerinde oynayan tek kişilik Seuls adlı oyunu, ülkemize 9 sene sonra ‘Yalnız’ adıyla, 13 Kasım’da başlayıp 26 Kasım’da sona eren 21. İstanbul Tiyatro Festivali aracılığıyla geldi.

1

CAN HAKMAN / can.hakman@turkmedya.com.tr

Röportajlarında küçükken Fransa'da aksanı yüzünden istediği rollerde oynayamadığını söyleyen Mouawad, çareyi kendi oyunlarını yazarak bulmuş. Yarı otobiyografik özellikler taşıyan Seuls, Quebec Üniversitesi’nde hayranı olduğu avangard tiyatro yönetmeni/oyuncu/yazar Kanadalı Robert Lepage’nin eserleri ile ilgili doktora tezini vermeye çalışan Hawad adında bir adamın hikayesini anlatıyor. Hikaye, Hawad'ın babası ile olan zorlu ilişkileri, kimlik ve hafıza kavramları üzerinden ilerliyor. Oyunun sonunda ise Hawad birtakım mental olayların sonucunda yolculuk yaptığı yerden doğduğu Lübnan’a, rengarenk çocukluğuna ve oradan da ana karnına soyut dışavurumcu resimler yaparak, işlevsel dekorun ve video projeksiyonun yardımıyla geri dönüyor. Hawad’ın hikayesinin oyunun sonunda cevapsız kaldığı da söylenebilir. Seuls'ün geleneksel tiyatrodan çok performans sanatını andırması ve bir 'oyun' olarak fazla anti teatral olması yorum yapılmasını da zorlaştırıyor. Özellikle yaklaşık yarım saat süren bu performans sanatını andıran bölüm, Hawad’ın durumu ile ilgili durup düşünmemize fırsat tanımıyor. 

Kesintisiz 2 saat süren oyunda video projeksiyon önemli bir yer tutuyor. Açıkçası 2017 yılında çok da ilginç bir buluş değil. Sahneye birdenbire donla çıkmak, göz ve bağırsak çıkarmak gibi ilginç aktiviteler de, dizi niyetine kendilerine müsamere izletilen ve bu durumdan da oldukça memnun olan kişilere ilginç gelebilir tabii ki. Oyunda kullanılmak üzere dışarıda kaydedildiği belli olan özgün sesler ve oyunun müziği oldukça etkileyici. Arapça konuşulan sahnelerde ise altyazı yoktu. Önce Arapçayı bildiğimizi sandıklarını düşündüm ama sonradan oyunun konsepti ve Avrupa’nın Orta Doğu’ya bakışı düşünülünce bence -teknik bir hata bile olsa- altyazı olmaması daha hoş ve ilginç olmuş.

Kuşkusuz Rembrandt’ın Savurgan Oğulun Dönüşü adlı eserine, Robert Lepage’ye, avangard sanata ve linguistiğe hakim biri çok daha güzel okumalarla ve renklerle ayrılacaktır oyundan. Hawad'ın imaginary of the sociology adlı bölümde okuması, fişe takılmadığında çalan eski telefon gibi ayrıntılar o yüzden bende eksik kaldı. Oyun, diyalogsuz bölümlerinde seyirciye daha çok geçiyor gibi. Hawad’ın yazdığı 1500 sayfalık teze bir son bulamaması da bu açıdan düşünüldüğünde ironik olmuş.

Olur olmadık yerlerde tek kişilik şovlara maruz kaldığımız gündelik hayatımızda yetenekli ve farklı bir insanın hakkını vererek anlattığı bu farklı dünyayı dünyanın herhangi bir yerinde karşınıza çıkarsa mutlaka deneyimleyin.

(Yazı ve fotoğraf izinsiz kaynak gösterilemeden kullanılamaz. Kullananlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)