Bedir Acar
Yapımcılığını "Diriliş Ertuğrul" ve "Kuruluş Osman"a da imza atan Mehmet Bozdağ'ın üstlendiği "Türkler Geliyor: Adaletin Kılıcı" vizyona girdi.
Yönetmen koltuğuna Kamil Aydın'ın oturduğu film, İstanbul'u fethinin ardından yönünü Roma'ya çeviren Fatih Sultan Mehmet'in akıncılarının, Balkan coğrafyasında Sırp Kralı Lazar'a karşı verdikleri zorlu mücadeleyi ve cihan devletinin köklerinin bu coğrafyada yeşermesini konu alıyor.
Aksiyon ağırlıklı tarihi dönem filminin başrollerinde Emre Kıvılcım, Levent Özdilek, Ece Çeşmioğlu, Serdar Gökhan, Ebru Özkan, Seray Kaya, Eren Vurdem, Ogün Kaptanoğlu, Selda Alkor ve Cemal Hünal yer alıyor.
125 dakikalık film, gerek öyküsü, gerekse öykünün işleniş biçimiyle seyirciyi memnun edecek türden bir yapım. Dizilerle başlayan ve sinema filmleriyle devam eden tarihi yapımlar, öyle görünüyor ki önümüzdeki yıllarda daha çok gündeme gelecek. Zira Türkiye’nin yükselişiyle birlikte tarihe olan ilgi de artıyor. Bugün Meclis’in Libya’ya asker gönderme kararı bile Türkiye’nin tarihsel geçmişiyle yakından ilgili.
Türkler Geliyor/Adaletin Kılıcı, tarihi yapımların olmazsa olmazı kostüm, dekor ve atmosfer yaratmada bir hayli başarılı. Dövüş sahneleri de öyle… Zira yapımcı Mehmet Bozdağ’ın elinde Diriliş Ertuğrul gibi fenomen bir dizinin birikimi de var. Film, sanat yönetimi bakımından geçer notu hak ediyor. Ancak yine de gece gündüz demeden ‘Nizam-ı Alem’ için yollara düşen, dere tepe aşan Osmanlı Akıncılarını canlandıran karakterlerin kıyafetlerinin yepyeni durması, başroldeki Emre Kıvılcım’ın berberden yeni çıkmış gibi sinekkaydı traşı, biryantinli saçları yapaylık duygusu uyandırmıyor değil.
Evet, bir Hollywood mantığıdır; ‘başroldeki karakterler daima yakışıklı ve güzel olmalıdır.’ Bu açıdan bakarsak şayet, tolere edilebilir biçimde bu faslı geçebiliriz.
Ancak, ‘Türkler Geliyor’, dünya çapında izlenilebilir bir öykü olabilecekken, filmi biraz aşağı çeken yönler de var. O da maalesef bir türlü aşamadığımız ‘hamaset’ duygusuna fazlaca yaslanılıyor olması. ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın…’ Osmanlı’nın temellerini oluşturan, insana verdiği değeri gösteren çok kıymetli bir sözdür. Nitekim siyasilerimiz de bu sözü yeri ve zamanı geldiğinde hatırlatmaktadır. Evet.. Sinemada da her şeyi söyleyebilirsiniz ancak ‘yedinci sanat’ın kendine has dili ve estetiği dahilinde… Sinema bir edebiyat metni değildir, vaaz alanı da değildir. Sinemada bu dil kendini ‘iyot’ gibi belli ediyor, zeytinyağı gibi yüzeye çıkıyor. Oysa sinema, iyi kullanıldığında, hepsinin üzerinde anlatım imkanlarını barındırır.
SÖYLEMEK DEĞİL GÖSTERMEK SANATI
Filmin ilk yarım saatinde damardan giren bol müzikli, mehter tınılı bir anlatım görünce ‘eyvah’ dedim; yine bir ‘ödev’ filmi izleyeceğiz… Nitekim, Akıncı beyi Sungur ile Boşnak (Bogomil) kızı Alina (Ece Çeşmioğlu) arasında geçen ‘Nizam-ı Alem nedir’, ‘Akıncı ne demektir’ şeklindeki soru-cevaplı bölümler şematik ve didaktik bir dil olarak izleyicinin eteğine pıtrak gibi yapışıyor. Elbette bu tür sorular sorulabilir ve cevapları verilebilir. Bu, genç izleyiciyi (bir anlamda) eğitime tabi tutmaktır ama bir şartla: Böylesine kolayına kaçmayıp, mesajınızı öykünün içine görünmez biçimde katmak kaydıyla… Filmde, Türk’lerin merhametini, şevkatini, cesaretini, düşmanın yüreğine korku salan kahramanlıklarını övmek de hakkınız… Ama yine ‘söz’ün kolaycılığına kaçmadan… Çünkü sinema ‘söylemek’ değil ‘göstermek’, ‘hissettirmek’ sanatıdır.
Şöyle düşünün; bir elmayı lezzetli olduğu için yersiniz ve keyif alırsınız. Ancak elmayı yerken, acaba hangi vitaminleri aldım diye çok da düşünmezsiniz… Sinema sanatı da irrite etmeden ve hissettirmeden mesaj vermeye müsait bir alandır. Başta da dediğimiz gibi soru-cevap kolayına kaçmadan biraz daha ince tasarlamak kaydıyla… Örneğin Sırp Kralını küvetin içinde köpekle banyo yaparken göstermek dönemin temizlik anlayışına eleştirel bir yaklaşım olarak görülebilir.
Öte yandan karakter tanıtımına yeterince yer verilmeyişi filmin bir başka handikapı. Bir grup Osmanlı Akıncısı var karşımızda ama kim kimdir yeterince malumatımız olmuyor. Belki de Akıncılık böyle bir şey… Bir anlamda isimsiz kahramanlar… Filmde dövüş sahnelerinde bolca kan gösteriliyor. Şiddetin dozu bir hayli yüksek… Bu da küçük izleyicilere dönük bir uyarı olsun.
Filmi izleyecek olanları küstürmek istemem, zira Türkler Geliyor’un güzelliği asıl buradan sonra başlıyor. Mezhep farklılıklarından dolayı Bogomillere (Boşnaklara) zulmeden Sırp Kralı Lazar’ın bir saray darbesi ile annesi ve abisini saf dışı bırakarak tahtı ele geçirme sahneleri gerçekten çok başarılı. Boşnakları korumakla görevli Osmanlı Akıncıları’na amansız bir savaş açan Lazar, Osmanlı’ya karşı vergi ödemeyi reddetmekle yetinmeyip Akıncıların bir bölümünü tuzağa düşürerek zindana atınca intikam zamanı da gelir. Baskından kurtulan Akıncı Beyi Sungur, Rodos Şovalyesi kılığına girip saraya sızınca büyük mücadele de başlar. Üstelik Sırp Sarayında Fatih Sultan Mehmed’in epeyce casusu da vardır… Film hakkında daha fazla ipucu vermeden, Türkler Geliyor/Adaletin Kılıcı’nın vizyondaki en önemli yerli yapım olduğunu belirtmekle yetinelim.
Türkler Geliyor: Adaletin Kılıcı için özet geçecek olursak… Kendini mesaj verme çabasına sokmadan sadece öyküye yaslandığı zamanlar (ki bu yarınsından fazlasına tekabül ediyor) filmin yıldızı parlıyor, izlenebilir, akıcı ve sürükleyici bir hal alıyor.
Yönetmen : Kamil Aydın
Senaryo : Mehmet Bozdağ
Görüntü yönnetmeni : Efe Kubilay
Müzik : Cem Öget
Oyuncular : Emre Kıvılcım, Ece Çeşmioğlu, Serdar Gökhan, Levent Özdilek, Ebru Özkan, Selda Alkor, Seray Kaya, Ogün Kaptanoğlu, Cemal Hüner, Funda İlhan, Eren Vurdem, Sezgin Erdemir, Atilla Güzel, Tolga Akkaya, Oğuzhan Yarımay