Sarah Jessica Parker, sinema seyircisinin izlemekten belki de en çok keyif aldığı ve enerjisiyle ekrana en çok yakışan oyunculardan biri. Kariyerinin zirvesini gördüğü “Sex and the City” dizisiyle 90’larından sonlarından bu yana romantik komedi filmlerinin aranan yüzü haline gelen Parker’ı seyirci de çalışan, bağımsız ve güçlü kadın rollerinde görmeye oldukça alışkın. Vizyondaki filmlerden biri “Roma’da Aşk Başkadır” (All Roads Lead to Rome) hem filme konu olan şehrin güzelliği hem de hikâyenin genel atmosferinden dolayı kafayı dağıtmak ve çok da düşünmeden iyi vakit geçirmek için 90 dakikalık bir kaçamak niteliğinde haftanın eğlencelik filmlerinden. Ferzan Özpetek’in “Karşı Pencere” filminden hatırlayacağınız Raoul Bova’nın Parker’a başrollerinde eşlik ettiği film, üstünden yıllar geçmiş eski bir gençlik aşkının yeniden canlanmasını konu alırken ne olursa olsun sonunda sevginin kazanacağı ana fikri etrafında şekilleniyor. Maggie (Sarah Jessica Parker) bir üniversitede gazetecilik dersleri veren, eşinden yeni boşanmış yalnız bir annedir. Kızının gençlik problemleriyle başı dertte olan Maggie, Summer’ı (Rosie day) bir süreliğine şehirden ve ona kötü örnek olan erkek arkadaşından uzak tutmak için İtalya Toskana’ya bir tatil planı yapar. Tabii asi genç Summer, annesinin tüm tedbirlerine karşın Amerika’ya geri dönebilmek için sınırları zorlayan işlere kalkışır ve İtalya tatilinin altını üstüne getirir. Yönetmen Ella Lemhagen, tüm tersliklere ve karışıklıklara rağmen kültür olarak bize çok yakın gelebilecek bir şekilde âdeta “kim bilir belki hayatın altı üstünden daha iyidir” diyor ve içinde çok büyük hayat dersleri olmasa da her zaman sevgiyle yola çıkmanın gücüne değiniyor.
“Roma’da Aşk Başkadır” büyük vaatleri olmayan ama İtalya’nın göz alıcı güzelliğinin Toskana güneşinin sıcaklığıyla birleştiği, hoş duygularla salondan ayrılacağınız bir film. Tabii ne yazık ki Raoul Bova ile Sarah Jessica Parker ise filmin izlenilirliğini artıran unsurlar olarak İtalya’dan sonra ikinci sırada yer aldığını da söylemek gerek.