Tarih katmanlarında sarmal bir seyahat

Çanakkale büyük savaş hikayelerinin yurdu. Bizim ulusal destanımız hepimizin ortak hikayesi. Bununla birlikte tarihin en büyük savaş hikayelerinden biri de Çanakkale'de yaşandı.

SERDAR SAĞLAM

M.Ö. 12. yüzyılda Yunanlar ile Troyalılar arasında biraz gerçek biraz mitolojik unsurla süslü bir anlatıya konu olan bir savaş oldu. Ünlü tarihçi Homeros tarafından bizlere aktarılan bu hikayenin harika filmi de Hollywood yapımı olarak karşımıza çıktı. Homeros'un bahsettiği Troya, uzun yıllar sadece mitolojik bir kent olarak varsayıldı. Ancak 1871 yılından itibaren bölgede yapılan kazılar Truva'nın varlığını ortaya koydu. Defalarca yıkılıp yeniden inşa edilen yüz binlerce kişinin yurdu olmuş kocaman bir yerleşim yeri gün ışığına çıktı. Kazıların yapıldığı ana ören yerinin hemen yanına sanki kazıda çıkarılmış toprağın bir parçası gibi yükselen Troya Müzesi inşa edildi. 2018'de ziyarete açılan müzenin ana binasına doğru taş döşeli, etrafında heykeller, mezar taşları gibi buluntuların olduğu bir yoldan yürüyoruz. Tarihin ilk katlarına doğru bizi indiren rampada yürürken etrafımızdaki sahne canlandırmalarına ve boy boy fotoğraflara bakıyoruz. Kapıdan adımımızı atarken artık kendimizi kolayca tarihin koridorlarında buluyoruz.

ESKİ ÇAĞIN TIBBİ ALETLERİ

Zemin katta bölgede yapılan kazılarda elde edilen buluntular sergileniyor. Burada neoltilik çağa ait çok sayıda eseri görebiliyoruz. Kazıların kısa bilgileri ile pişmiş toprak figürler, tıbbi aletler, taş ve kemik aletler, mermer eserler, altınlar, heykelcik ve kuklalar ile cam eserler yer alıyor. Çokça ilgi çeken Troya Altınları da bu katta. Üç kattan oluşan müzenin zemin katını gezmeyi bitirince salonu çevreleyen bir rampadan birinci kata doğru tırmanmaya başlıyoruz. Bir merdiven bulunmuyor. Duvarlarda bu katta karşılaşacağımız eserlerin bir ön gösterimi gibi sergiler yer alıyor. Birinci katta Troya'nın Tunç Çağı dönemine ait bulgular dizilmiş. Burada o dönem halkının gündelik yaşamına ışık tutan bölümler, duvar işçiliği, dokumacılık ve çanak-çömlek yapımından örnekler sergileniyor.

Çanakkale Savaşı'nın 'Truva atı' River Clyde gemisi ile Troy filminde kullanıldıktan sonra Çanakkale'de sergilenmeye başlanan at.

İLK MÜTTEFFİKLİK ANTLAŞMASI

Bu katın sonunda da yine rampaya yönelip üst kata tırmanmaya başlıyoruz. Binanın tamamında 480 metre rampa bulunuyor. Çıkarken Tunç Çağı ile Klasik Dünya arasındaki geçiş anlatılarını görüyoruz. Bu dönemde eski dönemin kudretli krallıkları deniz kavimlerinin istilası karşısında teker teker çöküyor. Burada Kadeş antlaşmasından daha eski bir siyasi müttefiklik antlaşması sergileniyor. Anlaşma Troya ile Hitit arasında imzalanmış. Ünlü Troya Savaşı'nın etkileri bu katta bizi karşılıyor. Bize bu destanı anlatan Homeros'un büstünden, savaşın kahramanlarının dijital anlatılarına rastlıyoruz. İlyada'da adı geçen Troas Kentleri'ne (Neandria, Kebrene, Larissa) haritalar, metinler ve eserlere yer verilmiş. 1994'te gün ışığına çıkarılan ve Troas'ta Pers hâkimiyetini (ve Troya Savaşı'nın gelişen olaylarını) temsil eden Poliyksena Lahti, Roma imparatorlarının heykelleri yine bu katta. Üçüncü katında bölgede yapılan arkeolojik çalışmaların yer aldığı müze çok güzel organize edildiği için tüm o rampalarına rağmen bizi çok fazla yormuyor. Yüksek tavanlar altında ferahça gezmeye imkan tanıyor.

Tarihde kadeh biçiminde yapılmış ilk bardak. Troya'da kullanılan ilk dokuma tezgahları.

Troyalılar ile Hititliler arasında imzalanan tarihin ilk antlaşması.

1915'TE TEKERRÜR ETMEYEN TAKTİK

Çanakkale'de, Gelibolu'da koylarda gezerken, şehitlikleri ziyaret edip geçmişi hatırlarken yaklaşık yüz yıl öncesi, o destanın yaşandığı günler gözümüzde canlanıyor. Sahilde biriken düşman gemileri ve onlara direnen atalarımız bir film şeridi gibi gözümüzün önünde akıyor. İngilizler 3 bin 200 yıl önce Troyalılara karşı kullanılan hileyi biraz değiştirerek bize karşı denemek istemişti. "Truva atı" olarak River Clyde kömür gemisi seçilmişti. İngilizlerin amacı gemiyi hızlı bir şekilde karaya oturtarak Ertuğurul Koyu'ndaki 'U' sahile hızlı bir çıkarma harekatı gerçekleştirmekti. Hedef sabah erken başlayan ağır bir bombardımandan sonra seçilmiş askerleri buradan hızlı bir şekilde çıkarak sol taraftaki Tekke Koyu'ndan, İkiz Koyu ve Pınariçi Koyu'ndan gelen birliklerle Harapkale Köyü'nden Alçıtepe Köyü'ne kadar sokmaktı. Ancak Türk askerinin destansı müdafaası sayesinde İngilizler bir türlü ilerleyemedi ve tarih bu kez tekerrür etmedi.