Taner Rumeli: “Ruhumuzu doyurmak için tiyatro ve sinema yapıyoruz…”

Başarılı oyuncu Taner Rumeli, aksam.com.tr'den Ali Demirtaş'ın sorularını yanıtladı. Yaşamına, oyunculuğa ve televizyona dair konuşan Rumeli şunları söyledi: “Televizyon dizisi suya yazı yazmaktır. Ben bunu kendi tecrübemden dolayı her yerde çok rahat söyleyebiliyorum. 20 yılda 20 dizide oynamışım. TV işi; yapımcının işi, biz de orada para kazanıyoruz, yani çok da abartmamak lâzım. Ruhumuzu doyurmak için de tiyatro ve sinema yapıyoruz ya da başka ne hobimiz varsa. TV'den ruhunu doyurmaya çalışırsan o, dekor yemek olur. Bir şey yersin ama hiçbir besin alamayabilirsin.”

AKSAM.COM.TR

ALİ DEMİRTAŞ

Hem başarılı oyunculuğu hem de yer aldığı nitelikli dizi ve filmlerle adından söz ettiren, sevilen bir oyuncu Taner Rumeli. Yeri geliyor 'kötü adam' oluyor yeri geliyor bambaşka bir karaktere bürünüyor. Tüm rollerin hakkını veriyor... Zaten "Önemli olan Taner'in değil, rolün hissi" diyor. Geçmişte Bizim Evin Halleri, Öyle Bir Geçer Zaman Ki, Baba, Afili Aşk, Sadık Ahmet, İnadına Aşk, Son İstasyon gibi popüler film ve dizilerde izlediğimiz Taner Rumeli, son olarak Deha ve Annem Ankara dizilerinde rol aldı. 13 yaşından beri kendini sadece oyuncu olmaya adadığını dile getiren Rumeli, hayatının mücadeleyle geçtiğini söylüyor. Başarılı oyuncu Taner Rumeli ile aksam.com.tr için konuştuk.

BİZİM EVİN HALLERİ İLK DİZİM OLDU

Oyunculuğa nasıl başladınız?

Oyunculuğa lise tiyatrosu ile başlayanlardanım. Lise biter bitmez de bir grup arkadaşla bu mesleği seçmeye karar verdik. O yüzden 13 yaşından beri aklım fikrim hep bu işte. Ankara Üniversitesi, Tiyatro Bölümü'nden 2006 yılında mezun oldum. Arkadaşlarımla bir tiyatro topluluğu kurduk. O topluluğun serüveni dört yıl sürdü. Koşullar değişince biz de kademeli olarak İstanbul'a gelmeye başladık. Bizim Evin Halleri yer aldığım ilk dizi oldu.

O halde Ankara sizin için özel bir yer olsa gerek...

Bir hocam bana "Ankara'da bilim, İstanbul'da film yapılır" demişti. Gerçekten bu söz her şeyi anlatıyor aslında. Bir konuda uzmanlaşmak ve bir konuya odaklanmak istediğinizde; bilimsel ve akademik fırsatlar sunan bir yer Ankara. Şehrin size vadettiği çok fazla oyalayacak şey yok. Biraz işinde gücünde oluyorsun gibi bir durum söz konusu. Gri, karanlık görünen şehir aslında insanların birbirine daha fazla kenetlenmesiyle sonuçlanıyor. O yüzden kolektif yaşamın çok daha fazla ve önemli olduğu bir yer.

İŞİN EĞLENCESİ BU NOKTADA ORTAYA ÇIKIYOR

Oyunculuk ve oynamak hâli nasıl bir şey?

Çok eğlenceli bir şey. 'Oyuncu' kelimesinin bizim mesleğimizi aktör kelimesinden daha iyi karşıladığını düşünüyorum. Çünkü aktör, 'act' yani hareket etmekten geliyor, oyuncu ise oynamaktan geliyor karşılık olarak. Bizim mesleğimiz zaten en özünde bir oyun oynama hâli. İşte burada da bir çocuğun oyun oynarkenki inancı ve eğlencesi lâzım. Doktorculuk oynayan bir çocuk, rolüne kesin bir şekilde inanır. Zaten bunu da bozamazsınız ama bunu oyun ve eğlence olsun diye yapar. Oyun olduğunun farkındadır ama oyunun bozulmasına da asla müsaade etmez, kurduğu oyuna inanır çünkü. Özünde yaptığımız şey bu. Bu çerçevede kaldığımız müddetçe işin eğlencesi ortaya çıkıyor.

BENİM DEĞİL, ROLÜN HİSSİ ÖNEMLİ

Oynarken kendinizi nasıl hissediyorsunuz peki?

Böyle bir şey yok. Rol ne gerektiriyorsa onu hissetmemiz gerekiyor. Özü bu. Benim Taner olarak hissim değil, rolün hissi önemli. Mesleğimi yapmaya giderken her zaman pozitif ve enerjiğimdir. Eğer yorgunluktan ölmüyorsak... Ama yorgunsak bile o günün eğlencesini bulmaya çalışan biriyimdir. İşimi yapmaya gitmek her koşulda beni çok neşelendirir ve mutlu eder.

DERİNLEMESİNE ÇALIŞTIĞIM HER İŞ BENİM İÇİN TAMAMDIR

Peki bu neşe içerisinde en çok hangi format sizi mutlu ediyor?

Temelim tiyatro ama maalesef dizilerin temposundan son yıllarda tiyatro yapamıyorum. Elbette tiyatronun zevki başka. Ancak şöyle düşünmek lâzım, bunlar teknik ayrımlar. Oyuncu için çok büyük ayrımlar değil. Oynamayı seviyorsan, orada da oynayacaksın orada da. Sadece oyunun kuralları ve biçimi farklı. Oyun oynamayı seven biri her oyunu sever. Ben böyle bakıyorum mesleğe. Öte yandan apar topar değil de ön çalışma çok severim. Provası ve yaratım süreci uzun süren, derinlemesine çalıştığım her iş benim için tamamdır.

TELEVİZYON DİZİSİ SUYA YAZI YAZMAKTIR

Öte yandan televizyon dizisi suya yazı yazmaktır. Ben bunu kendi tecrübemden dolayı her yerde çok rahat söyleyebiliyorum. 20 yılda 20 dizide oynamışım. Ama şimdi internetten bulmaya kalksam; sadece yakın zamanda yayınlananları bulabiliyorum, çoğu yok. Örneğin Öyle Bir Geçer Zaman Ki'de oynadım. İnternette kendi bölümlerime bakayım dedim, bulamadım. TV işi; yapımcının işi, biz de orada para kazanıyoruz, yani çok da abartmamak lâzım. Ruhumuzu doyurmak için de tiyatro ve sinema yapıyoruz ya da başka ne hobimiz varsa. TV'den ruhunu doyurmaya çalışırsan o, dekor yemek olur. Bir şey yersin ama hiçbir besin alamayabilirsin.

ÖNEMLİ OLAN EKİP UYUMU

Bu zamana kadar içinde olduğunuz işlerde en çok hangisi sizi mutlu etmişti?

Mutlu ve huzurlu olduğum yapımlar, rolden öte iyi ekiplerin oluşturduğu yapılardır. İyi bir ekiple oynuyorsan kapladığın her alan bir eğlenceye dönüşür. Dolayısıyla önemli olan iyi kurulu ekiplerle çalışmak. İyi kurulu ekipten kastım yetenek değil, iyi uyum. Önemli olan o uyumu yakalayabilmek. Bu bağlamda Afili Aşk, kalbimde hep ayrı bir yerdedir. Yine İnadına Aşk, Bizim Evin Halleri ve Baba ilk hatırladığım iyi ve güzel işler.

EVİMDE 12 FARKLI ENSTRÜMANIM VAR

Hobileriniz var mı?

Evet olmaz mı? Müzik ve sinema olmazsa olmazlarım benim. İyi bir sinema izleyicisiyimdir örneğin, benim gıdam gibi bir şey. Sinemanın o büyülü dünyası beni hep almıştır içine. Müzikle ise hem şarkı söylemek hem de enstrüman çalmak anlamında ilgilenmeyi çok severim. Enstrümanist değilim ama evimde 12 farklı enstrüman var. Ama hepsi benim için birer oyuncak. Bir kalabalık olduğu zaman, iyi müzisyen arkadaşlara arkada eşlik etmeyi seviyorum. Çocukluğumdan beri müzik enstrümanları benim için bir oyuncak oldu ancak hiçbirinde uzmanlaşamadım.

İŞTE O ZAMAN YANIMA YAKLAŞMAYIN

Karakterinizde en öne çıkan özellik nedir?

Enerjik olmak olabilir. Pek yerimde oturamam, durabilen bir insan değilim. Hayatta da bir şey yapmadan çok uzun süre duramam. Çok fazla boş vaktim yoktur. Hepsini bir şeyle dolduruyorum. Boş geçirdiğim gün eğer iki olursa, üçüncü gün benim yanıma yaklaşmayın. İşte o zaman çekilmez bir insana dönüyorum. En ufak bir şey bile; sosyalleşme, sohbet dahi beni mutlu ediyor. Mutlaka bir şey yapma halinde olmam lâzım.

BAYRAMLARDA TÜM AKRABALARINI ZİYARETE GİDEN ÇOCUKTUM

Ailenizle diyaloğunuz ve ilişkiniz nasıl?

Ben aileciyimdir. Kalabalık bir ailede büyüyen, aile seven çocuklardan biri oldum. Hem ailemi hem de aile kültürü ve kavramını seviyorum. Bayramlarda, tüm akrabalarını ziyarete giden çocuk oldum daima. Önümüz de bayram, şu anda Ramazan'ın içerisindeyiz. Herkese hayırlı Ramazanlar diliyorum. Umarım duaların kabul olduğu, gönüllerin ferahladığı, ruhların temizlendiği, tam manasıyla anlamına yönelik yaşadığımız bir Ramazan olur inşallah.

HAYATIM MÜCADELEYLE GEÇTİ

40 yıllık yaşam yolculuğunuzu nasıl tanımlıyor ve adlandırıyorsunuz?

Mücadele ile geçti. 13 yaşımdan beri tek bir hedefe odaklandığım için -tiyatro yapmaya- 27 yıldır aynı konsantrasyonla tek bir noktadayım. Mesleğin özü itibariyle bundan sonrasının da mücadeleyle geçeceğine eminim. Ama mücadeleyi seven biriyim ve bu mücadelenin 40 yıl sonra bana katacaklarını da çok merak ediyorum. Tabii ki aynı zamanda bu yolculuk biraz yorucu, biraz da şanssız diyebilirim. Bunlar mesleki ve maddi anlamda. Manevi anlamda ise çok şanslı olduğumu düşünüyorum. İkisini aynı potada erittiğim yeni bir 40 yıl bekliyordur beni umarım. Zaten mücadeleye ve her şeyin çalışılarak kazanılacağına inanan biriyim. O yüzden de hayatım hep çalışarak geçti. Umarım sağlığımız yerinde olur ve hep çalışacak gücümüz olur ömür boyunca.

ZAMANLA YARIŞMA MESELESİNİN YARATTIĞI TAHRİBAT ÇOK YÜKSEK

Türkiye'deki oyunculuk sektörüyle ilgili bir sorun var desek, ilk aklınıza ne gelir?

Uzun çalışma saatleri bizi çok yoran bir şey. Kaset yetiştirme telaşı da bir diğer sorun. Bu ne demek? Çoğu sete senaryo çok geç geliyor ve zamanla yarışıyorsun. Setlerde zamanla yarışmak ne mümkün ne de sürdürülebilir bir şey. İş zamanla yarışmaya dönünce, geri kalan her şeyi unutmak zorundasın. Daha planlı programlı ve zamanı belli olarak çalışabilsek, bu herkesi çok rahatlatacak bir şey olur. Eminim ki sektörde herkes için bu zamanla yarışma meselesinin yarattığı tahribat çok yüksek. Herkes için çok stresli sonuçlar doğuruyor. Bunun için daha planlı ve programlı olarak çalışmaya ihtiyacımız var.

HAYAT KURTARMIYORUZ AMA...

Gençlere neler söylemek istersiniz?

Hayat kurtarmıyoruz ama hayati riski olan bir iş yapıyoruz. Yeri geliyor çölde çekim yapıyoruz, yeri geliyor madende çekim yapıyoruz, yeri geliyor savaş çekimi yapıyoruz. Bu noktada ben hep şunu söylerim öğrencilerime de "Aranızda ben komando olabilirim, bununla ilgili hiçbir problemim olmaz diyebilenler oyunculuk mesleğini seçsin" çünkü daha kolay olur hayatları. Baktığımızda ülkeyi kurtarmıyoruz, cerrah gibi ameliyat yapmıyoruz ama sürekli öğrenmeye devam etmemiz lâzım bir doktor gibi. Yeri geldiğinde her yaşam ve doğa koşulunda oyunumuzu oynamaya devam etmeliyiz. Dolayısıyla bu çok zor bir iş. Bunun için şan, şöhret ve para kazanma kısmının en küçük parçası olduğunu, oraya gelene kadar çok fazla bedeller ödenecek bir iş olduğunu söylerim ben genç arkadaşlara. Ayrıca asla ve asla en az iki yıldan aşağı bir eğitimle bu iş becerebileceklerine inanmasınlar. Meseleyi anlamak, özümsemek ve vücuda getirebilmek bir zaman ve eğitim gerektirir. Anlamadan mesleği yapmaya çalışmak çok zor ve yıpratıcı bir şey. Bu iş eğitim işi. Bir oyuncu en az sağlıklı birkaç yıllık bir eğitim almadan ben oyuncuyum demese iyi olur.

HEM GIPTA EDİYORUM HEM DE SEVEREK İZLİYORUM

Son dönemde sizi heyecanlandıran işler var mı ekranda?

Evet çok güzel işler var. Son dönem komedi işlerinin neredeyse hepsini çok seviyorum. Çünkü komedi uzun zamandır Türkiye'de yok gibi bir şey, dijitalle beraber komediler geri geldi. Komedi hem oynaması hem de izlemesi çok keyifli bir tür. Örnek vermem gerekirse, Erşan Kuneri ve Prens... Hem gıpta ediyorum hem de severek izliyorum.

Fotoğraflar: Çağrı Çapık