GÜLCAN TEZCAN
Boğaziçi Kültür Sanat Vakfı tarafından düzenlenen TürkMedya'nın ana medya sponsoru olduğu 11. Boğaziçi Film Festivali'nin en özel konuklarından biri Filistin asıllı İngiliz yönetmen Farah Nabulsi. 'The Teacher' adlı yapımı festivalin açılış filmi olarak gösterilen ödüllü yönetmen Nabulsi, AKŞAM Cumartesi'ye konuştu.
Sizi sinema alanında var olmaya iten şey neydi?
Londra'da doğdum, büyüdüm, eğitim gördüm. Lakin benim kanım anne ve baba tarafından Filistin'e dayanıyor. Çocukluğumda her yıl Filistin'e giderdik. Ancak 1988'den sonra gidemedim. Yaklaşık 25 yıl sonra yetişkin olarak gittiğimde Filistin'de yaşanan iğrenç adaletsizliği ve bunun ne kadar sistematik ve kurumsallaşmış bir hale geldiğini gördüm. O ziyaretin ardından yazmaya başladım. Birkaç yıl sonra yazdıklarıma dönüp baktığımda; gördüğüm, hissettiğim, tanık olduğum ve konuştuğum sayısız Filistinlinin hikâyelerini yaratıcı bir şekilde ifade etmek istediğime ve sinemayla ilerlemem gerektiğine karar verdim. Sinemanın dünyanın tanımış olduğu en güçlü, en anlamlı insanî iletişim aracı olduğuna inanıyorum. Bu yüzden eğer kendimi ifade edip hikâyeler anlatacaksam ilerlemem gereken en mantıklı seçenek buydu.
İsrail, soykırımı meşrulaştırmak için Filistin halkını 'insansı hayvan' olarak tanımlıyor. Buna karşılık siz filmlerinizde 'insan'a odaklanıyorsunuz. İsrail'in tanımlamasını tersine çevirme çabası diyebilir miyiz buna?
Burada odağım zaten var olan insan hikâyeleri. Derinliği olan, gerçek, spesifik ve kişisel karakterler yaratmak istiyorum. Bunu yaparken sinemayla doğal olarak bu karalamayı tersine çeviriyoruz. Her sömürge gücü yerli halkı karalamak ve barbar olarak damgalamak için azami gayret gösteriyor ve sonrasında varlıklarını inkâr ediyorlar. Bu tarih boyunca böyle olmuştur. Bu sayede iyi niyetli insanların o toplulukla birlik hissetmesini engelliyorlar. Bu da onların vahşetlerine hiçbir engel olmadan devam etmelerine olanak sağlıyor. Biliyoruz ki İsrail bunu on yıllardır durmaksızın sistematik bir şekilde yapıyor ve Filistin halkının sesini çalıyor.
Hollywood ve Avrupa sinema sektöründe Filistin'i destekleyen bazı oyuncular boykot ve baskıyla karşı karşıya kalabiliyor.
Filistin'i savunan aktörler veya sinemacıları takdir ediyorum. Bir insanın binlerce çocuğun öldürülmesine ve bir halka soykırım yapılmasına karşı konuşmamasını alçakça buluyorum. Anladığım kadarıyla büyük takipçilere sahip isimler konuşmaya yeltenmemişler. Bu insanlığa bir lekedir. Filistin'in dünyadaki tek sorun olduğunu söylemiyorum. Elbette değil. Ama bu platformlara sahip olmanın amacı nedir? Egolarımızı pohpohlamak mı? Bu yüzden mi 6 milyon takipçiniz var? Sebebi bu olamaz. Umarım insanlar neden o platformlara sahip olduklarına dair daha derin bir şekilde düşünürler.
FİLMLERİMDE KENDİMİ DAHA İYİ TANIYORUM
Festivalde yaptığınız konuşmada kendi kimliğiniz için film yaptığınızı söylediniz.
Bir sanat eleştirmeni "Kimlik duygusu olmadan sanat yapamazsınız zaten sanat yaparken aradığımız şey kimlik duygusudur" diyor. Bir film yaptığımda her birinde kendi kimliğimden bir şeyler gösteriyorum ve kendimi daha iyi tanıyorum. Bu bir başa çıkma yolu, yaratıcı bir kanal. Keskin bir şekilde farkına vardığım ve kalbimde çok derin bir acıya dönüşen şahitliklerimin oluşturduğu bir sanatsal dışavurum.