Soldaki meleğin mesaisi ve şiir

Suavi Kemal Yazgıç her zamanın kendi dinamikleri içinde sol taraftaki meleklerin fazla mesai yaptığını söylüyor. Elbette bu şairin sorumluluklarını azaltan bir gerçek değil. Ona göre bu asfalta basarak yaşıyoruz ve yazdıklarımıza da bunlar sızıyor.

HALE KAPLAN

Bütün Ayrılıklar' Suavi Kemal Yazgıç'ın beşinci şiir kitabı. Türkiye Yazarlar Birliği 2020 yılı Yazar Fikir Adamı ve Sanatçılar Ödülleri'nin şiir kategorisinde ödül alan kitap, çivisi çıkmış dünyada muhasebeler bütünü gibi. Öykü ve denemeleriyle de adından söz ettiren şair ile eksiltilen öykü, zaman ve rüya ekseninde şiiri konuştuk.

Bir şair ile konuşurken ilk aklıma gelen şiirlerini yazım süreçleri oluyor. Nasıl bir uğraş şiir yazmak. Bir dalga olarak aniden gelip kıyıya mı vuruyor? Birdenbire mi şiir?

Her şairin ve şiirin macerası birbirinden farklı. Ancak kâğıda dökülmesi en "birdenbire" denebilecek şiirlerin bile yazılma macerasının buzdağının su üstündeki kısmını görebileceğimizi düşünüyorum. Mesela Cahit Zarifoğlu'nun "Hızla Akan Mızrak"ını yazmasını Rasim Özdenören anlatır. Zarifoğlu, şiiri birkaç dakikada ve müsveddesiz olarak yazmıştır. Bence "Hızla Akan Mızrak", o birkaç dakikada yazılmamıştır. Benim şiirlerimin de "birdenbire" olmadığını en "birdenbire" yazdığım şiirlerden biliyorum. Yazıp yayınlamadığım çok şiirim var. Bir kısmı direkt çöpe gidiyor, bir kısmı da başka bir şiire tek mısrasıyla giriyor. Şiirle bağımı korumaya çalışıyorum. O bağdan bazen yeni bir şiire ulaşıyorum bazen çerçöpe. Firesi fazla bir şiirim var galiba.

İKİ YÖNLÜ İHTİMAL

Rüyalar peki? Şiirli mi onlar da? Bu âlemin en şiire yakın noktası gibi gelir bana...

Bilinçle bilinçdışının sınırının en muğlak olduğu noktalardan biri rüya. Sahici olana da sahte olana da yakın rüyalar. Çünkü ilhamla da vesvese ile de irtibatı var rüyaların. O yüzden kimi rüyalar erbabınca "kusurlu" bulunarak tabir edilmezler mesela. Her rüya sahih olacak diye bir kural yok. Rüyaların şiire benzeyen tarafı bence tam da bu iki yönlü "ihtimali".

'Sol taraftaki meleğe fazla mesai yaptıran' zamanların şairi olmak nasıl bir yük ya da sorumluluk?

Hangi zamanların sol taraftaki meleklere daha az mesai yaptırdığına emin değilim. Belki de öyle bir zaman hiç var olmadı. Her zamanın kendi dinamikleri içinde "sol taraftaki melekler" mesai yaptılar sonuçta. Bu tabii ki benim ve kuşağımın sorumluluklarını azaltan veya sulandıran bir gerçek değil. İster istemez bu atmosferde, bu asfalta basarak yaşıyoruz ve yazdıklarımıza da bunlar sızıyorlar. Bir haber bülteni gibi 5N1K'sıyla olmasa da şiire yansıyor ve sızıyor çağ yangını.

EKSİLTİLEN ÖYKÜ

'Köpekleşmenin Kısa Tarihi' öykü şiir olmuş. Bu form başka şiirlerde de dikkatimi çekti. Şiirini yazmak öyküsünden daha zor diye düşündüm. Ne dersiniz?

Öyküsünü yazmak da bana şiirini yazmaktan zor geliyor. Zira şiirde "eksilterek" anlatılabilen bir öykü var. O eksiltmeler, okurun kendi hikâyesiyle doldurabileceği bir alan açıyor ve böylece şiirle okur arasında ortak bir payda inşa edilebiliyor. Öyküde ise böylesi bir boşluk bırakarak metni okunabilecek şekilde ayakta tutmak neredeyse imkânsız. Evet, öykülerinde bilinçli bazı boşluklar bırakan ve okura ulaşabilen yazarlar mevcut. Mesela Mansfield böyle bir yazar bence. Ancak o yazarlar hakikaten istisna ve hiçbirinin bırakabildiği boşluk bir "şairin" bırakabileceği kadar büyük değil. Öykünün ayakta durması, okurun onu alımlaması, onu ayakta tutabilecek bir kurguya sahip olmasına bağlı. İlla bir olay, macera olması gerektiğini düşünmüyorum. İlla bir kurgu olmalı öykü. Sağlam bir kurgu hem de... Şiir mi öykü mü daha zor sorusu biraz da yazanın mizacına bağlı olarak değişir. Bunun da farkındayım.

Öykü ve şiir olarak mı devam edeceksiniz bundan sonra da? Roman hiç göz kırpmıyor mu size?

Benim roman yazmak, yazmamak diye bir meselem yok esasen. Benim meselem "o romanı yazmak" mı yoksa "yazmamak" mı soruları arasında cereyan ediyor. Şimdiye kadar "yazmamak" seçeneği galip geldi. Bir gün yazarsam bilin ki "o romanı" yazmışımdır. Şimdiye dek hep şiirlerimde dolaştırdım o romanı.