aksam.com.tr
DURSUN TOPÇU
Binlerce yıllık tarihi geçmişe sahip en güzel şehirlerimizden Sivas'ın Cumhuriyet Meydanı, hem büyüklük hem de birçok eseri barındırmasıyla öne çıkıyor. Ülkemizde eşi olmayan Avrupa'daki örneklerini de kıskandıracak ferahlıktaki meydanda Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi değerleri sırt sırta konumlanmış. Meydanın genişliği kentin sosyal yaşamına da direk etki etmiş. Meydan, Anadolu kentlerinde pek rastlanmayan bir insan yoğunluğuna sahip ve bu hareketlilik gece geç saatlere kadar canlılığını koruyor.
EN ESKİSİ 1271 TARİHLİ
Meydana Batı yönünden girildiğinde 1271 yılında inşa edilen Çifte Minareli Medrese karşınıza çıkıyor ki, bu eşsiz bir Selçuklu eseri. Karşısında yine Selçuklu döneminde hastaların tedavi edildiği Şifaiye Medresesi bulunuyor. Fizik, kimya, astronomi öğretimi için inşa edilen Buruciye Medresesi ise Anadolu'nun en görkemli yapılarından biri. Bu bölgede Osmanlı'dan kalan Kale Camii ise maalesef Sivas'ta ecdattan günümüze intikal eden tek eser. Mustafa Kemal Atatürk'ün 108 boyunca konakladığı, milli mücadeleyi yönettiği Kongre Binası meydanı ikiye ayıran caddenin sol tarafında kalırken, tarihi jandarma ve alt katında kent müzesi bulunan valilik binası üç adım ötede ziyaretçilerini bekliyor.
MEDRESENİN ÖN CEPHESİ AYAKTA
Kitabesinde İlhanlılar Veziri Şemseddin Cüveyni tarafından yaptırıldığı yazan Çifte Minareli Medrese'nin inşa tarihi de 1271. Medrese, süslemeli taç kapısı, kırmızı tuğla ve çini örgülü iki minaresi ile dikkat çekiyor. Görenlerin hayran kaldığı Selçuklu medresesinin kapalı mekânı maalesef günümüze ulaşmamış, ancak temel kısmı görülüyor. Medresenin sadece doğu yönündeki minarelerin bulunduğu asıl cephe yüzeyi ayakta kalmış.
TIP EĞİTİMİ VERİLEN MEDRESE
Şifaiye Medresesi, Selçuklu döneminde sadece hastaların tedavi edildiği yer değil, aynı zamanda tıp tahsilinin de yapıldığı en önemli medreselerden biriymiş. Rehberimiz, Şifahane'nin günümüze ulaşabilen bölümünün, Anadolu'nun en büyük şifahanesi olduğunun altını özellikle çizdi. Yapı, 1217/18 yıllarında I. İzzeddin Keykavus tarafından inşa ettirilmiş. Görkemli taç kapıdan, revaklı avluya giriliyor. Taç kapıda güneş ve ay sembolleri, üstü tonozla örtülü, üç tarafı kapalı, bir tarafı açık ana alanda ise kadın ve erkek başı biçiminde rölyefler göze çarpıyor. 1220'de I. İzzetttin Keykâvus'un buraya gömülmesiyle birlikte güney tarafı türbeye dönüştürülmüş.
BURUCİYE MEDRESESİ
Sağlam kalmış muhteşem taç kapısıyla Buruciye Medresesi, Anadolu'nun hayranlık duyulan yapıları arasında. 1271 yılında Selçuklu Sultanı III. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde yapılan medrese, İran yakınlarındaki Burucerd'den gelme Muzaffer Burucerdî tarafından fizik, kimya, astronomi öğretimi yapılmak amacıyla yaptırılmış. Mimarı belli olmayan yapı, Anadolu'da simetrisi en düzgün medrese planına sahip. Açık avlulu Buruciye Medresesi, kesme taştan örülmüş ve iki katlı.
KALE CAMİİ 1580'DE İNŞA EDİLMİŞ
Kale Camii, kitabesine göre 1580 yılında 3. Murat zamanı vezirlerinden 'Sivas Beylerbeyi Vezir Mahmut Paşa' tarafından yaptırılmış. Sivas'taki Osmanlı dönemi camilerinin bir örneğidir ve günümüze ulaşan başka bir örneği yoktur. Kesme taşlar ve mermerlerle yapılan cami; tuğla minaresi, içindeki mermer mihrap ve minberleriyle görülmeye değer. İbadete açık olan caminin minberindeki kalem işi süslemeler dikkat çekici. Revaklarla çevrili avlusu ise insana huzur veriyor. Ancak caminin en büyük özelliği sadaka ve yitik taşının günümüze kadar gelebilmesidir.
CUMHURİYETİN TEMELİNİN ATILDIĞI KONGRE BİNASI
1892'de Sivas Valisi Memduh Paşa tarafından yaptırılan yapı, Osmanlı sivil mimarisinin en güzel örneklerinden biridir. Mustafa Kemal Atatürk bir müddet karargâh olarak kullandığı binanın toplantı salonunda, 4-12 Eylül 1919 tarihleri arasında Sivas Kongresi'nin görüşmeleri yapılmış. Tarihi Kongre Salonu ve Atatürk'e ait çalışma ve dinlenme odası, kongrenin yapıldığı günlerdeki hali günümüze kadar muhafaza edilmiş. Üst katta ayrıca; kongre öncesindeki olayların, Mustafa Kemal Atatürk'ün kongre hazırlığı ile ilgili bildirilerinin sergilendiği salon, telgraf odası, Sivas Kongresi ile ilgili tutanakların yer aldığı oda ve haberleri içeren belgeler ile İrade-i Milliye Gazetesi'nin basıldığı matbaa makinası ve bu gazeteye ait nüshaların sergilendiği salonlar bulunuyor. 1981 yılına kadar okul olarak kullanılan bina, 1990'da müze olarak ziyarete açılmış.
ŞEHRİN GEÇMİŞİNE IŞIK TUTAN MÜZE
Dönemin Sivas Valisi Halil Rıfat Paşa tarafından 1884 yılında inşa edilen ve uzun yıllar valilik olarak hizmet veren binanın bodrum ve giriş katı 2021 yılında yapılan düzenlemeyle müzeye çevrilmiş. Müzede, kentte bulunan tarihi binaların minyatürleri, geçmişte kullanılan eşyalar, yöresel ürünler, Nuri Demirağ, Aşık Veysel, Kadı Burhaneddin gibi bölgede iz bırakan kişilerin bal mumu heykelleri, geçmişten bugüne şehirde yaşanmış önemli olaylar ve yöresel meslekler yer alıyor.
GÖK MEDRESE'DE İSLAM HUKUKU DERSİ VERİLİYORDU
Selçuklu döneminde Sivas'a inşa edilen medreselerden bir diğeri de Gök Medrese. Kent Meydanı'na yürüme mesafesindeki Gök Medrese de Sivas'ta görülmesi gereken eşsiz yapılardan. Çifte minareli taç kapısı ve kapının üzerindeki süslemeler yapının en görkemli bölümü. Süslemelerde 9 tür hayvan başı, yıldız ve hayat ağacı motifleri kullanılmış. Duvarları yontma kalker taşından yapılan medresenin minareleri 25 metre uzunluğunda. Üzengi taşlarının üzerindeki süslemede koç, tilki, boğa, ördek, at, kuş, aslan, yılan ve fil olmak üzere dokuz adet hayvan başı var. Uzmanlar, bu figürlerin '12 Hayvanlı Türk Takvimi' ile bağlantılı olduğunu öne sürüyor. Rehberimizin anlattığına göre Selçuklu döneminde yapılan iki medrese var, biri çifte minareli medrese, diğeri Gök Medrese. 1200'lü yıllarda Selçuklular ile İlhanlılar arasında bir hâkimiyet mücadelesi var. Çifte Minareli Medrese İlhanlılar tarafından yapılırken, Gök Medrese bu yapıya nazire yapılırcasına Selçuklu tarafından inşa edilmiş. Selçuklular o dönem daha güçlü olduğundan Gök Medrese'deki işçilik daha görkemli. Bir külliye olarak da hizmet veren yapıda İslam hukuku eğitimi verilmiş. Yine yapıda öğrencilerin tüm ihtiyaçlarının karşılandığı bölümler bulunuyor. Osmanlı'da da açık tutulan medresede eğitim alan öğrenciler İstanbul'a giderek önemli kurumlarda hizmet vermiş.
DİVRİĞİ PİLAVINI DENEYİMLEYİN
Havası Sert, insanı mert Sivas'ın yemek kültürü de oldukça zengin. İç Anadolu bölgesinin kendine has mutfaklarından birine sahip olan Sivas'ın meşhur yemekleri arasında benim size önereceklerim, madımak ve peskütan çorbası, kesme aşı, mercimek badı, baviko, sirok, Sivas katmeri, Sivas ketesi, Divriği pilavı, patatesli mantı denilen hingel, Sivas usulü içli köfte ve pezik. Ayrıca Kalbura Bastı tatlısı ve şekerli sucuk ile de ağızınızı tatlandırmanızı öneririm. Sivas şehir merkezinde, ilçe ve köylerde bu yemekleri deneyebileceğiniz çok sayıda restoran ve lokanta bulunuyor
BU SOKAKTA SADECE KADINLAR İŞLETMECİ
Divriği'de çay içmek için mola verdiğimiz Huma Hatun Sokağı'nın herhalde Türkiye'de bir benzeri daha yoktur. Marmara Üniversitesi Tarih Profesörü ve Divriği sevdalısı Meral Avcı Delipınar'ın eli değmiş sokağa. Mengücek Vakfı'nın kadın kolları başkanlığını da yapan Delipınar, Sivas İl Özel İdaresi ile el ele verip restorasyon başlatmış. Prof. Delipınar'ın çabalarıyla yenilenen dükkânlarda sadece kadın esnaflar hizmet veriyor. 6 yıldır Divriği turizmine önemli bir katkı sağlayan sokakta toplamda 12 dükkân bulunuyor. 1950 sonlarında inşa edilen dükkânların sadece ikisinin açık olduğunu söyleyen esnaf kadınlar, ''Burası daha önce yıkık, harabe bir haldeydi. Sokağımızda Divriği pilavcısı, kuru gıda dükkânı, çayhane, aşevi, ekmek fırını, tatlıcı, kahvaltı salonu ve 3 hediyelik eşya dükkânımız var. Hayvansal gıda satan dükkânımız da bulunuyor. Herkesi Divriği'mize, Huma Hatun Sokağı'na bekliyoruz'' diyor.
DİVRİĞİ ULU CAMİ VE DARÜŞŞİFASI
Sivas'taki Selçuklu eserlerinin zirve noktası hiç şüphesiz Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası. Kent merkezinden Divriği araçla 1.5 saatlik mesafede. Divriği'de Ulu Camii İmam Hatibi ve Müezzini Nail Ayan tarafından karşılandık. Aynı zamanda eserin gönüllü mihmandarlığını Ayan'ın aktardığı bilgiye göre, Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası 1228 yılında Anadolu Selçuklular zamanında ona bağlı mütevazi bir beylik olan Mengücek Beyliği döneminde inşa edilmiş.
YAPI, UNESCO KÜLTÜR MİRASI
Nail Ayan şöyle devam ediyor: O dönemin Mengücek Şahı Süleyman Şah'ın oğlu Ahmet Şah cami kısmının yapılması emrini vermiş. Aynı tarihte Ahmet Şah'ın eşi Melek Şah tarafından doğu kısmına darüşşifa yapılması emri veriliyor. Bu eser bu haliyle dünyada benzersizdir. Cami olarak bilinir ama bitişik kısmı şifahane inşa edilmiştir. Bitişik nizamda yapılan tek eserdir. Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası 1985 yılında Unesco tarafından Dünya Kültür Miras'ına dahil edilmiş Türkiye'deki anıtsal tek eserdir. İstanbul o dönem tarihi yarım ada olarak alınırken, Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası anıtsal eser olarak alınan ilk eserdir. Bu yönüyle de tektir. Eserin iki ana özelliği bulunmaktadır. Bu eserin Baş Mimarı Muğis oğlu Ahlatlı Hürrem Şah'tır. Bu baş mimarın dünyada bir eseri daha bulunmamaktadır. Eserin her neresine bakarsanız bakın uzaktan bakıldığında simetri oluşudur. Fakat detaya indiğinizde göreceli asimetri hakimdir. Motiflere baktığınızda aynı gibi durur ancak detaya inildiğinde farklılıklar görmek mümkündür.
ALLAH'IN TEKLİĞİNE VURGU VAR
Ayrıca eserin tamamında binlerce motif vardır. Ancak hiçbir motif, hiçbir şekil bir yerde bir daha kendini tekrar etmez. Baş mimar Allah'ın tekliğine vurgu adına hiçbir şekli ya da motifi bir daha kullanmamış. Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası'nın 4 kapısı vardır. Bunlar Batı kapı, Cennet Kapı, Şah Kapısıdır. Kapıların 3'ü cami kısmına aitken, bir tanesi Şifahane Taç Kapı'dır. Anadolu Selçuklularda böyle ihtişamlı kapılara taç kapı denilmektedir.
DANTEL GİBİ İŞLENEN KAPI
Bu kapının, Çarşı Kapı, Çıkış Kapısı, Gölgeli Kapı gibi isimlerinin yansıra, son zamanlarda yaygın olarak kullanılan ismi 'Tekstil Kapı'dır. İnce taş işlemeciliğinin zirveye ulaştığı kapı, bir kilimi ya da seccadeyi anımsattığı ve yüksek oranda dantel örneklerini sergilediği için Tekstil Kapı ismini almıştır.
TÜM MOTİFLER CENNETİ TASVİR EDER
Bu eserde her kapı ayrı bir güzelliğe sahip olmakla birlikte en görkemli ve ihtişamlı kapı Tekstil Kapı'dır. Kapı, kaleye baktığı için Kale Kapı, kuzeye baktığı için Kuzey Kapı, cemaatin giriş kapısı olarak kullanıldığı için Cümle Kapısı gibi isimlerle anılmakla birlikte en yaygın bilinen ve kullanılan ismi Cennet Kapı'dır. Bu kapıya Cennet Kapı adının verilmesi, üzerindeki tüm motiflerin cenneti tasvir etmesi sebebiyledir.
ŞAH KAPISI İNSAN BOYUNDAN KÜÇÜK
Caminin doğu kısmında yer alan bu kapı klasik Selçuklu üslubuyla yapılmış mütevazı bir görünüme sahiptir. Cami içinde şu an sadece iskeleti kalmış bölüme açılan, şahın ibadet için camiye girişte kullandığı kapıdır. Osmanlı'daki "hünkâr kapısı" olarak tabir edilen kapılarla aynı fonksiyonu görmektedir. Kapının insan boyundan küçük yapılmasının amacı, insanda tevazu ve kulluk bilincini ortaya çıkarmak ve Şah'ın yalnız Allah'ın huzurunda eğileceğini vurgulamak içindir.
BEŞGEN SELÇUKLU'YU SİMGELİYOR
Görkemli bir yapıya sahip olan Darüşşifanın giriş kapısı "Taç Kapı" olarak adlandırılmıştır. Kapının iç alınlık kısmında Selçukluyu simgeleyen beşgen ve sekizgen yıldız motifleri kullanılmıştır. Kapı üzerinde yer alan yıldız ve hilaller Türk Bayrağı'ndaki hilal ve yıldızın bire bir aynısıdır.
DARÜŞŞİFALARIN EN ESKİSİ
Bugünkü hastanelerin görevini yapan yapılar için geçmişte şifahane, Bimarhane, darüşşifa gibi isimler kullanılmaktaydı. Divriği Şifahanesi Anadolu'daki darüşşifaların günümüze ulaşan en eski ve en önemlilerinden biri. Şifahane, Osmanlı döneminde aynı zamanda pozitif ve dini ilimlerin verildiği bir medrese olarak da kullanılmış.
HASTA ODASI BULUNUYOR
Genel bir hastane formunda planlanan şifahanenin iç mekânı, ruh ve sinir hastalarının tedavi edilmesinde kullanılmış. İçerde sağlı sollu hasta odaları, küçük alanlar ve ana giriş kapısının tam karşısında büyük alan bulunuyor. Baş mimar, büyük alanda yapmış olduğu yelpaze motifleri ve tonoz işlemeleriyle bir akustik yakalamayı başarmış.
ŞAH AİLESİNİN KABİRLERİ BURADA
Büyük alanın solundaki odada Ahmet Şah, eşi Turan Melek ve ailesinin kabirleri yer alıyor. Türbe kapısının üzerinde tasavvufi sembollerle yüklü bir motif dikkat çekiyor.
MİNBER CAMİ İLE YAŞIT
Dünyanın en uzun ömürlü ağacı olan abanoz ağacından yapılan minber, cami ile yaşıt. Orijinalliğini koruyan minber bugün bile ibadetlerde kullanılıyor. Minber aynı zamanda Anadolu Selçuklu Devleti zamanında yapılmış minberler arasında kündekâri tekniğinin kullanıldığı şaheserlerdendir. Minberi yapan usta, minberin birleşim noktalarında tahta çivi, mukavemetini artırmak istediği noktalarda ise demir çivi kullanmış ve bu çivilerin başlarını da motiflendirerek gizlemiştir.
İÇERİDE SADELİK VAR
Öte yandan caminin iç mekânı, kapılara nazaran sadelik içermektedir. İbadet eden insanların dikkatinin dağılmaması ve ibadetteki huşu ve huzurun bozulmaması için sadeliğin tercih edildiğinden söz etmek mümkün.