Şeyhî'yi Şeyhî yapan Hüsrev ü Şirin'dir

Neredeyse başlı başına bir metin meydana getirmek kadar zor olan bu diliçi çeviri Hüsrev ve Şirin'in bir ömrü aşan aşk hikayesini günümüz Türkçesine taşıyor.

Edebiyatımızda Leylâ ve Mecnun, Hüsn ü Aşk mesnevileriyle birlikte en sevilen aşk hikâyelerinden birini anlatan Hüsrev ü Şîrîn, Ozan Yılmaz’ın diliçi çevirisiyle Kapı Yayınları’nın Klasikler serisinden yayımlandı.

İran hükümdarı Hürmüz’ün oğlu Hüsrev ile Ermen melikesi Mehin Banu’nun yeğeni Şîrîn’in birbirlerini hiç görmeden aşklarını ve kavuşmayla ayrılık üzerine inişli çıkışlı serüvenlerini anlatan Hüsrev ü Şîrîn, Doğu Edebiyatı’nın en ünlü romantik mesnevilerinden biri olmadan önce ilk kez İran Edebiyatında, Şehnâme’nin içinde küçük bir hikâye olarak karşımıza çıkar. Genceli Nizâmî Hüsrev ü Şîrîn’i müstakil bir eser haline getirdikten sonra hem İran hem Türk Edebiyatı’nda nazire, tercüme olmak üzere birçok versiyonu kaleme alınmış, Türkçe yazılmış Hüsrev ü Şîrîn’lerin en fazla rağbet edileni ise Şeyhî’nin eseri olmuştur. II. Murad’a ithaf etmek üzere başladığı eserini son bölümünü yazmayaya ömrü yetmeyen Şeyhî’nin Hüsrev ü Şîrîn’ini yeğeni Cemâlî ve şair Rûmî tamamlayarak padişaha sunmuştur. Bundan önce ve sonra yazılmış aynı konudaki mesneviler arasında onun Hüsrev ü Şîrîn’i o denli beğenilmiştir ki Şeyhî’nin adı mazmunlaşarak Klasik Türk şiirinde en çok anılan şairler arasına girmiş, şairler mesnevideki kabiliyetlerini Şeyhî ile yarıştırmışlardır. Eserin tam metnini yeni harflerle yayımlayan Faruk Kadri Timurtaş’ın dikkatlerinden sonra edebiyatımızdaki yeri daha iyi anlaşılan bu mesneviyi birçok farklı yönüyle ele alan incelemeler kaleme alınmış olsa da daha önce günümüz Türkçesiyle nesre çevirisi yapılmamıştı. Ozan Yılmaz’ın çalışması ile bu eksiklik giderilmiş oldu. Yılmaz’ın, esere sadık kalarak anlamdan ve şairin söz sanatlarından ödün vermeden ortaya koyduğu bu titiz diliçi çeviri, hem Hüsrev ü Şîrîn’i ilk kez okuyacakların hem de bu alanda araştırma yapanların yararlanabileceği bir metin. Mesnevi nazım biçiminin monotonluğunu kırmak, hikâyeyi canlandırmak için yeri geldikçe kahramanların dilinden gazellere yer verilir. Böylece kahramanların içinden geçenler dolaysız olarak aktarılmış, okur ile bağları güçlendirilmiş olur. Neredeyse başlı başına bir metin meydana getirmek kadar zor, hatta eser sahibinin sanatına, niyetlerine, tercihlerine sadık kalmak yönüyle ayrı bir zorluğu olan bu diliçi çeviri, Türkçenin asırlar önce kaleme alınmış bir klasiğini bugüne, Hüsrev ile Şîrîn’in bir ömrü ve uzun mesafeleri aşan aşk hikâyesini, bu aşk etrafında şekillenen efsaneleri, taht mücadelesini günümüz Türkçesine taşıyor.