Selam sana Macbeth, iktidar hırsı ve paranoya!

Derya Canan Güzel
derya.guzel@turkmedya.com.tr

Shakespeare oyununu filme uyarlamak herkesin harcı değildir. Dilinin yapısından ve kâfiyeli, şiirsel anlatımından dolayı kelimelerin ardındaki anlamı anlaşılır bir biçimde vermenin oldukça zor bir iş olduğunu söylemek gerek. Avustralyalı yönetmen Justin Kurzel’in, Shakespeare’in ölümsüz eseri ‘Macbeth’i sinemaya uyarlarken bu meşakkatli görevin altından büyük bir başarıyla kalktığını söyleyebiliriz. 

Hikâye, kralın emrinde onurlu bir savaşçı olan Macbeth’in silah arkadaşı komutan Banquo ile birlikte bir askeri seferden dönerken kendisine cadılar tarafından fısıldanan kehanetlerle etkisi altına girdiği iktidar hırsının yıkıcı sonuçlarını ele alıyor. Hemen savaş sonrası Cawdor beyliği ile taçlandırılacağı kehanetinin çıkmasının ardından kendisinin İskoçya kralı olacağı, Banquo’nun da krallığın soyunu devam ettireceği kehanetlerine inancı daha da güçlenen Macbeth, eşinin de cesaretlendirmesiyle Kral Duncan’ı öldürerek tahta geçer. Etkisini ve geçerliliğini hâlâ koruyan ‘Macbeth’, şartların getirdiklerinden ziyade bilinçli seçimlerin sonuçları üzerinde durur. Bu eşsiz eser, güce düşkünlüğün ve doymak bilmeyen iktidar hırsının kişiyi neye dönüştürebileceği ve bir kere bu çember kırıldığında artık atılan adımların da kendiliğinden geliştiğini söyler bize. Bu anlamda Macbeth, yozlaşmanın, güce yenik düşmenin ve duygu değişimlerinin en feveranlı şekilde kendini gösterdiği karakterdir. 

 Başrollerinde Michael Fassbender, Marion Cotillard, David Thewlis ve Paddy Considine’i izlediğimiz yapım, dilinin ağırlığından dolayı içinde kaybolmaktan korkabileceğimiz zor bir metni, anlaşılır bir uyarlamasıyla görsel ve şiirsel bir şölen haline getiriyor. Kızıl ve turuncu tonlarının ağırlıklı kullanıldığı film, tablo gibi her bir karesiyle büyülerken Fassbender’den paranoya ve öfke patlamalarıyla yoğrulmuş hayranlık uyandıran bir Macbeth performansı izliyoruz. ‘Utanç’, ‘12 Yıllık Esaret’ ve ‘Tehlikeli İlişki’ filmlerindeki oyunculuğuyla dikkatimizi çeken Fassbender, ‘Macbeth’ ile birlikte bir bakıma artık farklı bir lige de yükselmiş oluyor ve adeta bu rol için doğmuşçasına bir performans sergiliyor. Cotillard’ın Fransız aksanına takılmazsanız, hiçbir kelimeye gerek duymadan aktardığı hislere hayran kalabilirsiniz. ‘Tyrannosaur’ filminin pek sevdiğimiz yönetmeni, en son ‘Pride’ filminde de izlediğimiz Paddy Considine’i de oyuncu kadrosunda görmekten mutluktan duyduğumuz film, iniş çıkışları, bir an bile tempoyu düşürmeyen ama bir o kadar da sakin ilerleyen duygu geçişleriyle kan akışını hızlandırıyor. 
Zihinlerde yer eden müziklerinin yanı sıra “Selam sana Macbeth” haykırışlarıyla akıllarda uzun süre yer edecek gibi gözüken ‘Macbeth’ gerçekten de yılın en iyi filmlerinden biri. Michael Fassbender’e de bir Oscar heykelciği getirirse hiç şaşırmayız.