'Sekülerleşmenin Hristiyan Kökleri' kitabının yazarı M. Taceddin Kutay: Müslüman seküler olamaz

“Hem Müslüman hem seküler, yahut seküler Müslüman olamazsınız. Şu ise mümkündür: Bir Müslüman olarak dini referanslar ile izah edemediğiniz meseleleri seküler izahlar ile anlamlandırabilirsiniz. Bu sizi seküler kılmaz. Ancak bir öz tanım ile hem sekülerim hem Müslümanım derseniz bir paradoks husule gelir. Bu bir karakter sorununa dönüşür.”

HALE KAPLAN

Star Açık Görüş ve Akşam Gazetesi yazarı, ekranların entelektüel, sempatik yorumcusu Dr. M. Taceddin Kutay, İz Yayıncılık etiketiyle yayınlanan kitabı ‘Sekülerleşmenin Hıristiyan Kökleri’nde sekülerleşme fitilinin ateşlendiği dönüşümü anlatıyor. Hıristiyanlığın Katolik yorumunun bu süreçteki en etkili aktör olduğunu söyleyen Kutay, sekülerleşmenin her din için apayrı süreçler olarak algılanması gerektiğinin altını çiziyor. Çünkü Avrupalının Kilise içinde yürüttüğü bir dönüşüm hareketini, kurumsal olmayan bir dine modellemek büyük hata. Bu, Türkiye’de sürdürülen sekülerleşme tartışmalarının da en sorunlu yanı. Yazara göre tam da bu sebeple Türkiye, temel yarılmasını ekonomik ve sınıfsal değil, sekülerleşme temelli yaşıyor.

Sekülerleşme nedir diye sorarak başlayalım. Peşinen ezberlerimizden sıyrılalım...

Aslında bilindik ve tek bir tanımı var sekülerleşmenin. Dünyevileşme demek sekülerleşme. Bulunduğunuz ana yönelik yargılarınızı, ileriye ve geriye doğru bakışınızı dünyevi referanslar üzerine bina etmeniz durumudur. Dini referanslarınızı kısmen yahut külliyen bir yana bırakırsanız, kısmen yahut külliyen sekülerleşmiş olursunuz.

DÖNÜŞMÜŞ DİNİ KALIPLAR

Sekülerleşmenin din perspektifini ele alışınız çalışmanızın orijinal tarafı. Oysa din edilgendir bu süreçte gibi bir algımız var bizim.

Oysa bütün seküler kabul ettiklerimiz, dönüşmüş dini kalıplar ve dindarlık formlarıdır. Bunun en tipik misali Fransız İhtilali sonrası yaşananlardır. Türk modernleşmesi de benzer bir tablo olarak çıktı karşımıza.

Din-dünya ikileminde ibrenin neresinde başlar sekülerlik? Müslüman için sekülerlik söz konusu mu, mümkün mü?

Henüz ilk basamakta tabii ki. Bir referans kabulü yahut reddi meselesidir. Din ile devletin ayrılması meselesinin çok ötesinde bir şeydir seküler olmak. İnsana ve eşyaya, aynı zamanda bu ikisinin hakikatine yönelik bir yaklaşımdır bu. Hal böyle olunca hem Müslüman hem seküler, yahut seküler Müslüman olamazsınız. Şu ise mümkündür: Bir Müslüman olarak dini referanslar ile izah edemediğiniz meseleleri seküler izahlar ile anlamlandırabilirsiniz. Bu sizi seküler kılmaz. Ancak bir öz tanım ile hem sekülerim hem Müslümanın derseniz bir paradoks husule gelir. Bu bir karakter sorununa dönüşür. Namümkünden mümkün var etmek namümkündür.

DEMOKRATİK OLMANIN GEREĞİ DEĞİL

Modernleşme ve demokratikleşme ile nasıl bir ilişki içinde sekülerleşme?

Bu konuda yaygın bir klişe var. Seküler olmak demokratik olmanın ve modern olmanın gereğidir şeklinde. Olmadığını mevcut tatbikatlardan görüyoruz. Ancak gerçek olan şudur, modernite bizlere farklı bir dindarlık tipini dayatıyor; biz ise bu dayatmaya karşı durmakta zorlanıyoruz.

DİN SÜREÇTE PASİF BİR AKTÖR MÜ?

Din sekülerleşme sürecinde nasıl bir rol oynadı?

Sekülerleşmenin Avrupa orjinli bir dönüşüm olduğu gerçeğini kabul etmeliyiz. Skolastik sonrası Avrupalının, Tanrı ve din algısında temel kırılmalar yaşandı. Bu kırılmalar sonrası sekülerleşme sürecine girildi. Yani din sekülerleşmeden etkilenen pasif bir aktör olmanın çok ötesinde, sekülerleşme fitilinin ateşleyicisi aktif bir faktör olarak süreçte bizzat yer aldı. “Birden bire bir seküler akıl ortaya çıktı ve dini sahadan sürdü” şeklinde bir kabulün doğru bir yaklaşım olmadığını anlatmaya çalıştım kitapta.

TÜRKİYE’DEKİ YARILMANIN TEMEL NEDENİ

Sekülerleşme süreci her din için apayrı bir süreç olarak algılanmalı ama öyle olmuyor. Türkiye’de sürdürülen sekülerleşme tartışmalarında en ciddi hatalar neler?

Bu bizi en fazla alakadar eden sorudur. Kaba bir “din” tanımından yola çıkarak, her dine aynı şeymiş gibi davranmamız, farklı kurumların değişik tecrübelerinden aynı sonuçların çıktığı ve çıkacağı yanılgısına sevk ediyor pek çoklarını. Dolayısıyla Türk modernleşmesinin en temel karın ağrısına geliyoruz.

YANLIŞ MODELLEME

Avrupalının Kilise içinde yürüttüğü bir dönüşüm hareketini, kurumsal olmayan bir dinin dindarlığına birebir modellemeye kalkarsanız, terazi sıkleti çekmez oluyor. Bu sebeple Türkiye, temel yarılmasını ekonomik ve sınıfsal değil, sekülerleşme temelli yaşıyor. Öyle görülüyor ki mevcut yarılma bu şekilde varlığını koruyacak.