Sektördeki oyuncu seçimlerini değerlendiren Hudutsuz Sevda dizisinin Ferhat'ı Aybars Düzey: ''Başrol olabilmek kısmet işi”

Al Sancak, Kuruluş Osman, Muhteşem Yüzyıl Kösem ve daha birçok yapımda izlediğimiz Aybars Düzey bugünlerde Hudutsuz Sevda dizisinde Ferhat karakterine hayat veriyor. Aksam.com.tr için sorularımızı yanıtlayan Düzey ile oyunculuktan sektöre ve hobilerine kadar birçok konuyu konuştuk. Sektördeki başrol seçimleri hakkında da yorumda bulunan Düzey, “Bu işlere benim bakış açım; kısmet… ‘Beni başrol yapmadılar' dersem ve hesabı başkasına kesersem boşuna yaşadım demektir. Benim rızkım neredeyse, bana ne sunuluyorsa ben oradayım” şeklinde konuşuyor.

AKSAM.COM.TR

MERVE YILMAZ ORUÇ

Muhteşem Yüzyıl Kösem, Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz, Al Sancak ve Kuruluş Osman dizilerinden tanıdığımız ve bugünlerde Hudutsuz Sevda'da da Ferhat karakterine hayat veren Aybars Düzey ile aksam.com.tr için bir araya geldik. Oyunculuk serüvenine dair sorularımızı yanıtlayan Düzey ile son üç yıldır ilgilendiği Tai-Chi adlı savunma sanatı hakkında da konuştuk. Tai-Chi ile oyunculuğun birbirini beslediğini söyleyen Düzey, bu sürecin kendini manevi olarak da etkilediğini anlattı. Fotoğraf ve video çekmeyi de sevdiğini dile getiren başarılı oyuncu, sektördeki tekelleşme konusunda da samimi cevaplar verdi.

RIZKIM NEREDEYSE BEN ORADAYIM

Gündemden bir konu ile başlayalım sohbetimize. Tipoloji olarak bir başrol oyuncusunda aranan özellikler sizde var. Birçok dizide yer almış, oyuncu olarak kendinizi kanıtlamışsınız. Ama sizi hiç başrolde izlemedik. Bunun nedeni tekelleşmenin yol açtığı ayrımcılık mı? Yoksa takipçi sayısı ile başrol seçiliyor tartışması mı?

Bu işlere benim bakış açım; kısmet... Hayatta karşımıza çıkan, yaşadığımız her şey nasip işidir. Bugüne kadar olmayışı bundan sonra olmayacak anlamına gelmez. Ya da yine olmayabilir. Bugüne kadar başrol olamamamın hesabını başkasına kesersem ben boşuna yaşadım demektir. Çünkü bu hayatta ne yaşadıysam hepsi benden kaynaklıdır. Başkasından değil... "Beni başrol yapmadılar" demek doğru değil. Benim rızkım neredeyse, bana ne sunuluyorsa ben oradayım. Elbette belli bir kariyer yönetimim var ama bazen seçmek durumunda olmuyorsun. Hayatla mücadeleye girdiğimde vakit kaybediyorum. Elbette ben de zamanında "Niye beni başrol yapmıyorlar?" dedim. Ama bunun kimseye faydası olmadı. Ben ne zaman başıma gelenlerin sorumluluğunu almaya başladım o zaman işler değişti. Bundan sonra başrol olur muyum? Allah bilir.

Demek istediğinizi anlıyorum ama dışarıdan bakan bir göz olarak sektörde bir sorun yok mu?

Yaşamadığım ve tecrübe etmediğim bir şey hakkında konuşursam bu dedikodu olur. Ben bilmediğim bir konuda yorum yapmak istemiyorum.

YİĞİT ÖZŞENER'İ İZLERKEN OYUNCU OLMAYA KARAR VERDİM

Son on yıldır sektördesiniz. Oyuncu olmaya ne zaman karar verdiniz?

Küçükken TV'de gördüğümüz oyuncuları taklit ederdik, kuzenimle. İçimde vardı ama üniversite döneminde de konservatuvar düşünmedim, yönlendiren de olmadı. Sonra Radyo, Sinema, TV yazmaya karar verdim. İzmir'de okudum. Mezun olunca askerlik ardından da ses asistanı olarak setlere başladım. Sinop'ta çekilen "Esir Şehrin Gözyaşları" filminde çalışıyordum. Yiğit Özşener başroldü hep onu izlerdim. Hâli, tavrı nasıl diye... Onu izlerken oyuncu olmaya karar verdim. Senin yolun burası değil orası diye düşündüm. Sonra figüranlık yapmaya başladım. Öyle tanıdığım falan yoktu. Günlük dizide oynadım. Birçok ünlü ismin arkasından yürüdüm. Sonra diyaloglu roller, özel tip roller derken giderek daha iyi roller kapmaya başladım. Craft Tiyatro'da oyunculuk eğitimi aldım. "Benim Adım Gültepe" ilk dizim oldu.

HER ZAMAN SEVDİĞİM ROLLERDE YER ALIYORUM DİYEMEM

Bugüne kadar farklı tarzda yapımlarda yer almışsın. Rol seçimlerinde neye dikkat edersin?

İş ayırt etmem. İçinde bulunmaktan huzur duyacağım bir ortam isterim. Elbette rolü seçmek oyuncunun hakkı. Ama bazen öyle bir an geliyor ki şımarıklık yapmak oluyor gibi geliyor rol seçmek. Tabii ki rolü reddetme hakkım var ama bir yandan da bir ailem var. Bundan dolayı rol seçerken kriterlerim olmasına rağmen her zaman sevdiğim rollerde yer alıyorum diyemem. Gelen rollerin kariyerime etkisini menajerimle konuşuyoruz ve karar veriyoruz. Şu an "Hudutsuz Sevda" dizisinde oynuyorum. Bu da hayatın beni getirdiği bir iş oldu.

DELİ İBRAHİM KARAKTERİ OYUNCULUĞUM İÇİN MİLATTI

Dönem dizilerinde de izledik sizi. Nasıl bir tecrübe idi?

Muhteşem Yüzyıl Kösem'de şehzade rolündeydim. Tarihte Deli İbrahim diye geçen bir şehzade idi. Sinirleri bozuk, abisi tarafından sürekli öldürülme korkusu ile yaşayan biriydi. Büyük paranoyaları vardı. Bu rol kariyerim açısından benim o güne kadar canlandırdığım en önemli karakterdi. Oyunculuk anlamında milat diyebileceğim bir andı. Çok güzel bir kadro vardı. Oyunculuk enstrümanımı sonuna kadar kullandım. Şehzade İbrahim'in paranoyasının ortaya çıktığı sanrılı süreçlerini oynadım. Abisi gözü önünde öldürülüyordu. O an da önce ağlıyor sonra kahkaha krizine giriyordu. O an oynama hali en üst düzeydeydi. Yine dönem dizilerinden Kuruluş Osman'da yer aldım. Orada da çok şey öğrendim. Kuruluş Osman sektörün komando birliği bence. Zor bir iş ve yapanlara saygım sonsuz. Bana güçlü durmayı öğretti çünkü yüksek konsantrasyon gerektiren, dış sahneleri fazla, at üzerinde yoğun çekimlerin yapıldığı ve dövüş sahneleri olan bir işti. Burada yarım sezon bir Bizans prensine hayat verdim. Dönem işleri daha hareketli oluyor ama her rol aynı olmuyor tabii, mesela şu anda daha çok durarak oynuyorum. Çünkü bu dizinin dili böyle ve bunun da kattığı apayrı bir tecrübe var gerçekten. Her yönetmenin ve senaristin bir dili var sonuçta.

YÜZBAŞI SELİM ROLÜNÜN TADI DAMAĞIMDA KALDI

Alsancak dizisindeki Yüzbaşı Selim rolünüz de çok sevildi. Bugün hâlâ hayranlarınız buradaki işten bahsediyor.

Bizim insanımız onurlu askerleri çok sever. Biz de orada bir pençe timine hayat veriyorduk. Selim de denizcilikten özel kuvvete gelen bir askerdi. Bir de badim vardı. O da karacı Cengiz idi. Onların atışmasını çok seviyordu insanlar. Bir de Selim'in aşk hikâyesi vardı. O da ilgi çekiyordu. Aslında burada hayatlarını, canlarını bir gaye için vatan için yok sayan insanların hikâyesini izliyordu, seyirci. Bizim diziden önce de Söz, Savaşçı gibi yapımlar vardı. Gerçekte bu işi yapan yani askerlerimizi bilmiyoruz, tanımıyoruz... Oysa o askerlerin de bir hayatı var. Bizim dizilerde bunları görmek insanların hoşuna gidiyordu. Bu yüzden de Selim sevildi. Nasıl İbrahim karakterinin ben de ayrı bir yeri var, Selim karakteri de öyle... Tadı damağımda kalan işlerden biri oldu. Bir tarafı ile âşık bir adam bir yandan da asker... Bunların aynı bünyede bulunması, bu duyguları yaşatmak oyunculuk anlamında sonsuz yaratıcı bir alan sunuyordu.

MESLEKİ OLARAK KENDİMİ GELİŞTİRMEK İÇİN İZLERİM

Hudutsuz Sevda nasıl gidiyor?

"Hudutsuz Sevda" keyifli gidiyor. İkinci sezonunda dâhil oldum. Set ve çalışma ekibinden dolayı kendimi şanslı hissediyorum. Kadroda önceden tanıdığım isimler de vardı. Yeni tanıştıklarımla da güzel bir bağ kurduk. Yetiştirmek zorunda kaldığımız zamanlarda bile işimizi keyifle yapmaya çalışıyoruz. Bu çok kıymetli...

Kendinizi izlemeyi sever misiniz?

Bazı zamanlarda oynadığım dizileri izlerim. Hikâyenin akışına da hâkim olmak için bakmak gerekiyor. Bazen de sahnelere bakıyorum, mesleki olarak kendimi geliştirmek için. Kimsenin fark edemeyeceği bir şeyi ben kendimi izlerken fark edebilirim. Bu da benim oyunculuk alanımı, yaratıcılığımı artırmama yardımcı oluyor. Tabii sürekli kendimi izlemiyorum eğer izlersen bu sefer kendine yabancılaşıyorsun bence.

ALPEREN DUYMAZ İLE KARŞILIKLI OYNAMAK İSTERİM

Karşılıklı rol olmak istediğiniz bir oyuncu var mı?

Benim için önemli olan isim değil aslında ben gönlünü ortaya koyan her isim ile oynamak isterim. Samimi olmalı bence... Dünyanın en iyi oyuncusu olarak lanse edilen bir isim bile olsa, "Hadi işimizi yapıp gidelim" kafasında biri ise onunla oynamak istemem. Kalbini ortaya koymalı. Mesela Ercan Kesal'da çok samimi bir amatörlük var bence. Amatör derken işini iyi yapmıyor anlamında değil tabii ki, asla yanlış anlaşılmasın. Çok doğal, çok samimi gibi anlamında... Yine gençlerden Alperen Duymaz, o da çok samimi oynuyor bence. Onunla da karşılıklı oynamak isterim.

Sinema ya da tiyatro ile ilgili projeler var mı yakın zamanda?

İkisini de çok istiyorum. Daha önce sinemada işlerim oldu. Ama tiyatroda deneyimlemek istiyorum. Tiyatro ve sinemanın dinamikleri farklı. Tiyatro benim eksik hissettiğim bir yer. Bu anlamda bir eğitimim yok ama çok istekliyim. Çünkü tiyatroda role girdiğin anda bir akışın içinde oluyorsun. Bu bence tırnak içinde oyuncunun "ibadeti" gibi bir şey. İnsanın en ruhani haliyle temas etmesi gibi. Bir de sen oynarken aynı anda izleyici seni izliyor. Hem Aybars olarak oradasın hem karakter olarak. Bu çok büyüleyici. O yüzden hakkını verebileceğim bir sahnede olmak isterim.

MANEVİ VE BEDENSEL ŞİFALANMANIN OLDUĞU BİR KÜLTÜR

Sizin çok güzel ve farklı bir ilgi alanınız da var. Tai-Chi yapıyorsunuz. Nedir bu Tai-Chi?

Tai-Chi, Çin'in Wudang bölgesinden çıkan bir savaş sanatı. Tai-Chi'nin kökeni Uygur Türklerine kadar gidiyormuş. Bir nevi insanların şifalanma ritüeli, bizim namazımız gibi. Namaz da bir bakıma şifalanma hareketidir ya bedenen ve ruhen. Tai-Chi ya da Chi Gong dediğimiz sistem de hem manevi hem de bedensel şifalanmanın olduğu bir kültür. Bir yandan kendini savunmayı öğreten, dövüş sanatı. Sanat diyorum çünkü; insan bunu yapmaya başladıktan bir süre sonra yaratıcı bir şeyler açığa çıkıyor. Ve herkesin yaptığı Tai-Chi başka oluyor. İşin içinde tiyatral bir taraf da var. Biraz karmaşık görülebilir ama tamamen bir sabır ve tekâmül yolculuğu olarak da düşünebilirsiniz bunu. İnsanın kendi potansiyelini ortaya çıkaran bir alan. Henüz çok popüler değil. Sadece dövüş savaş sanatları ile ilgilenenler bilir. Ancak talep var. İnsanlar bunda farklı bir şey olduğunu hissediyor.

Peki sizin yolunuz nasıl kesişti?

İki buçuk yıldır Tai-Chi ile uğraşıyorum. Ve bu hayat boyu devam edecek bir yolculuk. İçten içe dövüş sporları ile ilgili bir şeyler yapmak istiyordum. Ama harekete geçmemiştim. Bruce Lee ilgimi çeken bir oyuncu idi. Onun söylemleri ve yaptıklarını araştırdım. Jeet Kune Do adında bir savunma sanatı ile uğraştığını öğrendim. Onun ne olduğunu öğrenmeye çalışırken de karşıma Adnan Erzen çıktı. Jeet Kune Do için çalışmalara başladığım spor salonunda da Tai-Chi yapan birini gördüm. Pandemi döneminde araştırmaya başladım. İnsanlar elleriyle, ayaklarıyla sihirli bir şey yapıyordu sanki. Ben dövüşmek istiyordum ama bir yandan da böyle ruhani ve maneviyatı olan bir şey istiyordum. Tai-Chi tam böyle bir şeydi. İşin içinde dövüş sanatı, savunma sanatı, manevi bir dönüşüm ve ruhani bir taraf var. Youtube'dan yapmaya çalıştım ama olmadı. İzmir'de bir workshop'a katıldım. Daha sonra İstanbul'da Esat Ataç ile çalışmaya başladım. Geçtiğimiz yaz hocamızın hocası İsmet Himmet ile Çin'e gittik. Wudang bölgesinde bir ay kaldık. Sabahtan akşama çalışmalar yaptık, farklı keşifler yaşadık.

AMAÇ KENDİ NEFSİNİ EHLİLEŞTİRMEKTİR

Oyunculuğunuzu nasıl etkiledi bu süreç?

Bizim yaptığımız Tai-Chi stilinin temelinde 5 hayvan var. Kaplumbağa, turna, yılan, kaplan, ejderha... Bu beş hayvan üzerinde ilerliyor işin tiyatral kısmı. Hayvanlar üzerinden eğitim veren oyunculuk sistemleri de var. Bunu keşfettiğimde oyunculuk açısından bana yaratıcı bir alan açtı. Kaplumbağa, bilgeliği temsil ediyor. Negatif tarafı da korku mesela. Kaplumbağa yavaştır, bilge insanlar da aceleci değildir, sakin kalır. Diyelim ki ben bilge bir karakteri canlandıracağım, o zaman bu stili kullanabilirim. Tai-Chi bana bu imkânı sunuyor. Mesela deli bir karaktere hayat vereceğim, ejderha çalışırım. Cesur ve vahşi bir karakter olacaksa kaplan çalışırım. Asalet timsali bir karakter ise turna çalışırım. Sinsi bir rol ise yılan... Bu anlamda bana güzel bir kapı açtı.

Hayatınızda ne değişti peki? Oyunculuk anlamında size güzel katkıları olmuş anladığım kadarıyla.

Değişimden ziyade bir farkındalık yarattı. Ben kendimde olanı fark etmeye başladım. Mücadele ettiğim, içimde ehlileştirmeye çalıştığım bir takım olumsuz, gölge taraflarım var. Ve bu yolculuğa çıkarken bu ister Tai-Chi olsun ister tasavvuftaki seyr-i süluk olsun amaç kendi nefsini ehlileştirmektir. Onu yok etmeye çalışmaz, burada kilit nokta bu. Bu yolculukta yapılan şey o gölge yanlarımızı, Tai-Chi de buna ejderha deniliyor, ehlileştirmeye çalışıyoruz. Bu anlamda ben de kendi gölge yanlarımı çok daha hızlı şekilde görmeye başladım.

ANADOLU İRFANINDAN OKUMALAR YAPARIM

Bu işin manevi kısmının sizde çok yoğun olduğunu görüyorum. Özlü sözlerde paylaşıyorsunuz sosyal medya hesaplarınızdan. Peki bizim Anadolu irfanından okumalar yapar mısınız?

Sözler kısmı bir zevk. Öyle bir zevk ki insan buna düştüğünde paylaşmak istiyor. Bizim tasavvuftaki şairlerimize bakınca bunlardan hiçbiri ün ya da şöhret için yazamamış o sözleri. Gönüllerine bir şey geldi, başkaları da bundan nasiplensin diye dile getirdiler. Nasıl Yunus Emre'nin gönlüne gelen ağzından döküldü, onun gibi. Biz onlar gibi olamayız tabii ama ben de bazen gönlüme bir zevk geliyor oraya yazıyor ya da söylüyorum. Artık kim nasiplenirse... Okuma kısmına gelirsek Anadolu irfanından isimleri okurum. Benim fiziksel olarak yaptığım şey Tai-chi ama benim manevi olarak esas beslendiğim kaynak önce Allah sonra bu topraklardan çıkmış insanlar. Takip ettiğimiz, onun ahlakıyla ahlaklanmamız gereken insanlar var. Bakarım onlara ne yapmalıyız diye. Zaten kemale ermiş insanlar baktığınızda aynı şeyi söylüyor. Çünkü öz, birdir... Bizden çıkan üretimleri seviyorum. Tasavvufi kelam çok yüksek bir zevke sahip. Yunus Emre, Mevlana, Niyazi Mısri, Aziz Mahmud Hüdayi gibi pek çok isim var. Biz bazen bazı şeyleri uzaklarda arıyoruz, Amerika'daki meditatif akımlara bakıyoruz ama ben diyorum ki bu kadar uzağa gitmeye gerek yok, kaynak bizim topraklarımız...

İSTANBUL'DA İNSANLARIN KAFA DİNLEYECEĞİ YERLER BENCE CAMİLER

Fotoğraf ve video çekmeyi de seviyorsunuz sanırım. Özellikle Ayasofya Camii ile ilgili çekimleriniz dikkatimi çekti.

Boş günlerimde İstanbul'da gezer, yürüyüş yaparım. Ayasofya dâhil farklı camileri ziyaret ederim ya da vapur gezileri yaparım. İstanbul'un keşmekeşinden sıkıldığınızda, odaklanmak ya da nefes almak istediğinizde girin bir camiye şöyle elinizi yüzünüzü yıkayın, abdest alabilirsiniz o size iyi gelir. Zaten o kubbe yapısı, ilahi yapı olduğu için seni hemen kucaklar. Ayasofya Camii gibi belli başlı noktalar var, bana iyi geliyor. Eyüp Sultanı da çok severim. Buralar frekansı yüksek yerler. İstanbul'da insanların kafa dinleyeceği yerler bence camiler. Bu gezilerimden fotoğraf ve videolarımı da @yolcuduraybars hesabımdan paylaşıyorum. Bir şey çekiyorum, bende kalmasın diyorum. Son zamanlarda video çekip yazılar da yazmaya başladım. Üniversitede Radyo, Sinema ve TV okuduğum için kamera arkasında kayıt almak, şahit olan göz olmak ilgimi çekiyor.