Şarkısı dudaklarda!

Üstad'ın hayatında yılgınlığa yer yoktur, ümitsizliğe yer yoktur, geri adım atmaya yer yoktur. Hep taarruz, hep taarruz, dâima taarruz… Şiirle, fikirle, kitapla, dergiyle, hitabetle verilen bir mübarek mücâdele…

MUZAFFER DOĞAN

Üstad Necip Fazıl, "Şarkımız" isimli şiirinde şöyle diyordu:

Gideriz, nur yolu izde gideriz,

Taş bağırda, sular dizde, gideriz,

Bir gün akşam olur, biz de gideriz,

Kalır dudaklarda şarkımız bizim.

Sonsuzluk yurduna gideli 40 yıl oldu.

Şeyhi Abdülhakîm Arvasî Hazretleri ile tanıştığı ve "Mürşid" isimli "noktalama"nın yazıldığı sene 1940'dır.

"Bana yakan gözlerle bir kerecik baktınız;

Ruhuma, büyük temel çivisini çaktınız."

1940 senesinden, vefâtına kadar (1983) 43 yıl fırtınalı bir hayat yaşadı. "O ve Ben" isimli eserinde şöyle der:

"Ben, o Tepe'nin rüzgârını aldıktan ve Müslümanlığımı bayraklaştırdıktan sonra, beni, 'sanatına kıyan geri adam' diye yaftaladılar."

Onlara hiç kulak asmaz. O çevrelerin, önceleri kendisi hakkında yazdıkları övücü, yüceltici yazıları da "teneke madalyalar" diye nitelendirir.

"Evet, tepemden aşağı, yarım adamların takdir eşyası, renk renk serpantin ve konfetti yağmuru hâlinde inerken, ben bütün bu cümbüşler içinde yine huzurumu bulamıyor, öz çehremi göremiyor ve ruhumu, üçüncü buuttan mahrum bir satıh plânına mıhlı, çıkartma kâğıdı kelebeğinden ayıramıyordum.

Bu kelebeğin canlanması, titremesi, kımıldaması, kanatlarını çırpmaya başlaması ve yapıştığı satıhtan fırlayıp mesâfeler boyunca uçması lâzımdı."

"Ne pahasına olursa olsun, olmalıydım ve yaşanmaya değer hayatı, cemiyet ve devlet şekline dek nakışlandırmalıydım."

Bu niyetle, 17 Eylül 1943 yılında, İkinci Dünya Savaşı devam ederken, Büyük Doğu mecmuasını çıkarmaya başladı. Büyük mücâdele başlıyordu... Büyük Doğu mücâdelesi... "1923 devrimleri"yle hayattan kovulan, horlanan İslâmın, hayata nakşı dâvâsı... Büyük Doğu dâvâsı...

Büyük Doğu dâvâsının bayrağı olan Büyük Doğu mecmuası, 16 kere kapanmış, açılmış, açılmış, kapanmış, açılmış... Bâzen, mevcut yönetime boyun eğmeyişinden dolayı, Bakanlar kurulu kararıyla, bazen, mahkeme kararıyla, bazen parasızlıktan, bazen hapisler sebebiyle... Aşındırılan mahkeme kapıları... Terleyen zindan duvarları...

Üstad'ın hayatında yılgınlığa yer yoktur, ümitsizliğe yer yoktur, geri adım atmaya yer yoktur. Hep taarruz, hep taarruz, dâima taarruz...

Şiirle, fikirle, kitapla, dergiyle, hitabetle verilen bir mübarek mücâdele...

1960 darbesinin ardından, konferanslara başladığına, hitap yoluyla Anadolu'yu ayağa kaldırmaya niyet ettiğine şahit oluyoruz. 1963'de Erzurum'da "İmân ve Aksiyon" konferansı ile işe başlıyor...

Konferanslarla ve peşi peşine yazdığı "Ulu Hakan", "Büyük Vatan Dostu Vahidüddin", "Son Devrin Din Mazlumları" gibi eserleri ile, Anadolu'nun her yerinde büyük ses getiriyor... Yakın tarih üzerinde sarsıcı bir çığır açıyor. Adeta, Anadolu'yu, kürsüden uyandırıyor.

"Biz şiiri imân için bilmişiz ve bu mihrak bilgiyi, her bilginin geçtiği binbir yol ağzı biliyoruz." diyen bir büyük şair... "Baş eserim" dediği "İdeolocya Örgüsü" için, "Bu eser benim her şeyim. Ben, arının peteğini hendeseleştirmeye memur bulunması gibi, bu eseri örgüleştirmek için yaratıldım. Şiirlerim de, piyeslerim de, hikâyelerim de, ilim ve fikir yazılarım da sadece bu eserin belirttiği bina etrafında bir takım "müştemilat"tan başka bir şey değil!.." diyen bir büyük mütefekkir...

Dünya yaşadıkça yaşayacak, gelecek yeni nesillere eserleriyle öncülük edecek bir Üstad şahsiyet...

Şarkısı, gelecek nesilleri de ayaklandıracak, aydınlatacak bir deha...

"Utansın" isimli şiirinde şöyle der:

"Ustada kalırsa bu öksüz yapı,

Onu sürdürmeyen çırak utansın!"

Yetiştirdiği nesillerden birçok "usta" çıktı. "Usta"lar da yeni çıraklar yetiştirdi... Ustalara da, yarınların "usta adayı" çıraklara da düşen ve düşecek olan "vazife" belli... Yeni güzel adamların sayısını çoğaltmak... Tohum ekme işi...

Aynı şiirinde şunu da diyordu:

Tohum saç, bitmezse toprak utansın!

Hedefe varmayan mızrak utansın!

Saçtığı tohumlara, toprak vefâsızlık etmedi. Tohumlar gelişti, serpildi, meyve verdi... "Küheylan"lar yetişti... Uğrunda "kan terlediği" dâvâ, Büyük Doğu dâvâsı maya tuttu... Söz, şimdi Büyük Doğu dâvâsına gönül verenlerdedir...

Üstad'ın "şarkı" dediği "ölümsüz dâvâ" dilden dile, gönülden gönüle, dudaktan dudağa, nesilden nesile, kıyâmete kadar sürecek inşaAllah...

Yarın elbet bizim, elbet bizimdir;

Gün doğmuş, gün batmış ebed bizimdir.