''Sanat, rakamların ya da raporların yaratamadığı empatiyi tetikleyebiliyor…''

Kaz Dağlarının eteklerinde bu yıl ilki gerçekleştirilen “Doğaya Sanat Çalıştayı” 11-17 Ağustos tarihleri arasında tamamlandı. Çalıştaya katılan sanatçılardan Reyhan Mente, Betül Kotil ve Ahmet Duru, aksam.com.tr'den Ali Demirtaş'ın sorularını yanıtladı. Mente, “Sanat, slogan atmadan, duygular üzerinden insana dokunuyor” derken, Kotil “Sanat, rakamların ya da raporların yaratamadığı empatiyi tetikleyebiliyor” şeklinde konuştu. Duru ise “Çalışmalarımda doğanın kendini yenileme ritmiyle, sistemin dayattığı hızlı üretim arasındaki uyumsuzluğa dikkat çekiyorum” ifadelerini kullandı.

AKSAM.COM.TR

ALİ DEMİRTAŞ

Kaz Dağlarının Mehmetalan Köyü'nün Kyble Nature Life mekanında bu yıl ilki gerçekleştirilen Doğaya Sanat Çalıştayı'nı gazeteci olarak takip edenlerden biriydim. Neredeyse ağaçlardan gökyüzünün görünmediği, bilindiği üzere oksijen seviyesinin zirve yaptığı, ortama yeşil ve su sesinin hakim olduğu ve tüm bunlara tatlı bir esintinin eşlik ettiği bir yerde sanat çalıştayı yapmak çok iyi düşünülmüş bir fikrin ürünüydü. Ahmet Duru, Betül Kotil, Göksu Gül, Nisan Talaz, Reyhan Mente, Sefa Çatuk, Selin Sezgin, Serdar Acar, Serkan Yüksel, Seydi Murat Koç, Sinan Orakçı, Taylan Türkmen ve Tuba Geçgel'in katılımcı sanatçı olarak yer aldığı ve Seydi Murat Koç ile Tuğçe Eren yürütücülüğünde, Oğuzhan Taflı'nın desteğiyle hayata geçirilen çalıştayda sanatçılar hem üretim yaptı hem de yöre halkıyla birlikte yapılan atölye ve etkinliklere dahil oldu. Böylece bulunduğu ortamla da bağ kuran keyifli ve verimli bir çalıştay süreci geçirildi. Bu durum sanatçılar arası diyaloğa ve ürettikleri eserlere de yansıdı hiç şüphesiz. Hâl böyleyken hem bu yansımayı hem de doğanın sanatla ya da sanatın doğayla kurduğu ilişkiyi ve aralarındaki benzeşimi konuşmak üzere katılımcı sanatçılardan üçü ile bir araya geldim. Reyhan Mente, Betül Kotil ve Ahmet Duru'ya yönelttim sorularımı. Neler sordum, onlar neler söyledi, buyurun sohbetimize...

Reyhan Mente

VAR OLAN GÖRÜNTÜLERİ BOZARAK YENİ BİR ANLAM KATMANI EKLİYORUM

Sizi kısaca tanıyabilir miyiz? Sanatınız ve üretim pratiğiniz hakkında neler söylersiniz?

Reyhan Mente: İstanbul'da yaşayan, fotoğraf ve video alanlarında üretimler yapan bir sanatçıyım. Marmara Üniversitesi Resim Öğretmenliği Bölümü'nden mezun oldum. Çalışmalarımda ağırlıklı olarak siyah-beyaz karanlık oda teknikleri ile dijital manipülasyon yöntemlerini kullanıyorum. Var olan görüntüleri bozarak, dönüştürerek ya da deforme ederek yeniden kuruyor; böylece görüntüye yeni bir anlam katmanı ekliyorum. Sanatsal pratiğim belirsizlik, zaman, yıkım ve varoluş kavramları etrafında şekilleniyor. İnsan, mekân ve nesneler arasındaki ilişkilere odaklanıyor; mekânın içinde var olan insanın dünya ile kurduğu bağları manipülasyon ve deformasyon yoluyla yeniden yorumluyorum. Üretimlerimde gündelik olayların duygu dünyasında bıraktığı izleri kendi hislerimle harmanlıyor ve bunları görsel bir anlatıya dönüştürüyorum. Böylece izleyiciye zamanın, mekânın ve varoluşun kırılganlığı üzerine düşünme alanı açmayı amaçlıyorum. Çalışmalarıma InArt Istanbul bünyesinde, Kadıköy'deki atölyemde devam ediyorum.

Betül Kotil

ÜRETİMLERİMDE HEM GELENEKSEL HEM DE DENEYSEL TEKNİKLER KULLANIYORUM

Betül Kotil: İstanbul'da yaşıyorum. Lisans ve yüksek lisans eğitimimi güzel sanatlar alanında tamamladım. Malzeme ile düşünce arasındaki karşılıklı etkileşim üzerinden biçimlenen işler üretiyorum. Süreç, düşünsel bir önermeden çok, fiziksel temasla ve eylemle gelişiyor. Üretimlerimde hem geleneksel hem de deneysel teknikler kullanıyorum; özellikle kırılgan malzemeler, ipler, geri dönüştürülmüş nesneler ve buluntu objelerle çalışarak malzeme ile ilgileniyorum. Yerleştirme ve heykel arasında konumlanan bu üretim dili, malzemenin biçimsel olanaklarını olduğu kadar, taşıdığı hafızayı da araştırıyor.

Ahmet Duru

SANATIMDA DOĞANIN VAROLUŞU, YOK OLUŞU VE İNSANLA KURDUĞU İLİŞKİYİ ARAŞTIRIYORUM

Ahmet Duru: İstanbul'da yaşıyor ve çalışmalarımı burada sürdürüyorum. Sanat pratiğimde doğanın varoluşu, yok oluşu ve insanla kurduğu ilişkiyi araştırıyorum. Doğa yürüyüş rotalarında çektiğim fotoğraflar üzerinden makro ve mikro yaklaşımlarla üretimler yapıyorum. Çalışmalarımda, fotoğrafını çektiğim coğrafyanın resmini ürettikten sonra o mekânın (bir ağacın yada manzaranın) koordinatlarını da işime ekliyorum. Böylece fotoğraf ve resim aracılığıyla bir bellek arşivi oluşturmuş oluyorum. Son dönemlerde üretimlerim, sanat ile doğa ilişkisini ekolojik sorunlar bağlamında ele alıyor. Günümüzün değişen dünyasında doğa-insan ilişkisi, toplumsal ekoloji krizleri ve iklim krizleri sanatımın merkezinde yer alıyor.

SANAT, SLOGAN ATMADAN, DUYGULAR ÜZERİNDEN İNSANA DOKUNUYOR

Sanatınıza ve üretim pratiğinize gerek içerik gerekse teknik olarak; iklim değişimi, küresel ısınma, geri dönüşüm, atıksızlık, doğa, iyi ve sürdürülebilir enerji, sürdürülebilirlik, tabiat gibi konuları dahil ediyor musunuz? Sanatın bu başlıklar için farkındalık oluşturucu ya da dikkat çekici yönüne inanıyor musunuz? Sanat bu noktada nasıl bir misyon üstlenebilir?

Reyhan Mente: Aslında doğa, üretimlerimde doğrudan bir tema olmasa da her zaman varlığını hissettiriyor. Fotoğraf pratiğim de büyük ölçüde doğanın kendiliğinden şekillenen formlarına ve onların zamanla geçirdiği dönüşümlere duyduğum merakla şekillendi diyebilirim. Doğadaki oluşumların değişim, yok olma ve yeniden var olma süreçleri, bana fotoğrafın kendi doğası hakkında da sorular sordurdu. Mesela bir fotoğraf, tıpkı bir ağaç gövdesindeki halkalar gibi zamanın izlerini taşıyabilir mi? Görüntü, doğanın devinimiyle daha organik bir bağ kurabilir mi? Bu sorgulamalarım, Japon estetik anlayışındaki wabi-sabi felsefesiyle kesişti. Wabi-sabi, doğanın kusurlu, geçici ve eksik olan güzelliğini kabul etmeyi öğretiyor. Ben de fotoğrafın zamanla eskimesini, bozulmasını ya da dönüşmesini bir kayıp olarak değil; anlamı derinleştiren bir katman olarak görüyorum. Fotoğraf benim için sadece doğayı temsil eden bir araç değil; doğayla birlikte yaşayan, zamanın etkileriyle dönüşen, kırılganlığı ve kusurlarıyla yeni formlar kazanan bir organizma haline gelebilecek bir şey. Doğada her şeyin sürekli hareket halinde olduğunu düşünüyorum: Yaprakların çürümesi, suyun buharlaşıp tekrar yağmura dönüşmesi ya da köklerin toprağı sararak büyümesi... Hiçbir şey kalıcı değil ve her oluşum kendi geçiciliği içinde bir anlam taşıyor. Ben de fotoğraflarımda bu geçicilik ve dönüşüm süreçlerini araştırmaya çalışıyorum. Bence izleyici, fotoğraf aracılığıyla doğanın kırılganlığına ve sürekli devinimine dair kendi farkındalığını geliştirebilir. Sanatın gücü de tam burada yatıyor ve slogan atmadan, duygular üzerinden insana dokunarak daha derin bir hatırlatma yapabiliyor.

SANAT, BU GİBİ KONULARDA DUYGUSAL BİR BAĞ KURARAK FARKINDALIK YARATABİLME GÜCÜNE SAHİP

Betül Kotil: Evet, bu konular üretim pratiğimin önemli bir parçası olabilir. Özellikle geri dönüşüm ve atıksızlık meselesi hem malzeme seçimimde hem de kavramsal çerçevemde kendine yer buluyor.. Bu tür üretimlerde malzemenin geçmişi, hafızası ve dönüşüm potansiyeli üzerine düşünüyorum. Sanat, bu gibi konularda duygusal bir bağ kurarak farkındalık yaratabilme gücüne sahip; rakamların ya da raporların yaratamadığı empatiyi tetikleyebiliyor. İzleyiciyi düşündürmek, durdurmak, hatta rahatsız etmek bile bu farkındalığın bir parçası olabilir. Bu konuda yeni bir sanat kolektifine dahil oldum, anlamaya çalışıyorum.

ÇALIŞMALARIMDA DOĞANIN KENDİNİ YENİLEME RİTMİYLE, SİSTEMİN DAYATTIĞI HIZLI ÜRETİM ARASINDAKİ UYUMSUZLUĞA DİKKAT ÇEKİYORUM

Ahmet Duru: Evet, dahil ediyorum. Zaten çalışmalarımın odak noktalarından biri de bu. Doğa, kendi içinde dinamik, sonsuz bir büyüme döngüsünü ve fraktal bir yapıyı barındırıyor. Ancak biz insanlar, doğanın coğrafi ve yaşam alanlarını giderek daraltıyor ve sınırlandırıyoruz; asıl sorun da burada başlıyor. Ekosisteme ne kadar duyarlı olursak yaşam alanlarımız o kadar anlamlı olur. Ama doğanın çevresini ne kadar daraltırsak, aslında kendi yaşam alanlarımızı da o ölçüde küçültüyor ve yok oluşa doğru bir süreci hızlandırıyoruz. Daha net ifade etmek gerekirse, üretimin insanın ihtiyaçlarını karşılamak üzere yapılması gerekir. Yani ihtiyaç kadar üretim olmalı, fazlası değil. Oysa bugün sistem, sınırsız büyümeyi dayatıyor. Ancak yaşadığımız dünyanın kaynakları sınırlı ve sonlu. Üretim dediğimiz etkinlik, insan/doğa ve toplum/doğa metabolizması üzerinden gerçekleşiyor. Bir şey ürettiğimizde aslında eksiltiyoruz; üstelik üretirken de tüketirken de kirletiyoruz. Bu nedenle sınırlı bir dünyada sınırsız üretim, sınırsız tüketim ve sınırsız büyüme fikri bir problem hâline geliyor ve sürdürülemezlik ortaya çıkıyor. Ben de çalışmalarımda doğanın kendi kendini yenileme ritmiyle, sistemin dayattığı hızlı üretim ritmi arasındaki bu uyumsuzluğa dikkat çekmeye çalışıyorum.

DOĞRUDAN BİR SORUNA İŞARET ETMEKTENSE GÖRÜNMEYEN HÂLLERİ GÖRÜNÜR KILMAYA ÇALIŞIYORUM

Peki siz eserlerinizi hangi motivasyonla hayata geçiriyorsunuz? Sanatınızın temel derdi, kaygısı nedir? Örneğin herhangi bir soruna, konuya ya da olguya dikkat çektiğinizi düşünüyor musunuz, dolaylı veya doğrudan? Ya da bir diğer soruşla; hangi gündemi sanatınıza dahil etmek isterdiniz? Neden?

Reyhan Mente: Sanatımı hayata geçirirken en temel motivasyonum tutku ve disiplin. Üretimlerimin odağında varoluş, belirsizlik, zamanın kırılganlığı ve insanın bunlarla kurduğu ilişki yer alıyor. Çalışmalarımda doğrudan bir soruna işaret etmektense görünmeyen hâlleri görünür kılmaya çalışıyorum. Sanatımın kaygısı, kişisel deneyimlerden yola çıkarak ortak bir duygusal alan açmak ve izleyiciye kendi sorgulamalarına dönebileceği bir zemin sunmak.

İKLİM ADALETİ VE İNSAN-DOĞA İLİŞKİSİ KONULARINA DAHA KAPSAMLI YER VERMEK İSTİYORUM

Betül Kotil: Disiplin ve adanmışlığa inanıyorum. Motivasyonum çoğu zaman varoluş, zaman, kırılganlık ve dönüşüm kavramları etrafında şekilleniyor. Kendi içsel yolculuğumdan ve yaşadığım çağın çelişkilerinden besleniyorum. Sanatımda hem bireysel hem kolektif hafızaya dokunmaya çabalıyorum. Sadece malzeme olarak değil bazı kaybolmak üzere olan zanaat işçiliğinin sürdürülebilmesini de değerli görüyorum, bu konuyla ilgili çalışmıştım. İlerleyen süreçte iklim adaleti ve insan-doğa ilişkisi konularına daha kapsamlı yer vermek istiyorum, doğal malzemenin kalıcı esere dönüşmesi, kaybolmaması, görünmesi gibi bir derdim var. Yani bizden olan insancıl bir yerdeyim, çünkü bunlar hem estetik hem etik anlamda üretim pratiğimle uyumlu.

SANAT DOĞRUDAN "ÇÖZÜMLER" SUNMASA DA BİREYLERDE FARKINDALIK OLUŞTURUYOR

Ahmet Duru: Sanat, doğa ve ekoloji üzerine düşünmenin, hissetmenin ve farkına varmanın farklı bir yolunu sunuyor. Yürüyüş rotalarında yaptığım gözlemler, çektiğim fotoğraflar ve sonrasında ürettiğim işler, hem doğayı belgeleyen hem de onun kaybolan izlerini hatırlatan bir bellek arşivi niteliğinde. Bu üretim süreciyle aslında ekolojik krizlerin görünmeyen yüzünü sanatsal bir dil aracılığıyla ortaya koymaya çalışıyorum. Sanatın gücüne inanıyorum, çünkü sanat doğrudan "çözümler" sunmasa da bireylerde farkındalık oluşturuyor.