''Sadakat'' sergisi açıldı... “Zarif çizgilerle Filistin direnişine bin selam”

Hüsnühat, tezhip, ebru ve minyatür eserlerinden oluşan ''Sadakat'' sergisi, Dolmabahçe Sanat Galerisi'nde açıldı. Filistin halkının mücadelesini İslam sanatının zarif formlarıyla dünyaya hatırlatmak amacıyla düzenlenen sergi, 17 Mayıs'a kadar ziyaret edilebilecek.

GÜLCAN TEZCAN

Hüsnühat, tezhip, ebru ve minyatür eserlerinden oluşan "Sadakat" sergisi, Dolmabahçe Sanat Galerisi'nde açıldı. Filistin halkının mücadelesini İslam sanatının zarif formlarıyla dünyaya hatırlatmak amacıyla düzenlenen sergi, 17 Mayıs'a kadar ziyaret edilebilecek. İsrail ordusunun Gazze Şeridi'nde sivilleri hedef aldığı saldırılarına ve tarihin en uzun süreli işgallerinden birine karşı tutumunu sanatın diliyle haykıran bir manifesto niteliği taşıyan "Sadakat" sergisine eser bağışlayan sanatçılar arasında; Ferhat Kurlu, İsmail Hakkı Gurbetçi, Mustafa Cemil Efe, Sadrettin Özçimi, Selim Sağlam, Nilüfer Kurfeyz, Zehra Akdeniz, Şevval Çağıran, Sümeyye Bayırsokak ve Zeynep Tuğ gibi isimler yer alıyor. Sergideki eser satışından elde edilecek gelir Filistin Vakfı aracılığıyla Filistin halkına bağışlanacak.

Kreatif direktörlüğünü H. Gülnihal Aydın'ın üstlendiği, Milli Saraylar Başkanlığı, İbn Haldun Üniversitesi, Filistin Vakfı ve Albaraka Türk'ün katkılarıyla hazırlanan serginin küratörü Meryem Veli, açılışta yaptığı konuşmada, sergide hat, tezhip, minyatür ve cilt sanatları gibi geleneksel sanatlardan 65 kıymetli eserin yer aldığını belirtti. Veli, "Bu sergi, bizleri sadakatin derin manalarına götürecek. Sadakat, şartlar ne olursa olsun erdemli olanın yanında durmak, ona şahitlik etmek ve o iyiliğe ortak olmak demektir." ifadelerini kullandı.

"BU SERGİYLE SADIKLIK HALİNİN İZİNİ SÜRMEK İSTEDİK"

Serginin yalnızca estetiğin değil aynı zamanda vicdan, kalp ve sorumluluk duygusunun da bir yansıması olduğunu vurgulayan Veli, "'Sözle, sanatla, dua ile ne yapabiliriz?' 'Kardeşlerimizin taşıdığı bu ağır yüke neresinden destek verebiliriz?' diye düşündük. Çünkü biliyoruz ki Filistin halkı yalnızca bir coğrafyayı savunmuyor, insanlığın ve inancın direncini en saf haliyle sürdürüyor. Aslında bizi uyandırmak için direniyorlar. Bu yüzden sergimizin adı da 'Sadakat' oldu." dedi. Sadakatin yalnızca bir bağlılık değil, özgürlük hâli olduğunu belirten ve İmam Gazali'nin bir sözünü aktaran Veli, sözlerine şöyle devam etti: "Boyun eğmenin, hakikatin yanında durmanın adıdır sadakat. Sanatçılarımız da bu anlayışla yola çıktı. Gelenekli sanatların asırlara yansıyan estetik mirasını bugünlerle ve bu çağ ile buluşturdular. Her çizgide, her motifte bir duanın izini taşıdılar. Her bir eser sadece teknik bir başarı değil bir inancın ve yürekten gelen bir sadakatin yansıması oldu. Bu sergiyle sadık olma hâlinin izini sürmek istedik. Çünkü sadakat, hareketsiz kalmayı değil yerinden kalkmayı gerektirirdi. Küçük fakat sahici adımlar atmak istedik."

"SANATÇILAR, KELİMELERLE ANLATTIĞIMIZI ESERLERİYLE ORTAYA KOYDU"

İbn Haldun Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Atilla Arkan, Filistin'de yapılan işgalin 50 yıldır devam ettiğini belirterek, "Modern dünyanın en temel değerleri, insan hakları, barış, adalet, eşitlik dediğimiz Batı'nın yaklaşık 200 yıl boyunca anlattığı tüm değerlerin yok olduğu, buharlaştığı, ortadan kalktığı bir dünyayı yaşıyoruz." dedi. Üniversite olarak Gazze konusunda yaptıkları çalışmalardan söz eden Arkan, "Gazze olayları başladıktan hemen sonra ülkemizdeki ilk uluslararası sempozyumu yaptık. Hocalarımız ise Filistin'le ilgili kamuoyunu bilgilendirmek için konuşmalar ve çalıştaylar düzenledi. Sanatçı kardeşlerimiz de bizim kelimelerle anlattığımızı eserleriyle ortaya koydu." şeklinde konuştu.

"BU ANAHTARLAR EVLERİMİZİN ANAHTARLARI"

Serginin paydaşlarından Filistin Vakfı Genel Müdürü Hemed Abdülkerim de son dört ayda 1200'den fazla proje gerçekleştirdiklerini aktararak, "Yaptığımız bu etkinliklerle onlara yanlarında olduğumuzu, yardım ettiğimizi göstermek istiyoruz." dedi. Sergiye katılmaktan gurur duyduklarını ifade eden Abdülkerim, "Elimde gördüğünüz anahtar her Filistinlinin elinde bulunan bir anahtar. Bu anahtarlar evlerimizin anahtarı. Oradan hicret ettik fakat bir şekilde oraya dönme umuduyla bunları yanımıza aldık." diye konuştu.

FİLİSTİN'İN KADİM VARLIĞI ZEYTİN AĞACI ÜSTÜNE İŞLENDİ

Minyatür sanatında kendine özgü çizgileriyle dikkat çeken sanatçı Zeynep Tuğ zeytin ağacına resmettiği Kökten Göğe adlı eseriyle dün açılan Sadakat adlı sergide yer aldı. İcazetini Reza Hemmetirad'dan alan ve 21 yıldır minyatür alanında çalışmalar yapan Tuğ, aksam.com. tr'den Gülcan Tezcan'ın sorularını cevapladı.

Kökten Göğe adlı eseriniz çok güçlü bir sembolik dile sahip... Biraz bahseder misiniz?

Zeytin ağacının üzerine yapılmış, tamamen sembolik ve metaforik unsurlar kullanılarak yapılan bir çalışma bu. Filistin'in mücadelesini ve o topraklardaki kadim varlığını ve gücünü ifade etmek istedim. Temelde dört metafor var burada; zeytin ağacı, Simurg, ejderha bir de Turi Sina Dağı... Bu dört metafor üzerinden bu günün mücadelesini ve direnişini anlatmaya çalıştım. Öte yandan ağacın kökleriyle de Filistin'in oradaki kadim varlığını ifade ettim. Simurg biliyorsunuz mücadeleyi, direnişi ve bilgeliği temsil eden fantastik bir varlık. Tasavvufta da geçer. Birçok mitolojik hikâyede de bahsedilen efsanevi bir kuştur. Onun tam karşısında da hep ejderhayı görürüz. Yani iyiliğin ve kötülüğün mücadelesini ifade eden iki fantastik varlık diyebiliriz. Ejderhanın çok geri planda kalışı da buradaki varlığının çok geçici olduğunu anlatmaya yönelik bir çaba. Simurg çok daha ön planda, çok daha güçlü ve haşmetli duruyor. Ama ejderha sonradan oraya gelmeye çaba sarf eden, oraya ait olmayan, siret şeklinde olan İsrail'i ifade ediyor. Varlığı düşmeye mahkûm, orada eğreti duran bir şey aslında.

Zeytin ağacının kökleri gibi Simurg'un kanatları da köklere dönüşmüş...

Zeytin ağacının kökleri ile Simurg'un kuyruğunun bir bütün halinde olması Simurg'un buradaki topraklardan doğuşunu ifade ediyor. İyiliğin, oradaki o gücün ve direnişin bu topraklara has olduğunu göstermek istedim. Ejderha ise yanıyor ve kendi kendini yok ediyor. Turi Sina zaten ikonik bir dağ. O coğrafyayı ve vahdeti temsil eden en önemli sembollerden biri. Hazreti Musa'nın Allah ile diyaloğunun gerçekleşmiş olduğu bir yer. Dolayısıyla o toprakların kutsiyetine de bir atıf var.

Sadece sembol olarak değil zemin olarak da Zeytin Ağacı'nı seçmişsiniz... Esere hazırlık süreci nasıl ilerledi?

Filistin'de, Gazze'deki o duygu, direniş en doğru, en yalın ve en güçlü haliyle nasıl anlatılabilir? Bunun üzerine kafa yordum. Yaklaşık bir ay bunun üzerine düşündüm. Zeytin ağacı zaten en önemli sembollerden biri. Biz normalde kâğıt üzerine çalışma yapıyoruz. İnce fırçalarla çok detaylı çalışmalar yaptığımız için dokulu yüzeylerde çalışma yapmak çok zor. Dolayısıyla zeytin ağacını tercih etmek kendi adıma da bir mücadele olacaktı. Ham haliyle zeytin ağacını bulup onu kesip doğrayıp, kurumasını ve olgunlaşmasını beklemek gerekti. Zorlu bir süreçten sonra uygulama aşamasına geldim. Katmanlı bir doku şeklinde doğal bir zemin üzerinde çalışılmış oldu.