AKSAM.COM.TR
MERVE YILMAZ ORUÇ
Türk çağdaş resim sanatının öncü isimlerinden Güngör Taner'in ışık ve renk armonisiyle oluşturduğu dinamik kompozisyonlarının yer aldığı "Noblesse" isimli kişisel sergisi sanatseverlerle buluştu. Küratörlüğünü Dr. Zeynep Öztürk'ün üstlendiği sergi, 27 Mart'a kadar DG Art Project'te ziyaret edilebilecek. Adını "Asalet" anlamına gelen Fransızca bir sözcük olan "Noblesse"den alan sergide sanatçı; renklerin özerkliğini vurgulayarak soyut bir anlayış ile koyu ve açık renkler arasında ritmik bir denge oluşturuyor. Taner'in sanat anlayışında, düz boyanmış yüzeylerin üzerinde patlayan lekeler ve renklerin birbiriyle kurduğu ritmik diyalog büyük önem taşıyor. Renkleri, eserlerinde özgürce dans ettirerek kendi anlatım dilini oluşturan sanatçı, koyu ve açık tonların kontrastı ile de eserlerine derinlik katarken izleyiciyi de bu dinamizmin bir parçası hâline getiriyor. Renkler; hırçın dalgaların soyut bir dille yansımasına benzeyen hareketler ile bir akış hissi yaratırken, sakin ama aynı zamanda güçlü bir enerji yayar. Her rengi kendine özgü tarzıyla kullanan sanatçı, eserin her bir noktasında sıcak-soğuk ilişkisi kuruyor. Renkler ve formlar, adeta bir dansın içindeki figürler gibi hareket eder. Sanatçı, eserlerindeki dengeyi "Benim resmimde armoniye giden yol, çeşitli kontrastların belli bir hareket ve ritm içerisinde kullanılmasıyla oluşur" sözleriyle açıklıyor.
SON İKİ YILIN ÇALIŞMALARI YER ALIYOR
Eserlerinde zıt renkleri ustalıkla bir araya getirerek çarpıcı kontrastlar oluşturan Taner ile sergiyi gezdik. Hem sergi hem de sanat anlayışına dair sohbet ettiğimiz Taner, on yılı aşkın sürenin ardından yeniden kişisel bir sergi ile sanatseverlerle buluşuyor. Sanat yaşamı boyunca sayısız ulusal ve uluslararası karma sergiye katıldığını belirten Taner, çok fazla kişisel sergi açmadığını da dile getirdi. Noblesse sergisindeki eserlerin birkaçı hariç hepsinin son iki yılın çalışmaları olduğuna değinen Taner, "28 eserim var burada. Esra'ya ve Bahar Kraliçesi adlı çalışmalarım daha önce yaptığım eserler. Sergimizin adını küratörümüz Zeynep Hanım seçti. Büyük ebatlı eserler görecek izleyici. Büyük boyutlarda çalışmayı seviyorum. Hatta daha büyük ebatlı eserlerim de vardı" şeklinde konuşuyor.
RESMİ SOYUT VE SOMUT DİYE AYIRMAM
6 yaşından beri resim yaptığını belirten usta sanatçı bugün 84 yaşında. Sanat yaşamının çok uzun bir bölümünde soyut resimler yaptığını anlatan Taner, "Sanat yaşamımı bölümlere ayırmadım açıkçası. 6 yaşında rahmetli dayım verdi elime fırçayı. Dedem, dayım ve annem çok güzel resim yapardı. Ben sürekli dayımın boyalarını karıştırırdım. Bir gün elinde resim malzemeleri ile geldi. Yere düşen bir elma ile horoz başı çizdi. Sonra bana dönüp, 'Aynısını çizmeye çalış' dedi. Sonraki gün yine geldi. Bu sefer peyzaj resmi yaptı. Yine aynısını yapmamı istedi. Ben de baka baka yaptım. Yaptıklarımı beğenmişti. O günden bugüne fırçam elimde. Liseyi bitirince İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'ne başvurdum. Hem resim hem heykel bölümüne. Sanat hayatımın ilk yıllarında ve akademide figüratif resimler yaptım. Okulda desen çizdirirlerdi, canlı modeller olurdu. 70'lerden sonra soyut resim yapmaya başladım. Ama benim için figüratif resim ile soyut resim arasında bir ayrım yok. Bence bir şey ya resimdir ya da değildir. Önemli olan açık ya da koyu rengi nasıl kullanmış, ışık, gölge ve kontrast doğru düzenlenmiş mi buna bakarım. Ritmi ve yapısı doğru düzgün olmayan, ifade ediş şeklinde problem olan eser zaten iyi resim değildir. Ben resim sanatını somut ya da soyut diye ayırmam. Benim yaptıklarım da belki soyut belki de somuttur. Belki yaptıklarım bir ağaç ya da insan değil... O mana ile bakarsanız soyut ancak benim kalbimden, içimden gelen bir şey olarak bu resimlere bakarsanız belki de bu renkler bir figürü temsil ediyor ve eser somut olabilir... Bu tamamen nasıl baktığımıza bağlı" şeklinde konuşuyor.
BİR ESER LAFINI, SÖZÜNÜ BİTİRMELİ
Taner'in eserlerindeki ana karakter, renkler. Her fırça darbesinin kalbinden geldiğini ve içini anlattığını belirten Taner, "Boyanın sürülüş tarzı, açık ve koyu renklerin durduğu yer, belli hesapları var kendi içinde. Laf olsun diye renkleri oraya koymuyoruz. Derinden yüzeye baktığınızda ya da tam tersi ilginizi çeken renk farklı oluyor. Amaç sadece derinlik vermek değil yüzeye doğru yayılmak da önemli. Ritim, denge, ahenk, orantı, kontrast benim resmim için önemli. Bunlar birbirinin içinden geçerek bir cümle oluşturur ve noktayı koyar. Eser lafını, sözünü bitirmeli. Bir resmi ya okumalısın ya hissetmelisin ya da duymalısın" diyor ve ekliyor: "Buradaki eserlerin ortak bir cümlesi var mı? diye düşünebilirsiniz. Resimlerdeki hırçınlığa bakın... Sarılar ne kadar hırçın, etrafındaki renkler ne kadar hassas, kadifemsi, yumuşak... Aslında ben de yumuşak ve şefkat dolu bir kalbe sahibim ama kabul edemeyeceğim bir şeyle karşı karşıya kaldığımda o hırçınlığım ortaya çıkar. Bunların bileşkesi benim sanatımın bütünü içindeki o ana cümledir... Bu arada en sevdiğim renk, kırmızıdır. Kırmızıya karşı inanılmaz bir sevgim var. Hemen hemen her resimde kırmızıyı görebilirsiniz."
TUVAL İÇİMDEN GELENLERİ YANSITTIĞIM BİR YER
Güngör'ün eserlerini gezerken insan, renklerin dile geldiğini hissediyor. Bu yorumuma şöyle cevap veriyor usta sanatçı: "Dedim ya içimdekileri anlatmaya çalışıyorum diye. Bazen resimde harika bir kompozisyon ve denge vardır ama yaşamayan kuru bir şeydir o. Benim eserler öyle değil. Hepsi aslında birer lirik abstraksiyondur..."
Eserlerin bir komposizyon olduğunu ancak önceden planlanmış bir tasarım süreci olmadığına dikkat çeken Taner sözlerine şöyle devam etti: "Şunu şuraya koyayım, bunu buraya gibi bir düşünce olmaz. O an ne geliyorsa içimden. Tabii eserlerimde mutlaka bir denge olmalı. Güçlü bir hareket ve ritmin içinde hem açık hem de koyu kontrastı içi içe kullanmak isterim. Bunlar bir manada imkânsız gibi gelse de ben sınırları zorlamayı severim. Felsefede bilgisel ve sezgisel bilgi vardır. Ben genelde sezgisel bilgiden yana olan biriyim. Hayatım da bu sezgisel bilgiler üzerine kurulu olmakla beraber bilimsel bilgiye saygım var. Bu nedenle de tuvalin karşısında geçtiğimde genelde bir his, duygu olur bende. İçim dolmuştur ve onu boşaltmak isterim. Tuvalin başına geçtiğimde de o an neyi ifade etmek istiyorsam onu yansıtırım. Bazen sözlerin yetmediği yerler vardır, lafla anlatamazsınız duygularınızı. Ben de bu anlatamadıklarımı resimle vermeye çalışıyorum."
AYNI ANDA İKİ RESİM YAPMAK NAMUS DIŞI
Çalışmalarını yaparken aynı anda birden fazla eser yapmadığını da belirten Taner, "Hayatımda iki resmi hiç yan yana yapmadım. Önce başladığım resmi bitiririm. Sonra yenisine geçerim. İki kadına birden âşık olabilir misin? Hayır... Âşık olmadan da bu iş yapılmaz. Önce ilk aşk bitecek... Bir ona bir diğerine geçmek ben buna beşi bir yerde diyorum. Fabrika üretimi gibi... Öyle şey olmaz. Benim için bu akıl ve mesleki namus dışı bir şey" diyor.