GÜLCAN TEZCAN
Festivalin açılış filmi olarak gösterilen yapımın yönetmeni Annemarie Jacir, yapımcılar Cat Villiers ve Ossama Bawardi, oyuncular Saleh Bakri ve Liam Cunningham basının sorularını cevapladı.
Festivalin artistik direktörü Enes Erbay'ın moderatörlük yaptığı basın toplantısında senarist ve yönetmen Annemarie Jacir, filmin araştırma ve yazım sürecinin yaklaşık 8-9 yıl öncesine kadar gittiğini belirterek, İngiliz ve Filistinli tarihçilerin notlarından faydalanarak bir prodüksiyon süreci yürüttüklerini anlattı.
"7 EKİM'DEN SONRA HER ŞEYİ KAYBETTİK"
Jacir, soykırım başladıktan sonraki sürecin çekim açısından zorlu geçtiğini aktararak, "Bu Filistin'in hikayesindeki en kritik dönemlerden birini anlatan bir filmdi ve hayatımın prodüksiyon açısından en büyük ve zorlayıcı projelerinden biriydi. Filmin tamamını Filistin'de çekmek istedik. Fakat kasabaların çoğu yıkılmıştı. O yüzden yeni bir kasaba inşa ettik. Bu süreçte Filistin'de o dönemde ekilen tütün gibi bitkileri ektik, İngiliz silahlarını yeniden oluşturduk, otobüsler yaptık. Kurgunun bizde oluşturduğu rahatlığın yanında tarihsel doğruluğu da hedefledik." dedi.
Filmin çekim sürecinde birkaç kez yer değiştirmek zorunda kaldıklarını belirten Jacir, "7 Ekim'den sonra her şeyi kaybettik. Aylarca çekim yapamadık. Bunun üzerine Ürdün'e gittik. Filmi bitirmeden önce dört kere yeniden başlamak zorunda kaldık. Sürekli konum değiştirmemiz gerekti. Fakat yine de filmi Filistin'de tamamlayabildik." şeklinde konuştu.
"HİKÂYENİN İNGİLİZ KISMINI ÖNEMSEDİK"
Filmin yapımcılarından Cat Villiers, filmin çekim süreci ve projeye dahil olması ile ilgili şunları anlattı: "Benim için bu proje kişisel olarak çok önemliydi çünkü Annamaria ve Osama'yı yıllardır tanıyorum; Filistin'de onlarla zaman geçirdim, oradaki hayatı yakından gördüm. Bu yüzden projeye hemen dahil oldum. İngiltere'den de büyük destek aldık — özellikle İngiliz Film Enstitüsü (BFI) ve BBC'den. Bu bizi çok gururlandırdı çünkü film, sömürge geçmişimizin karanlık yüzünü yansıtıyor. Bu nedenle filmin yalnızca oyuncu seçiminde değil, sanat yönetiminde de İngiliz tarafının doğru yansıtılması bizim için çok önemliydi. Asker sahnelerinin gerçekçi olması için İngiltere'den uzmanlar getirdik. Sonuç olarak ortaya çıkan şey tam anlamıyla bir ortak yapım oldu — ülkelerin birlikte ürettiği bir film." TRT başta olmak üzere filme verilen desteklerden de bahseden Villiers, "Filmin başarısının sebebi sadece bu destekler ve güzel bir film olması değil. Başarısının sebebi aslında bize hatırlattıkları." diye konuştu.
"BİZİM İSTEDİĞİMİZ KÜÇÜK BİR SANAT FİLMİ YAPMAK DEĞİLDİ"
Yapımcı Ossama Bawardi de filmin sadece bir sanat filmi olmadığını, ana akım kitleyi de hedeflediğine dikkat çekerek, "Biz hem dünya hem de tarih sahnesinde bir klasik yaratmak istedik. Bizim istediğimiz küçük bir sanat filmi yapmak değildi. Evet bir sanat filmi yaptık ama ana akım için yaptık. Çünkü insanlar Filistin probleminin kökenini bilmiyordu." görüşlerini paylaştı.
Palestine 36'nın Filistinlilerin resmi Oscar adayı olması ile ilgili konuşan Bawardi, "İzleyicinin bizi merakla beklemesi bizim için çok önemliydi. Filmi olabildiğince çok kişiye ulaştırmak istiyoruz." dedi.
"BEDENİM, RUHUM VE SANATIM BENİM SİLAHLARIM"
Filmin oyuncularından Saleh Bakri, kendisi için sanatın bir direniş biçimi haline geldiğinin altını çizerek, şunları kaydetti:
"Filmdeki karakter bana çok benziyor. Karakteri, film sırasında içimde hissettim. Ben bu savaşı sanatımla veriyorum. Bedenim, ruhum ve sanatım benim silahlarım. Filmde mutlak bir şekilde kendimi gerçekleştirdiğimi hissettim. Filistin'de işgal altında olmadığım kadar özgür hissettim. Bunu hapse girmeden ve öldürülmeden yapabilme şansına kavuştum. Bu elbette çok tehlikeli ve herkese nasip olmuyor. İsrail'in Apartheid rejimi altında bu gerçekten çok büyük bir riskti. Kimse hayata devam edebileceğimizi garanti edemiyor."
Filmin Filistin'deki kitleye ulaşmasını istediğini dile getiren Bakri, "Bu kitleler şu anda Gazze'de olması gerekirken mülteci durumuna düştüler. Filistin'de kalanlar da dağılmış durumda." şeklinde konuştu. Bakri, Filistin'de özgürce dolaşma hayalini bu film ile gerçekleştirdiğini belirterek "Bir gün özgür bir ülkeye geri dönmek istiyoruz. Nehirden denize özgür Filistin!" dedi.
"ARTIK FİLİSTİN'İN BİR ÜLKE OLARAK TANINMAMASI İMKÂNSIZ"
Filmin oyuncularından Liam Cunningham ise Filistin'e dair sorumluluk duyduğunu belirterek, "Bu tarz hikâyeler çok görmek istediğimiz şeyler değil. Ama bu bir sorumluluktur. Ben İrlandalıyım ve Filistin'in çektiği ıstırabı görüyorum. Filistin'in çektiği acıyı gördüğümüz zaman onlara empati duymak bizim için bir sorumluluktu." dedi.
Soykırım sona erene kadar boykota ve protestolara devam etmek gerektiğine dikkati çeken Cunningham, "Filistin ülke olarak tanınana kadar, Filistin Türkiye'nin ve İngiltere'nin sahip olduğu ulusluk statüsüne kavuşana kadar protestoyu, grevi, boykotu durdurmamalısınız. Şu anda akış tersine dönmüş durumda. Artık Filistin'in bir ülke olarak tanınmaması imkânsız." görüşlerini paylaştı.