Özlem Öçalmaz: Amadeus hayat ve sahne anlamında bana çok şey kattı

“Hayata tiyatro ile bakıyorum. Ve hâlâ öğrenmeye devam ediyorum” diyen oyuncu Özlem Öçalmaz aksam.com.tr için sorularımızı yanıtladı. Bu sezon hem Nora: Bir Bebek Evi hem de Amadeus ile seyircisinin karşısında olmaya devam eden Öçalmaz, “Bu projeye girdiğimde 30 yaşındaydım. Şimdi 35 oldum. Hem sahne üstünde hem de hayat anlamında çok öğretici deneyimler yaşadım. Selçuk Yöntem, Okan Bayülgen ve Tansu Biçer, bu üç isim de bayılarak izlediğim kişilerdi. Onlarla çalıştığım için kendimi şanslı hissediyorum.” şeklinde konuştu.

AKŞAM

MERVE YILMAZ ORUÇ

Bugünkü konuğumuz, son beş yıldır kapalı gişe oynayan ve bu yıl altıncı sezonu ile devam eden Amadeus oyununda Constanze rolünde izlediğimiz Özlem Öçalmaz... Tiyatroya emek vermiş, bu alanda eğitimini tamamlamış ve on yıldır sahneden seyircisini selamlayan Öçalmaz ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Yolun daha çok başındayken Uyanış isimli oyunla Sadri Alışık Umut Vaat Eden Oyuncu Ödülü'ne lâyık görülen Öçalmaz, bu sezon iki farklı oyunla tiyatro sahnesinde. Biri Amadeus diğeri ise uzun yıllardır oynanmasına rağmen güncelliğini koruyan Nora: Bir Bebek Evi. Sinema ve dijital kanallara da işler yapan Öçalmaz tiyatronun kendisi için "Varlık nedeni" olduğunu söylüyor.

BU İŞE TÜM EĞİTİM HAYATIMI ADADIM

Uzun zamandır tiyatro sahnesindesiniz. Bize orayı nasıl anlatırsınız?

Tiyatro benim iyikim... Var olduğumu hissettiğim yer. İlk 15 yaşımda kafayı taktığım bu işe ve tüm eğitim hayatımı adadım. Hâlâ öğrenmeye devam ediyorum. Hayata onunla bakıyorum. İnsanı merkeze alan bir iş yaparken, onu kendimden çok ayrı görmüyorum ve istesem de göremiyorum.

Yolun başındayken 2015'te Uyanış oyunu ile Sadri Alışık Umut Vaat Eden Oyuncu Ödülü'ne layık görülüyorsunuz. Bu sizi ne yönde etkiledi?

Ödüllerin motive edici bir yanı var. Daha çok birinin sırtını sıvazlaması, 'iyi gidiyorsun devam et' demesi gibi.

KADINLARLA İLGİLİ HABERLERİ DÜŞÜNDÜĞÜMDE TAM ZAMANI DEDİĞİM BİR OYUN

Bu sezon seyirci hem Amadeus hem de Nora: Bir Bebek Evi oyunlarında izliyor sizi. Nora: Bir Bebek Evi'ne yeni mi dâhil oldunuz?

Çok sevilen ve çokça oynanan değerli bir tiyatro metni. Hâlâ güncelliğini koruyan, toplumun kadına bakışını sorgulayan, feminist eser diyebileceğimiz bir tür drama. Sevgili Tuğçe Altuğ'un kurduğu Tiyatro Circa çatısı altında 2024 İKSV Tiyatro Festivali'nde yeni bir biçimle seyirciyle buluşacağı için çok heyecanlıyız.

Orada nasıl bir karaktere hayat veriyorsun? Neler söylemek istersin oyunla ilgili?

Temel olarak oyun, evli ve çocuklu bir kadın olan Nora'nın bireyselleşmesini ve özgürleşmesini anlatıyor. Benim canlandırdığım Linde ise bu bireyselleşmeyi çok önceden yaşamış, sistemin içinde var olan, çalışan, yıkık bir kadın. Ülkemizde kadınlarla ilgili yaşanan bu üzücü günlerin içinden geçerken, tam da zamanı dediğim bir eser. Çünkü bir bebek ilk anneden öğrenir, her şeyi anneden görür. Kadınlar özgürleşirse, kadınlar gelişirse, toplum değişir, toplum özgürleşir. O yüzden kadının bireyselleşmesi hâlâ çok önemli.

KENDİMİ ŞANSLI HİSSEDİYORUM

Bir yandan da kapalı gişe devam eden Amadeus var. Constanze rolünde izliyor seyirci sizi. Amadeus kariyeriniz için nasıl bir yerde duruyor?

Ben hep tiyatroda vardım ama Amadeus'un bilinirliğinin gücüyle daha da tanınır oldum. Hem deneyimli yapımcılarımızın vizyonu hem hikâyemizin çekiciliği hem de güçlü yaratıcı ekiple altıncı sezonumuza kapalı gişe devam ediyoruz. Maşallah diyelim. Bu projeye girdiğimde 30 yaşındaydım. Şimdi 35 oldum. Hem sahne üstünde hem de hayat anlamında çok öğretici deneyimler yaşadım. Selçuk Yöntem, Okan Bayülgen ve Tansu Biçer bayılarak izlediğim kişilerdi. Kendimi çok şanslı hissediyorum, onlarla beraber çalıştığım için. Bu sezon Tansu Biçer partnerim, onunla sahnede olmak, öze, köke ve gerçek olana ulaşmak gibi. Kök demişken, oyuna hamileliğim sebebiyle ara vermek zorunda kaldım. Dönmedim aslında, ben hep oradaydım.

TV DÜNYASINDA İŞLER BAMBAŞKA İLERLİYOR

Tiyatroda dönem işinde rol almak nasıl bir tecrübe. Özellikle o kostümleri taşımak zor değil mi?

Kostümler birebir orijinalleri gibi yapıldı. O yüzden çok ağır ve kumaşları sıkı. Onların içinde oynamak bizi ilk başta zorladı ama artık alıştık. Zaten o kadar güzeller ki, gülü sevip dikenine katlanıyoruz.

Uzun zamandır sizi TV dizilerinde görmesek de daha önce yer almışsınız. Dijitale Aile Şirketi dizisini yapmışsınız. TV dizilerine bakışınız nasıl? Neden orada yoksunuz?

TV ve dijitalin ürettiği içerikler bambaşka. Bir şekilde denk gelemiyoruz onlarla. Bu sezon için görüştüğüm bir TV işi var. Yakında netleşecek. TV dünyasında işler bambaşka ilerliyor. Benim sınıfımdaki oyuncular için ona ayrı bir zaman ayırmak ve emek vermek gerekiyor. Bazen bu vakit ve emek boşa da harcanabiliyor. Ben bu zamanımı tiyatrodan yana harcadım hep. Hiçbiri boşa gitmedi.

Takip ettiğiniz diziler var mı? Genel olarak sektörü nasıl değerlendirirsiniz? Dışarıdan bir göz olarak ne dersiniz?

Çok kötü bir TV izleyicisiyim. Hiç takip ettiğim dizi yok. Evde bebek olduğu için TV bizim evde açılmıyor bile. Maç izleriz, Mubi'den filmler izleriz. Ama takip ettiğim meslektaşlarım, arkadaşlarım dizilerde oynuyorlar; sosyal medyada denk geldikçe fragmanlarını, bölümlerden sahneleri izliyorum. "Bahar" ve "Kızıl Goncalar" şu an en çok kısa videolarını izlemeyi sevdiklerim arasında diyebilirim size.

YAPTIĞIM İŞİN TOPLUMSAL BİR MİSYONU VAR

Sizin için kamera önü mü yoksa tiyatro sahnesi mi daha heyecan verici?

Ben ikisinde de çok heyecanlanıyorum. Sahnede adrenalin çok yüksek oluyor. Hata olmaması lâzım, çok ayık olmak gerekiyor, hep capcanlı bir bilinçle oynuyorsun. Kamera önünde de, kayda alınıyor ve bir daha onu değiştiremeyecek ve tarihe öyle geçecek olmakla alakalı bir heyecan yaşıyorsun. Oyunculuk dediğin şey hiç bitmiyor çünkü, her yeniden oynayışta bambaşka nüanslar bularak oynayabiliyorsun. Bence oyunculuk, hep kısık ateşte sonsuza kadar pişen, arada tadına baktığın bir yemek gibi. Oyunculuğun kendisi başlı başına bir heyecan ve kendinle verdiğin bir meydan okuma.

Dramda da varsınız komedi işlerinde de. Hangisinden daha çok keyif alıyorsunuz? Ya da sadece içime sinen her şeyde varım mı diyorsunuz?

Ne güzel dediniz. Tam da öyle vallahi, içime sinen her şeyde varım. Yaptığım işin toplumsal bir misyonu olduğunu düşünüyorum. Seçimlerimin önceliklerinde bunlar oluyor.

DOĞUMDAN ELLİ GÜN SONRA SETE ÇIKTIM

Rol aldığınız kısa film Altın Portakal'da ödül aldı. Onu da konuşalım...

Benim canım Ece Dizdar'ımın ilk kısa filmi. Doğumdan 50 gün sonra bebeğimle sete çıktık. İki gün sürdü. Başkalarına çılgınca gelebilir ama Ece ve benim gibi kadınlar için bu çok normal bir durum. Ancak bizim gibi kadınlar bu işe kalkışabilirdi. Tarihi bir anı oldu. Biz bu filmi rekabetçi ve ödül mekanizmalarına hizmet etsin gibi bir yerden çekmedik. Bir derdimiz vardı. Ben 'hamileyken neden sahneye çıkamıyorum' dedim ve 'Gebe' isimli oyunu yaptım ve 9 aylık hamileyken sahneye çıktım. Daha sonra Ece ile Mükemmel projesi için bir araya geldik. Filmde doğum yaptıktan iki gün sonra lohusa Azra, oğlunu derhal sünnet ettirmesi yönünde eşi, kayınvalidesi ve doktorlar tarafından baskı altında hisseder. Doğum hormonlarının da yadsınamaz etkisiyle, köşeye sıkıştıkça kendini, bebeğini korumak için içgüdüsel tepkiler verirken bulur. Bu filmimiz ile Altın Portakal gibi önemli bir ödüle layık görüldük. Mutluyuz...

ANNE OLUNCA MESLEKTAŞLARIMIN BAKIŞ AÇISI DEĞİŞTİ

Anne olduktan sonra mesleğinize, hayatınıza olan bakış açınız değişti mi?

Bakış açım genişledi. Ama aynı zamanda hayatın, toplumun ve meslektaşlarımın da bana bakış açısı değişti. Bu, ilk evlendiğim zamanda da olmuştu. Çocuk olunca daha da arttı. Bunu negatif anlamda söylüyorum. Evet, negatif anlamda. Anne olmak değil ama kadın olmak bu coğrafyada gerçekten çok zor.