Olgun ve eğitimli insan taklidi yaparken temel eğitim eksikliği sebebiyle, en fazla dikkat edilmesi gereken kaideleri es geçen bir insan tipinin sesi herkesten gür şekilde çıkıyor. Bu, demokrasinin en temel kaidesi olan başkalarının sesini bastırmayacak kadar yüksek sesle konuşma prensibine uymuyor.
Adını öğrenmekten ısrarla kaçındığım ve gelecekte de öğrenmek istemediğim bir çocuğun kitapçıdaki görüntüleri üzerine hercümerce gelen memleket, hiçbir şeyi kendisine malzeme kılmaktan çekinmeyen sosyal medya fetişistleri eliyle saçma bir gündemin içine sokuldu. Bir tarafta çocukcağızı örnek dâhi olarak sunan ölçüsüzlük, diğer tarafta ise her meselenin ardında İlluminati’yi görme heveslisi konspiratif tipler, hakkında konuştuklarının ufacık bir çocuk olduğunu unutarak yine büyük büyük laflar ettiler.
Elbette her iki tutum da sosyal medyanın ruhuna uygun tutumlardır ve söz konusu yorumları yazanlardan beklemediğimiz tutumlar değildir. Buna karşın kendilerine yakışıyor diye bir çocuğun üzerinden bütün Thanatos gereksinimlerini gidermelerine sessiz kalacak değiliz. Bir çocuğu kamusal alanda tartışılır hale getiren habercilik hevesine de kitlesel tartışma arzusuna da açıkçası saygım yok.
MUHARREM ÇOCUKLARI
Teatral özelliği güçlü toplumlarda ortaya çıkması oldukça muhtemel şeylerin başında büyümüş de küçülmüş çocuk figürler gelir. Bunların en tipik örneklerine İran’da rastlamak mümkündür. Özellikle Muharrem ayı etkinliklerinde kürsüye çıkartılan ve ne söylediği hakkında hiçbir içsel malumata sahip olmayan çocukların verdiği vâz-ü nasihatler ile gözyaşı döken ve sinesini döven yetişkinlere bu ülkede sık sık rastlanır. Zira Fars kültürü son derece teatral bir kültürdür ve en önemli eğiticiliğini tahsilden ziyade taklit ile gerçekleştirmeyi amaçlar.
Hal böyle olunca toplumsal törenleri, toplumsal törenlerdeki merasimleri en iyi taklit eden çocuklar en kıymetli hatipler olarak kürsüye çıkmaktadır. Bu bize Ortaçağ Avrupa’sında şeytan için kullanılan Simia Dei (tanrının maymunu) ifadesi ile anlatılmak istenen şeyi hatırlatır. Tanrı olmaya hevesli şeytan, Tanrı’yı taklit eder ve kendisini yaratılmışlara bir çeşit tanrı olarak sunar. Buna mukabil şeytan Tanrı’ya ait özelliklerin hiçbirini içselleştirmediği için yalnızca bir maymunun insanın hareketlerini taklit emesi örneğinde olduğu gibi Tanrı’nın şahsına mahsus özelliklerini taklit ederek bir benzerliğin üzerine gider.
Almanlar bu davranış şeklini tarif için nachäfferei (Maymunluk etmek) fiilini kullanırlar. Burada bir aşağılama yoktur, aksine maymunun hareketleri ile içi boş taklitçiliği mukayese vardır. Maymun demekle ırkçılık yapılmamakta, kimsenin zeka seviyesine hakaret edilmemekte, aksine içi boş taklidin altı çizilmektedir.
Kabul etmek gerekir ki felsefenin bütün sırlarına vakıf olduğunu düşünen yavrumuzun hareketleri bir “nachäfferei”dır. Bir yerlerden, bir kimseden, bir rol modelden kopya ettiği davranışları sergilemekte, “bilmenin en kutsal şey olduğu” saçma önerisinin dayatıldığı bir toplumda büyüdüğü için sahip olduğu malumatı meydana dökmektedir. Ancak bu nachäfferei çocukluğa has masumiyete ve masuniyete sahip bir taklittir.
Acı hayat tecrübelerinden geçmemiş, zor imtihanlarda sınanmamış ve bahsettiği şeylerin tam olarak ne olduğunu hesaplama şansı olmayan bir çocuğun taklidi böyle bir şeydir. Hiçbir mesuliyet hissi taşımadan çocukcağızı toplumun önüne atanlar ise hiçbir şekilde masum olmayan ve dahası masun olmadığı için acımasızca eleştirmemiz gereken bir nachäfferei içindeler. Asıl yerden yere vurmamız gereken tam olarak bu erişkin maymunluktur. O halde sözümüzü fazlaca esirgemeyelim.
TUTARSIZ TAKLİT
Demokratik bir toplumda yaşadığını, dolayısıyla her istediği fikri özgürce beyan edebileceğini kabul eden bir kimsenin temel çıkış noktasının demokrasi olması, kendisine demokratik standartlar içinde bir özgürlükten fazlasının tanınmaması doğal sonucunu beraberinde getirir. “Madem özgürüm, dilediğim yere tükürür, istediğim yere aracımı park eder, dilediğim kimseyi dilediğim gibi tahkir ederim” benzeri önermeler bu sınırın ötesinde şeylerdir. Demokrasinin varlığının yegâne şartı demokratların varlığıdır.
Demokrat bir terbiyeden geçmiş olmak ve demokrasinin temel ilkelerini sindirmiş olmak ile ancak bu sistemin bir parçası olabilirsiniz. Burada kastedilen, sizi kimin yöneteceği ile ilgili talepte bulunmanıza mani bir şey değildir. Dolayısıyla o adını unuttuğumuz manken ile dağdaki çobanın oyunun eşit olmasına mani bir durumdan bahsetmiyoruz. Aksine, demokrasi sınırları içinde teorik bir tartışmanın bir tarafı olabilmek için gerekli olan bir reşadetten bahsediyoruz. Dolayısıyla toplum için ideal olanın ne olduğu gibi tartışmalarda çıkış noktanız eğer demokrasi ise öncelikli olarak dikkat etmeniz gereken şey demokrasinin olmazsa olmaz kabul ettiği temel prensiplerdir. Bir başka çıkış noktasından hareketle konuşanlar bu yorumun elbette dışındadır.
Demokrasi, bunlara karşı varlık mücadelesini verir. Hal böyle olunca tek tek sıralayamayacağımız bu prensiplerin ne olduğundan bihaber insanların demokrasi tahayyülleri ile olur olmaz rey beyan etmeleri tam olarak bir “nachäfferei”dır. Ne olduğunu bilmediği ve içselleştirmediği bir değeri taklit ederek sair insanlara karşı kullanmaktır. İşte bu tehlikeli olandır. Maalesef sosyal medya hayatımızın tam merkezine bu maymunluğu sokmuş durumda. Olgun ve eğitimli insan taklidi yaparken temel eğitim eksikliği sebebiyle, en fazla dikkat edilmesi gereken kaideleri es geçen bir insan tipinin sesi herkesten gür şekilde çıkıyor. Zira demokrasinin en temel kaidesi olan başkalarının sesini bastırmayacak kadar yüksek sesle konuşma prensibine uymuyor.
Söz konusu hadisede ise Nachäfferei karşımıza, belli bir olgunluk seviyesine ulaşmamış bir yavrunun ruhsal gelişimi hakkında en ufak bir kaygı taşımamak olarak çıktı. Yavrumuz masum bir nachäfferei ortaya koyarken, kendisini olgun insan suretinde sosyal medya malzemesi yapanlar sakil bir nachäfferei sergiledi. Çocuğun, büyükleri tutarsız şekilde taklit ettiğini ve hareketlerinin bu sebeple itici olduğunu öne sürenlerin pek çoğu fikir beyan etme noktasında fikir beyan edicilerin tutarsız taklitçileri olduğu gerçeğini ıskaladı.
KARİYERİST HEDEFLER
Bu yazının yazılmasına yönelik verilecek karar dahi, sevgili küçüğümüzün bundan sonraki hayatı açısından birkaç defa düşünülüp tartıldıktan sonra verilecek bir kararken, kendisinin mesuliyetsizler arenasına atılması açıkçası şahsen affedebileceğim bir şey değil. Bu, Bayburt’ta Atatürk büstüne kartopu atan yavrunun 5816. Madde ile tehdit edilmesi kadar sorumsuzca bir tutumdur. En olmazsa olmaz prensibimiz çocukların sağlıklı bir ortamda huzur ile gelişmelerine olanak sağlamak olmalı iken her halde yavruların toplumsal tartışmaların bir parçası haline getirilmesine toplumun her kesiminin itiraz etmesi gerekmekte.
Kendilerine taklit edebilecekleri iyi, güzel, faziletli hedefler ve rol modelleri sunmak yerine, kariyerist hedefler çizdiğimiz; bu sebeple çoğu zaman yarış atı benzetmesi ile durumu tartışır hale getirdiğimiz bir ortamda bu küçük felsefe taklitçisinin hareketleri bizlere ancak kendi hırslarımızı hatırlatmalıydı. Olmadı. Dizginlenemeyen hırsları ve teşhirciliği ile yeni bir tartışma fırsatına, objesi kim olduğunu umursamadan balıklama atladık. Ne diyelim yazıklar olsun. Allah çocuklarımızı şerrimizden korusun.