AKSAM.COM.TR
Gülcan Tezcan
Selimiye Camii restorasyonu konusundaki tartışmalar gösterdi ki dünya mimarlık tarihine mührünü vurmuş bir büyük deha olan Mimar Sinan ile ilgili sayısız kitap, araştırma, akademik tez yazılsa da onun eserlerinin restorasyonunu sağlıklı bir şekilde yapabilmek ve geleceğe taşımak üzere herhangi bir yapı oluşturamamışız. Adını taşıyan bir üniversite olsa da büyük ustanın mimari felsefi, estetik ve tezyinat anlayışını tartışmasız şekilde kayda alacak bir kürsü kurulamamış. O yüzden de Selimiye Camii tezyinatı konusunda olduğu gibi fikir ayrılıkları ortaya çıkıyor.
Bakış açılarındaki farklılıklardan kaynaklı tartışmaların daha sağlıklı ilerleyebilmesi için Selimiye'nin tarihi seyrinde bundan önceki restorasyon süreçlerini, konuya farklı disiplinlerdeki yaklaşımları da bilmek ve anlamak gerekiyor. Biz de merak ettiklerimizi Mimar Sinan eserleri konusunda uzman, birçok restorasyon projesinde görev almış yüksek mimar, sanat tarihçi ve hattat Sadri Demirkol'a sorduk.
Bir mimar ve sanat tarihçi olarak değerlendirdiğinizde tarihi camilerin restorasyonları hakkında ne düşünüyorsunuz? Genel olarak doğrular ve yanlışlar neler?
Biz Mimar Sinan ve özellikle I. Mahmut döneminden sonra Batı'dan sanat anlamında çok fazla etkilenmeye başlıyoruz ve devşirme sanatkârlarla yola devam ediyoruz. Dolayısıyla orada her sanatkâr da kendi çalışmasını adapte etmeye çalışıyor Osmanlı eserlerine.
İşte burada bir stil veya üslup bütünlüğü oluşturup koruyamamışız özellikle o batılılaşma sürecinde. O dönem restorasyon dışında yapılan eserler Yıldız Hamidiye Cami veya Büyük Mecidiye Cami bunlar kendi içinde daha bütünsel. Dış mimarisiyle de, iç mimarisiyle de kendi dönemini yansıtıyor. Fakat klasik Osmanlı dönemi mimarisini yansıtırken onun içerisinde Barok veya Rokoko'nun uygulanması son derece yanlış bir şey. Oralarda bizim geçit vermememiz gerekiyordu geçmişte. Evet, Süleymaniye'de böyle bir hata yapılmış. Bu devam etmiş. Cumhuriyet dönemini çok günah keçisi yapmamak lâzım. Çünkü Cumhuriyet dönemi o dönemden gelen bezemeleri daha çok koruyarak devam etmiş. Var olanı korumuş. Zaten Cumhuriyet döneminde de onun üzerine yeni yaklaşımda bulunacak sanatkâr da yok bu restorasyonlarda. Çünkü o zaman batıdan gelen sanatkârlar bizim klasik desenlerimizin üzerinde baroklar, rokokolar, başka şeyler koymuşlar restorasyon aşamasında. Buralarda dur demeliydik. Bunun ucunu orada kaçırmışız. Orada kaçırdığımız için o devam etmiş, gelmiş.
1904 ve 1950 yılı fotoğraf detayları ile 1985 ve 2025 restorasyonlarından örnek
Selimiye'de de bu anlamda bir yanlış müdahale var mı?
Selimiye'de aynı iddiada bulunamıyorum. Selimiye'de böyle bir durum Abdülhamid döneminde olmuş. Fakat Cumhuriyet restorasyonlarında altından raspa yaptıkça klasik Osmanlı desenleri çıktıkça dönüştürülmüş. Özellikle Doğan Kuban zamanında bunun çok fazlası dönüştürülmüş. Bugünkü restorasyonda da tamamen klasik Osmanlı desen motifleri var. Orada sadece küçük bir kısım barok ve rokoko dönemsel örnek oluştursun diye bırakılmış bugünkü restorasyonu yapan arkadaşlar tarafından. Ama onun dışındakiler III. Mustafa dönemini ve Mimar Sinan dönemini yansıtır. Eklektik bir anlayış diyebiliriz buna. Ben ikisini de Osmanlı görürüm. III. Mustafa Dönemi restorasyonunu da Osmanlı görüyorum.
Ondan sonrasında bir barok yok, Fossati yok, Abdülmecid'in bir müdahalesi yok. Bu hâline müdahale ederek bir arşivi yok ederiz. Orada Mustafa Nakşi imzasını neden yok ediyoruz. Bilim kurulu daha saygılı bu konuda. Bozulmuş yazıları ve harfleri Davut Bektaş ve ekibi tek tek düzeltmiş. Selimiye Camii Tetkik ve Tahkik Heyeti keşke Bilim Kurulu'nun yapmış olduğu çalışmaları görseydi.
Peki önceki restorasyonlarda yapılan müdahaleler konusunda ne kadar bilgiye sahibiz?
Selimiye'nin Mimar Sinan'dan günümüze kadar geçirmiş olduğu restorasyon süreçlerini çok iyi takip etmek lâzım. Restorasyonun önceki hâli ve sonraki hâli keşfi evvel ve keşfi sâni defterleri ile kayıt altına alınıyor Osmanlı'da. Neler yapıldığı, neyin müceddet, neyin aslına dönük yapıldığı orada var. Bu keşfi evvel defterinde heyet-i asliye yani aslına uygun ve vaazı kadim üzere, kadim öğreti üzerine yapıldığı ibaresi de var. Selimiye'nin ilk kapsamlı restorasyonu 1762 yılında III. Mustafa döneminde yapılmış. I. Mahmut buranın restorasyonunu çok küçük başlatmış ama tamamlama şansı olmamış.
Bir röportajınızda '19.asırda yapılan restorasyonlarda desen karmaşası göze çarpıyor.' diyorsunuz. Bunu biraz açabilir misiniz?
Abdülhamid döneminde Vali Kadri Paşa'nın denetiminde 1883'te burada bir restorasyon yapılıyor. Bu restorasyonda kullanılan usta da Rum kökenli. Dolayısıyla o dönemde Barok ve Rokoko teknikleri bizim sanatkârlarımızın da eli artık o tarafa doğru kaymış. Var olan desenler biraz daha gölgelendirilerek desen bozulmaları söz konusu olmuş. Bunlara itiraz etmiyoruz. Bunların hepsi arşiv belgelerinde de mevcut. Abdülhamid Han'ın özellikle kubbe tezyinatının korunmasıyla ilgili fermanı var. Burada işçilikten kaynaklı desen bozulmaları var. 1950 ile 1974 arasındaki Cumhuriyet dönemi restorasyonlarında binanın fiziki şartları taş, arasta, çarşı bölümlerinde restorasyon oluyor. 1982 ve 1985'te Doğan Kuban zamanında buradaki bütün o barok desenler ve gölgelemeler temizleniyor. En büyük müdahale Doğan Kuban danışmanlığındaki restorasyonda yapılıyor. Doğan Kuban orada birçok raspalarda barok desenlerin altında klasik Osmanlı motiflerini buluyor. Sadece ana kubbede değil. Sultan mahfilinin altında, müezzin mahfilindeki Edirnekâri'yi açığa çıkartan kişidir Doğan Kuban.
Bunlar klasik, Sinan döneminden kalan çalışmalar.
Neden Sultan Mahfili ve Müezzin Mahfili'nde var da ana kubbede Sinan döneminden bir iz kalmamış?
Çünkü 1752 Büyük Edirne depreminde ana kubbe çok büyük hasar görüyor. Yok olmuş gibi bir şey. Kurşun kaplamalarından tutun da içerideki sıvalara kadar her şey dökülüyor. Orada yeni bir sıva çalışması ve yeni bir tezyinat yapılıyor. İşte 1762'de III. Mustafa döneminde. Ve o bölgedeki sanatkârlar da acem sanatkârlar. Onlar kendi motiflerini işliyor. Peki diğer kubbelerde neden yok? Mihrabın üstündeki kubbede de bu desenlere rastlarsınız. Diğer kubbelerde hasar yok. Daha küçük kubbeler. Mihrabın önündeki de hasar görüyor. Yine acem usulü bir tezyinat var orada da. Bu tezyinat kesinlikle III. Mustafa Dönemi'ne ait. Buna hiç kimse itiraz edemez. Bunlar arşiv belgelerinde de var. Sonrasında en büyük sıkıntıyı Abdülhamid döneminde 19. asırda yapılan restorasyonda yaşıyoruz. O dönem, Rıfat Osman'ın bir kitabı vardır, Edirne Tarihi diye. Orada söyler o güzelim desenlerin en kötü şekilde uygulandığını. Arşivde de var bunlar.
Bu defterlerde Selimiye'nin orijinal haline ulaşılabiliyor mu?
Hayır. Mimar Sinan'ın yapmış olduğu çalışmayla ilgili Osmanlı arşivlerinde bir kayıt yok. Mimar Sinan'ın camilerdeki tezyinat üslubu şudur diyebileceğimiz elimizde kati hiçbir delil yok. Bugün var olan camilerdeki tezyinatı ve Selimiye'nin yarım kubbe ve ekstra hatlarında olan tezyinatı örnek alarak budur deniyor ama Mimar Sinan'dan bu tarafa Sinan'ın yaptığı eserlerdeki kubbe, kubbe tezyinatı Sinan dönemine ait kalmamış ki. Her dönemden etkilenerek günümüze kadar gelmiş. Süleymaniye'ye bakıyorsunuz Abdülmecid döneminde restorasyon geçirmiş diyoruz. Dolayısıyla bugün tamamen sâfi Sinan dönemine ait bir kubbe örneği gösteremeyiz.
1830 yılına ait Sayger-Desarnod Albümü, Rus Bilimler Akademisi
Fossati'nin Selimiye'de bir müdahalesi var mı?
Abdülmecid zamanında Fossatiler döneminde bu cami restorasyon görmemiş. Fossati Süleymaniye'ye de dokunmamış. Çünkü Süleymaniye Abdülmecid dönemindeki en kapsamlı restorasyonunu 1858'de geçiriyor. Fossati 1858'de İstanbul'dan ayrılmış zaten. İkincisi Fossati kendi yapmış olduğu eserlerin arşivini tutmuş. Kız kardeşi yayınladı bunu. Yaptığı tek cami restorasyonu Ayasofya. Başka bir restorasyonu yok. Kaldı ki Barok ve Rokoko konusunda eser veren biri değil, neoklasik tarzda eser veren birisi. İstanbul'da yapmış olduğu eserlere bakın. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Rus Büyükelçiliği, Hollanda Büyükelçiliği onun eseridir. Kamu binaları yapmış.
İbadethane ile ilgili çalışma yapmamış mı?
Bir tek Ayasofya'yı yapmıştır. Onun da sebebi şudur. Abdülmecid çok ileri görüşlü bir padişah. Abdülmecid'e çok büyük haksızlık ettiler. Bugün Ayasofya'nın kubbesindeki Kazasker Mustafa İzzet Efendi'nin yazıları onun döneminde yazılmış. Övünerek Ayasofya'nın içerisindeki o anlattığımız cami takımları dediğimiz eserler onun döneminde yazılmış. "Abdülmecid dönemi sıkıntılı bir dönemdi; Barok ve Rokoko'nun bu ülkeye yerleştirildiği ve Osmanlı eserlerinin tabiri caizse bombalandığı dönem olarak anlatıldı." deniliyor ama Abdülmecid'in uyguladığı Barok, Rokoko da Batı kiliselerinde gördüğümüz Rokoko anlayışı değil. Osmanlı kendi üslubunda bir rokoko uygulamış. Selimiye'de kesinlikle Fossati'lerin restorasyonu yok. Selimiye'de eser açıldığında içinde Barok ve Rokoko bezemeleri göremezsiniz.
Mimar, Sanat Tarihçi, Hattat Sadri Demirkol
O halde bir esere Mimar Sinan'ındır demek için sadece teknik ve mimari özelliklerine mi bakıyoruz? Tezyinat en son planda mı kalıyor?
Evet. Burada Osmanlı döneminin tezyinat anlayışından da söz etmek lâzım. Özellikle klasik Osmanlı dönemi yani Sinan döneminin tezyinat anlayışını iyi bilmek lâzım ki bugün Selimiye'nin tezyinatını eleştirebilelim. Osmanlı'da Yavuz Sultan Selim'in İran seferinden ve fethinden sonra Sultan Selim Han Acem diyarından birçok sanatkârı İstanbul'a getirtir.
O sanatkârlar Osmanlı nakkaşhanesinde çalışmaya başlar ve klasik Osmanlı tezyinatının gelişimine büyük katkı sağlar. Bunlardan biri Şah Kulu ve onun yetiştirmiş olduğu Kara Memi'dir. Saray Nakkaşhanesi'nde iki tane grup var. Anadolu ve Rumelililerin oluşturduğuna Bölük Rumiyan deniyor. Bir de Bölük Acemiyan var. Acem usulü sanatkârlar daha ziyade Bursa ve Edirne'de istihdam ediliyorlar ama Saray Nakkaşhanesi'ne bağlılar. Dolayısıyla Edirne'de varolan eserlerde Acem ve Tebriz üslubunu görmek mümkündür. Bu, erken Osmanlı dönemi eserlerinde de var. Murat Hüdavendigar'ın yaptırmış olduğu Üç Şerefeli Camii'de bunun en güzel örneklerini görürsünüz. Konya'daki Mevlana Müzesi türbesinin içerisinde bu kalem işlerinin en güzellerini görürsünüz. Bunların hepsi Acem usulüdür. Dolayısıyla Osmanlı tezyinat anlayışı bu medeniyetlerden besleniyor.
Biz bugün Osmanlı tezyinatını Acem diyarından, Rumeli diyarından, Anadolu ve Bizans'tan ayrı tutamayız. Sinan'ın II. Selim Türbesi bakın. Bana göre erken baroktur. Kendi adına yaptırmış olduğu Mimar Sinan Mescidi'ne bakın, şerefesiz minare yapmış. Hiçbir zaman kendini taklit etmemiştir. Neden çağlar aşan deha diyoruz? Çünkü çok ileri düzeyde bir bilgiye sahip ve medeniyetlerin birçoğuna hâkim. O yüzden Sinan'ın tezyinat anlayışı budur demek Sinan'ı tanımamak demek.
Bir caminin, bir mabedin restorasyon ve restütüsyon süreci nasıl ilerlemeli? Bir mimari yapının işlevi restorasyon, restütüsyon süreçlerine etki eder mi?
Restorasyon konusunda Venedik Tüzüğü'ne tabiyiz dünyanın birçok ülkesi gibi. UNESCO Dünya Mirası Koruma Listesi'nde olan bir eser Selimiye. Dünya iki asır önce stilistik restütüsyon, rekonstrüksiyon olayını bitirdi. Nedir stilistik rekonstrüksiyon? Varsayıma dayalı. O döneme ait olabileceği düşünülen restorasyon çalışması. Batı bunu yapıyordu 1800'lere kadar. Ama sonra dediler ki eserin restorasyonda geçirdiği evreler var. Bunları kaldırarak 'ben ilk hâline döneceğim' uygulamalarından sonuç alamadılar ve vazgeçtiler. Bugün yapılmak istenen şey bu. Selimiye'nin ilk dönemine atıfta bulunarak bu kubbe tezyinatı yapılmak isteniliyor. Bu, restorasyon ilkelerine aykırı. Mesela birileri de Ayosofya Camii'nde, Justinianus dönemini canlandırmak istiyorum ve ana kubbede Nur Suresi yerine Pantokrator İsa freskini görmek istiyorum derse ne olacak? Bu düşünce zafiyeti gereksiz politik tartışmalara zemin açacaktır.
UNESCO da zaten uyardı. "Böyle bir şey yaparsanız Selimiye'yi koruma listesinden çıkartırız." dedi. Bunun ekonomik boyutu da var. Koruma listesinden çıkması Selimiye olarak fondan faydalanamayacaksınız demek. Buna niye sebebiyet veriyoruz? Hâsılı kelâm bugün Selimiye Camii'ne yapılan restorasyon son derece başarılıdır. Selimiye Camii varsayımlara dayanarak eskiz yapılacak bir tasarım paftası değildir.