“Marslı”yı kaçırmayın

DERYA CANAN GÜZEL
derya.guzel@turkmedya.com.tr

“Gladyatör”, “Cennetin Krallığı” ve “Prometheus” filmlerinden tanıdığımız yönetmen Ridley Scott, son filmi “Marslı” (The Martian) ile bu ıssız kızıl gezegendeki hayatta kalma mücadelesini tüm detaylarıyla bir görsel şölen haline getirerek şimdiden bilim-kurgu filmleri arasında kendine özel bir yer ediniyor. Tüm dünyada ulaştığı okur kitlesiyle New York Times’ın en çok satanlar listesine girmeyi başaran Andy Weir’in ünlü romanı “Marslı”dan sinemaya uyarlanan film, yıldız oyuncu kadrosunun da etkisiyle sinemaseverlerin ilgisini çekmekte zorluk çekmeyecek gibi gözüküyor. 

Astronot Mark Watney’in (Matt Damon) bir kaza sonucu ekibi tarafından öldüğü sanılarak Mars’ta terk edilmesiyle başlayan hikâye, astronotun yaşama tutunma mücadelesini ve NASA’nın da devreye girmesiyle eve dönme çalışmalarını konu alıyor. Koca bir gezegende, hiçliğin ortasında tek başına kalma psikolojisi korkutucu olsa da Mark Watney’in kararlılığı ve baş başa kaldığı durumla dalga geçmekten geri durmayan muzip tavrı sayesinde film, bu türdeki yapımlardan beklenilen kasvetli ruh halinden çıkıp eğlenceli bir hikâyeye dönüşüyor. Elinde sadece belli bir süre yetecek kadar yiyecek ve su bulunan Watney, dâhiyane bir fikirle patates üretimine geçip Mars’ın ilk çiftçisi olarak hayatta kalmanın kitabını yazarken tuttuğu video günlükleriyle de bu zorlu serüveni keyifli hale getiriyor. Evet, bu kesinlikle bir “Mars’ta mahsur kalma filmi” değil. Aksine Jessica Chastain, Jeff Daniels, Kate Mara, Michael Pena ve Chiwetel Ejiofor gibi tanınmış aktörlerin yanısıra Matt Damon’un astronot Mark Watney rolünde belki de kariyerinin en iyi performanslarından birini verdiği yaşam inancıyla dolu, olağanüstü bir film. 

Konu “Mars” değil “Mark” 

Baktığımızda hikâye Mars’ta geçse de aslında her dakikasıyla Mark Watney’in yaşamına, ironik göndermelerini yaparken bile yüzünden okuyabildiğimiz yorgunluğa ve yine de bitmeyen azmine şahit oluyoruz. Öyle ki bir süre sonra Mars, bu hikâyenin arka planı olarak kalıyor. Uzay gemisinde bulabildiği tek eğlencenin içinde 70’ler disko müzikleri olan Kaptan Lewis’ten (Jessica Chastain) kalma bir ipod olması sebebiyle bol bol Donna Summer dinleyen Mark’ın her müzik dinleyişinde Lewis’in müzik seçimiyle dalga geçmesi bile bu yalnız adamla duygusal bağ kurmamız için yeterli… Belki de bu sebeple “Marslı”, sadece bilim-kurgu sevenleri hoşnut etmenin ötesinde bir yerde duruyor. Christopher Nolan’ın “Interstellar” filminin nispeten ağır ve daha yoğun duygusal havasına nazaran rahat izlenilirliğiyle öne çıkan “Marslı”, yarattığı sinemasal evreni her zaman severek izlediğimiz Ridley Scott’un “Prometheus” filminden sonra adeta yeniden doğuşu niteliğinde… Film, her koşulda yaşama tutunmanın önemine değinirken 3 saate yakın bir sinema deneyimini de keyifle geçirme vaadini yerine getiriyor.