MERVE YILMAZ ORUÇ
Türk sanatının duayen isimlerinden kaligrafi sanatçısı Etem Çalışkan, 1 Şubat'ta 97 yaşında hayatını kaybetti. Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü sahibi de olan ve kaligrafi sanatını farklı bir boyuta getiren Çalışkan, ressam ve gazeteci kimliğiyle de öne çıkıyordu. İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi'nde başlayan sanat yolculuğunu son nefesine kadar devam ettiren Çalışkan, Atatürk portreleri ve Atatürk imzası ile hafızalara kazındı. Sanatındaki sabrı ve titizliğiyle anılan usta isim, Kur'an-ı Kerim'in Türkçe mealini de kaligrafiyle yazdı. Bıraktığı eserler ve yaşamı ile yeni nesillere örnek olan Etem Çalışkan'ı dostları; Hattat ve kaligraf Savaş Çevik, yazar Ahmet Özdemir, kaligraf, ressam ve bestekâr Muhammed Başdağ, yazar Özcan Ünlü ve kaligraf Bünyamin Kınacı anlattı.
Etem Ağabeyimi ilk defa 1973 yılında hocam Prof. Emin Barın'ın Çemberlitaş'taki atölyesinde tanıdım. O günden sonra bağımız hiç kopmadı ve hayatımda önemli bir yer aldı. Etem Hoca öncelikle bir grafik tasarımcı, illüstratör, ressam ve gazetecidir. Basın hayatında çok önemli bir yeri vardır. Meşhur Atatürk portreleri ve Atatürk imzası ile hafızalarımıza kazındı. Kaligrafiye daha sonraları başlamış ve giderek bütün hayatını bu sanata adamış bir sanatçıdır. Kur'an'ın Türkçe mealini yazarak bu sahada ilk oldu ve kaligrafiye ilginin az olduğu dönemlerde bu yazı sanatına eğilerek ülkemizde kaligrafinin tanıtılmasında önemli katkı sağladı. Birçok öğrenci yetiştirdi, sergiler açtı, söyleşilerde bulundu ve gençleri bu sanata yönlendirdi.
Hezarfen bir kişiliği olan Etem Hoca; edebiyat, felsefe ve müzik ile de ilgili ve bilgili bir şahsiyetti. Sanatın derinliklerini kavramış, batı ve doğu sanatlarını hazmetmiş bir sanat insanıdır. Mütevazı kişiliği, oldukça esprili sohbetleri ve muhteşem hafızası ile son yüzyılın canlı bir tarih kitabı olmuştur adeta. Sanattaki yeniliği ve serbest düşünceyi, kreatif yapıyı çok iyi bilen ve anlatan bir hoca ve babadır. Emin Hoca; Etem Çalışkan, İlhami Turan, Yılmaz Özbek, İslam Seçen ve bana "Beşi bir yerde" lakabını vermişti. O, bu grubun da en yaşlı sanatçısı idi. Kendisini Hakka uğurlamakla grup sayısı ikiye düştü. "Beşi bir yerde" den Prof. İlhami Turan ve ben kaldım. Etem Hoca'ya Allah'tan rahmet ve ailesi ile sevenlerine sabır niyaz ederim. Ülkemiz çok değerli bir sanatçısını daha kaybetti...
Etem Çalışkan hocaların hocasıydı. 1928'de Mersin'de dünyaya geldi ve gönlündeki sanat aşkı onu İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi'ne götürdü. Buradan kaligrafi sanatına bir yıldız doğdu. 1953 yılında Akademi'de öğrenci iken Hattat Emin Barın ile tanışması hayatının önemli bir dönüm noktası oldu. Emin Barın'a Anıtkabir'in kitabelerini yazarken asistanlık yaptı.
Etem Çalışkan'ı çalışkanlığın anıtına benzetirim. Beş altı yıl önceydi, TGC lokalinde sohbet ediyorduk. 141 yaşına bastığını söyledi. Altından ne espri çıkacak diye kulak kabarttım. Anlattı: "91 yıllık yazı çizgi içinde 50 yıl gazetecilik mesleği de var. Meslekle sanat yaşım 91. Artı meslek yaşım 50. İkisini topluyorum: 141. Bu benim çalışma yaşım. Yaşamayı çalışmak için seviyorum. Cennetin kapısı çileli çalışma odamın kapısı oldu." Her sözünün arkasında ne çıkacak diye tetikte olurduk. Kendi ifadesiyle "Çalışmaktan para kazanmaya vakit bulamadı." Darphane için gümüş paralar hazırladı. PTT Genel Müdürlüğü'nce Cumhurbaşkanlığı forsunda yer alan 16 yıldızın ifadesi olan Türk Devletleri'nin pullarını çizdi. Bunları yapmadan önce aharli kâğıdının üzerine şu satırları yazmıştı: "Ne param var, ne pulum. Ben de böyle bir kulum." Gece gündüz çalışıp alnının teri, elinin emeğiyle paraları ve pulları çizdikten sonra, bu kez yine aynı aharli kâğıtların üzerine "Hem param var, hem pulum. Gene böyle bir kulum" diyerek kulluk makamına atıfta bulunmuştu.
Mesleğim gereği Etem Çalışkan'ı tanıyordum ama yakınlaşmamız Âşık Veysel vesilesiyle olmuştu. Âşık Veysel Tarsus'ta olduğu zamanlar Etem Çalışkan'ın dayısının Şadırvanlı Hanı'ında kalırdı. 11-12 yaşlarında olan Etem Çalışkan da o handa çalışırdı. 21 Mart 1973 tarihinde Âşık Veysel'in öldüğü gün Hürriyet gazetesi Âşık Veysel heykeli kampanyası başlatmıştı. Heyette, rahmetli Nail Güreli ve Etem Çalışkan da bulunuyordu. Âşık Veysel'in hemşerisi olarak ben de olayla yakından ilgiliydim. Nitekim yıllar sonra Gülhane Parkı'ndaki bu heykelin kitabını yazmıştım. Elli yılı aşkın süredir bu heykel önünde yapılan etkinliklerde Etem Ağabeyle birlikte bulunduk. Daha sonra birlikteliğimiz Karacaoğlan'la devam etti. Mersin ve Tarsus eksenli Karacaoğlan etkinliklerine beraber katıldık.
Etem Çalışkan başkaları gibi benim de pek çok kitabımın kapağını yaptı. İçlerinden bir öykü kitabımın kapağına annesinin portesini çizmişti. Annesinin adı Cennet'ti. İmza olarak "Cennetoğlu Etem Çalışkan" yazmıştı. Ne yazık ki, bu kitabı da bu haliyle yayınlatmak mümkün olmadı. Etem Ağabeyle manevi bağlarımdan biri Atatürk'tü. Atatürk ressamı olarak ünlenmişti. Her 10 Kasım'da gazeteler tam boy Etem Çalışkan'ın yaptığı Atatürk tablolarını okuyucularına verirlerdi. 1960'lı yıllarda pek çok takvimin üzerinde Mevlana'dan, Yunus Emre'den, Âşık Veysel'den mısralar yazdı. Etem Çalışkan ağabey, Türk büyüklerinin portrelerini de çizdi. Selçuklu devlet adamlarını, Osmanlı sultanlarını resmetti.
Ata'mızın Nutuk'unu birlikte yazdık. Bu çalışma iki yıl sürdü. Yazan Etem Çalışkan'dı ben musahhihiydim. Düşününüz 57x82 cm ebadında bir kâğıda Büyük Nutkun bir sayfasını, her harfini inci gibi işleyerek yazıyor. Okuyorum, bir harf hatalı, sil baştan. Bu nasıl sabır ve tahammül? Bilemezsiniz. Türkiye, Etem Çalışkan'ın sanat zevkini yıllarca seyretti. Bir projesi gerçekleşsin istiyordu. Olmadı. O da Toroslarda Karacaoğlan Sevgi Yolu projesiydi. Danışmanı ve metin yazarı olacaktım. Karacaoğlan'ın gezdiği yerlerde kayalara, yamaçlara ondan sevgi şiirleri ve bilgiler işleyecekti. Etem Çalışkan ağabeyim doksan yedi yaşında, hâlâ üretiyor, yazıyor, çiziyor, ümit ve hayal ediyordu. Çünkü hayat ona göre ümitti.
Sanata ilkokul yıllarımda başladım ve ilk kaligrafi hocam Sinan Sinangil idi. Onun Sultanahmet'teki atölyesinde çırak olarak çalışıyorken hocamın masasının kenarında bir mecmua gördüm. Dergiyi karıştırdığımda içinde Etem Çalışkan'ın kaligrafi eserleri ve bir otoportresi vardı. Daha önce adını duymamıştım, ama o dergideki yazıları ve oto portresi beni çok etkiledi. Sinan Hocam'a Etem Çalışkan'ı sorduğumda, onun kaligrafi dünyasında çok özel bir yeri olduğunu, olağanüstü bir sabra sahip olduğunu ve uzun metinleri aylarca büyük bir titizlikle yazabildiğini anlattı. Yıllar sonra Eminönü Meydanı'ndaki bir sanat etkinliğinde kalabalığın arasında Dede Korkut masallarından fırlamış gibi duran, ihtişamlı bir figür gördüm. Onun Etem Çalışkan olduğunu düşündüm ve "Etem Hoca siz misiniz?" diye sordum. Gülümseyerek, "Evet, evlat," dedi ve yanıma oturdu.
Etem Çalışkan, kaligrafi dünyasında sadece bir sanatçı değil, bir bilgeydi. Onunla vakit geçirmek, sanatın derinliklerine doğru bir yolculuğa çıkmak gibiydi. Sohbetlerimiz sadece harflerin ve çizgilerin dünyasında kalmazdı; bazen Türk müziğinin estetiği üzerine konuşur, bazen İstanbul'un mimarisinden bahsederdik. Sohbetlerimiz saatlerce sürerdi, bana her zaman ilham kaynağı oldu. Bir gün bana yıllarca en değerli metinlerini yazdığı kalemini hediye etti. O kaleme "Sarı Kız" adını vermişti. Çok eskimiş, yıpranmış ama bir o kadar da kıymetliydi. "Bu mirası, bu bayrağı sen devam ettireceksin," dedi. Şimdi o kalem atölyemin başköşesinde duruyor ve bana onun emanetini hatırlatıyor.
Sanatında sadeliği esas alırdı. Kaligrafide sadece çizgileri değil, boşlukları da anlamlandırmanın önemini vurgulardı. Bu yaklaşımı benim sanat anlayışımda önemli bir dönüm noktası oldu. Onun için kaligrafi, sadece bir yazı sanatı değil, estetik bir dengedir. Etem Çalışkan aynı zamanda büyük bir öğretmendi. Hatta ben ona "Kalem Ozanı" dediğimde "Keşke bu lakap ile anılsam" diye cevap vermişti. Çizdiği her harfte bir ruh, duygu vardı. Onun titizliği ve sabrı olağanüstüydü. Uzun metinleri aylarca sıkılmadan yazabilen, her harfe aynı özeni gösteren nadir insanlardan biriydi.
O, Türk sanatına çok büyük katkılar sundu. Kaligrafiyi modern dünyayla birleştirdi, onu klasik sınırların dışına taşıyarak çağdaş bir form haline getirdi. Nesillere en büyük mirası, yazıya duyduğu saygıyı, harflerin ve çizgilerin estetiğini ve sanatın evrensel dilini öğreten anlayışı oldu. Yeni nesil sanatçılar, bir sanatçının nasıl yaşaması gerektiği konusunda da çok şey öğrenebilir. Onun disiplini, sabrı, sanata duyduğu aşk ve tevazusu herkes için ilham kaynağı olmalı. Etem Çalışkan'ın anısı, sanatı ve öğretileriyle yaşamaya devam edecek.
Etem Hocayla üniversite yıllarımda tanıştım, sene 2005... Kütahya'ya bir seminer için gelmişti ve kaligrafi sanatını merak eden biri olarak onu karşımda gördüğümde çok mutlu olmuştum. Bilgisini, sanat bakış açısını, deneyim ve tecrübelerini paylaşan ve bu konuda öğrencilerini cesaretlendiren bir değerdi. Daha sonra İstanbul'a yazı eğitimi almaya geldiğim dönemlerde zaman zaman evine Etem Hocayı ziyarete gitme fırsatım oldu. Atölyesinde bulunduğum zamanlarda karşılaştığım manzara hep aynı kareydi; üzerinde çalışma önlüğü, bir eser başında, elleri ve üzeri rengârenk boyalar içinde... Adeta sanatıyla yaşıyordu. Bir dönem Üsküdar Bağlarbaşı İsmek İhtisas Okulu'nda kendisiyle birlikte kaligrafi dersi verme şerefine nail oldum ve burada geçen süreç benim için çok kıymetliydi. Her ay Karatahta Seminerleri düzenledik ve burada elime tebeşir verir, "Kınacı yaz tahtaya; Yunus Emre, Karacaoğlan, Âşık Veysel..." Herhangi bir konu belirleyip onu yazdırır ve üzerine bilgi ve tecrübelerini anlatırdı. Kaligrafiye ressam kimliğiyle katmış olduğu değer kaligrafi için büyük bir adımdır. Yazı sanatına resim gözüyle bakardı her harfin onun için bir ruhu olduğundan bahseder, yazdığı metinlerde de genellikle bu toprakların kültüründen bahsederdi. Adeta harfleri resmederdi. Onunla ilgili söyleyeceğim en önemli şey, bir kaligraftan ziyade gerçek bir kaligrafi sanatçısıydı. Ülkemizde kaligrafinin gelişmesi ve kaligrafik eserler üretilmesi noktasında en değerli sanatçılardan bir tanesiydi. Ömrünün son günlerine kadar yazmaya ve eser üretmeye devam etti.
Kendisini açtığım sergilerde, özel atölyemde ağırlamak ve yolculuklar yapmak benim için en özel anlardandı. Sanatın ne kadar evrensel olduğunu bana yeniden hatırlattı. Ondan şunu da öğrendim hiçbir zaman sanatta "Ben oldum" dememelisin. Kaligrafi ile ilgili şöyle derdi, "Kaligrafi kurallar içerisinde kuralsızlıktır." Ve bizler de bu sanatı icra ederken çok da kendimizi sınırlar içerisine hapsetmememiz gerektiğini kendisinden öğrenmiş olduk. Sanat camiamızın başı sağ olsun kendisi aramızdan ayrıldı ama bıraktıklarıyla asla aramızdan ayrılmayacak...
Etem Çalışkan'ı Cumhuriyet dönemi kaligrafi sanatının üstadı olarak bilirim. Yazarlığı, ressamlığı, gazeteciliği ve hatta çok az insanın bildiği şairliği ile bir hezarfen kimliği de olan Çalışkan, kuşağı içinde hak ettiği yeri bulamamış bir sanatkârdı. Ölümüyle hatırlanan isimlerden olmamasını dileyeceğim bir şahsiyet... Uzun sohbetlerimizde bir kuyumcu titizliği ile işlediği bilgileri zaman zaman şedit bir üslupla ancak sarsıcı bir yorumla aktaran üstat, sadece Atatürk'ün imzasını stilize eden ve onun resimlerini yapan bir grafikere indirgenmeyecek kadar büyük bir sanatçı idi. Kur'an-ı Kerim'i kaligrafik yazıyla baştan sona yazmıştı. Gözünde sanat pırıltısı gördüğü gençlere verdiği destek, vefatına kadar sürmüş gerçek bir eğitici idi aynı zamanda. Onu daima dostluğu ve sanatkârlığı ile anacağız. Rahmet olsun...