İstanbul'un tarihî dokusunda zarif bir detay: Küçük Ayasofya Camii

Küçük Ayasofya Camii, İstanbul'un tarihî dokusunda zarif bir detay olarak parlıyor. Bir zamanlar Bizans'ın en önemli kiliselerinden biri olan bu yapı, Osmanlı döneminde camiye çevrilmiş ve yüzyıllar boyunca ibadet yeri olarak varlığını sürdürmüştür. Dikdörtgen planlı bir yapının içerisine yerleştirilmiş sekizgen ana mekânıyla dikkat çeken camii, merkezi kubbesi ve zarif sütunlarıyla o dönemin mimari dehasını gözler önüne seriyor. Sütunlar üzerindeki Grekçe yazıtlar, Bizans'ın sanat anlayışına dair ipuçları sunar. Osmanlı döneminde eklenen mihrap, minber ve hat süslemeleriyle cami farklı bir estetik kazanmıştır. Kiliseden camiye dönüştürülmesinden sonra tek şerefeli bir minare eklenmiştir.

İSTANBUL'UN ÇOK KATMANLI TARİHİNİ GÖZLER ÖNÜNE SERİYOR

Küçük Ayasofya Camii, dışarıdan sade ve gösterişsiz gibi görünse de içeri girildiğinde Bizans ve Osmanlı sanatının iç içe geçtiği muhteşem bir uyum göze çarpar. Ayrıca caminin çevresindeki avlu ve dergâh yapıları, Osmanlı döneminde buranın bir tasavvuf merkezi olarak da kullanıldığını gösterir. İstanbul'un en eski Bizans Dönemi yapısı olarak bilinen camiinin güney kısmında 24 odalı geniş bir bahçesi ve ortasında şadırvanı olan Hüseyin Ağa Medresesi yer alır. Yapının içindeki Bizans dönemine ait sütunlar ve yazıtlar, Osmanlı dönemine ait eklemelerle birlikte İstanbul'un çok katmanlı tarihini gözler önüne serer.

İSTANBUL'UN EN ÖZEL YAPILARINDAN BİRİ

Yüzyıllardır İstanbul'un kültürel mirasını taşıyan Küçük Ayasofya Camii, günümüzde hem ibadet hem de turistik bir ziyaret noktasıdır. Restore edilerek korunmaya alınan cami, Osmanlı ve Bizans'ın ortak mirasının en zarif örneklerinden biridir. Sessiz ve sakin avlusunda oturup tarihin fısıltılarını dinleyebilir, kubbenin altında bir zamanlar yankılanan duaları hissedebilirsiniz. İstanbul'un en özel yapılarından biri olan Küçük Ayasofya Camii, şehrin saklı hazinelerinden biri olmaya devam ediyor.