AKSAM.COM.TR
İstanbul'un tarihi dokusunda kaybolmuş, zamana direnerek ayakta kalan birçok değerli yapının arasından, Ahi Çelebi Camii bir sessizlik içinde yükselir. Yüzyıllar boyunca, gökyüzünden inen her yağmur damlası ve toprağa düşen her yaprak gibi bu camii de İstanbul'un eski zamanlarının sırlarını barındırır. Ahi Çelebi Camii, Evliya Çelebi'nin 1040 yılı muharrem ayının bir aşure gecesinde, uykuyla uyanıklık arasında bir rüya gördüğü rivayet edilen mekandır.
Evliye Çelebi, minberin dibinde otururken uyuyakalır. Birden kapı açılır ve caminin içi nurdan bir cemaatle dolar. İçeriye giren cemaat, cennetle müjdelenen on sahabeden biri olan Sa'd b. Ebi Vakkas ile peygamberlerin, evliyaların ve Kerbela şehitlerinin ruhlarıdır. Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali, Veysel Karâni, Hz. Bilâl-i Habeşî ve peygamberimizin amcası Hz. Hamza da bulunmaktadır. Evliya Çelebi'nin cemaatin kimler olduğunu ve orada bulunmalarının sebebini sorduğu zat, kendisine her şeyi anlatır ve birazdan namaz kılınacağını, farzdan önce kamet getirmesi gerektiğini, sonrasında da peygamberimizin elini öperek şefaat dilemesini öğütler. Peygamberimiz sabah namazının sünnetini kıldıktan sonra Evliya Çelebi'ye el işaretiyle kamet getirmesini söyler. o da segâh makamında kamet getirir. Namazdan sonra peygamberimize tanıtılan Evliya Çelebi, peygamberimizin elini öperek, "Şefaat ya Rasulallah" diyeceği yerde, dili sürçer ve "Seyahat ya Rasulallah!" der. Bu dil sürçmesi peygamberimizin çok hoşuna gider. Tebessüm ederek: "Şefaat ettim, selâmetle seyahat eyle!" der. Böylece Ahi Çelebi Camii, Evliya Çelebi'nin rüyası ile peygamber efendimizin sabah namazını kıldığı ve kıldırdığı camii olma şerefine nail olmuştur. Bu nedenle caminin içerisinde iki adet mihrap bulunur. Bu çift mihrabın birinde nuru temsilen yirmi dört saat lamba yanar, diğeri ise Osmanlılar tarafından Peygamber'in namaz kıldırdığı yerde, imamdan başka kimsenin namaz kıldırmaması için yapılmış küçük bir mihraptır.
DÖNEMİN SANAT ANLAYIŞINA UYGUN
Ahi Çelebi Camii'nin iç mekânı da dış yapısı kadar etkileyicidir. İbadet alanı, göz alıcı bir zarafette ve sadelikte tasarlanmıştır. Caminin mihrap kısmı, dönemin sanat anlayışına uygun şekilde işlenmiş ve zarif hatlarla süslenmiştir. Aynı zamanda, özellikle ahşap işçiliğinin örneklerinden biri olarak, caminin minberi de oldukça dikkat çeker. Bu minber hem işçilik hem de tasarım açısından dönemin en iyi örneklerinden birini oluşturur. İstanbul'un gürültüsünden uzak, derin bir sakinlik sunan Ahi Çelebi Camii, yalnızca taşlardan yapılmış bir ibadet yeri değil, bir dönemin ve düşüncenin de yansımasıdır. Hem bir tarih tanığı hem de o tarihin derinliklerinde kaybolan insanlık değerlerinin, dayanışmanın ve huzurun temsilcisidir. İşte bu camii, adını aldığı Ahi Çelebi'nin öğretilerini yaşatmaya, kalpleri birleştirmeye, ruhları dinlendirmeye devam ediyor...