AKSAM.COM.TR
Dünya çapında üne sahip muhteşem bir mimari eser. Kiliseden camiye çevrilmiş önemli bir tarihi yapı. Ayasofya, sadece bir yapı değil, insanlık tarihinin derinliklerine inen bir medeniyetin simgesidir. İstanbul'un siluetine silinmez bir iz bırakmış olan bu muazzam eser hem Bizans İmparatorluğu'nun ihtişamını hem de Osmanlı İmparatorluğu'nun zarafetini içinde barındırıyor. Ayasofya adındaki "aya" sözcüğü "kutsal" anlamına geliyor. "Sofya" sözcüğü ise Grekçede "bilgelik" anlamındaki "sophos" sözcüğünden gelir. Dolayısıyla "Aya Sofya" adı "kutsal bilgelik" ya da "ilahi bilgelik" anlamını taşıyor.
YALNIZCA BİR CAMİ DEĞİL, BİR MİMARİ MUCİZEYDİ
Bizans İmparatoru I. Justinianus, 537 yılında, dönemin en büyük kubbesini inşa etmek için emretmişti. Ayasofya, yalnızca bir cami değil, bir mimari mucizeydi. O dönemde 32 metre çapında ve 56 metre yüksekliğindeki devasa kubbesiyle, adeta gökyüzüyle birleşiyor gibiydi. Kubbe, mühendislik harikası olarak, 2. yüzyıl Roma mühendisliğiyle şekillenen, ancak tamamen özgün bir tasarımdı. Ayasofya'nın kubbesi, zamanla birçok yapıyı etkileyen, Bizans mimarisinin en önemli sembollerinden biri oldu. Kubbe, 31,87 metre çapında olup, yapıya girdiğinizde adeta havada asılı bir şekildeymiş gibi görünür.
1453'te İstanbul'un fethiyle birlikte camiye dönüştürülen Ayasofya, farklı inançları ve kültürleri bir arada barındıran bir mekân halini aldı. Hem cami olarak hem de müze olarak birçok farklı dönemin izlerini taşır. Ayasofya'da bir arada bulunan Bizans mozaikleri, Osmanlı hat sanatı, minareler ve cami avlusunun büyüklüğü, her adımda farklı bir tarihe yolculuk yapmamıza olanak tanıyor.
Bu çok eski binanın bir özelliği, yapımında kullanılan bazı sütun, kapı ve taşların, binadan daha eski yapı ve tapınaklardan getirilmiş olmasıdır. Ayasofya'nın içerisinde, Hristiyanlık açısından kutsal kabul edilen kişiler ile Bizans imparatorlarını tasvir eden çok sayıda mozaik bulunur. Bu mozaiklerin 9. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yapıldığı düşünülmektedir.
HEM HRİSTİYANLIK HEM DE İSLAM DÜNYASINA AİT BİR YAPI
Mozaikler, ışığın içeri girmesiyle altın rengi parıldar ve insanı adeta başka bir dünyaya taşır. Bu mozaiklerin altına yerleştirilen zamanla silinmiş olan Arap harfleri ve Kur'an ayetleri, caminin hem Hristiyanlık hem de İslam dünyasına ait bir yapı olduğunu gösterir.
Ayasofya'nın iç mekânında, 107 sütun, her biri tek bir taşın parçası olmayıp, binanın bütünlüğünü sağlayacak şekilde yerleştirilmiştir. Bu sütunlar, Antik Roma ve Yunan'dan esinlenmiştir. Ayasofya'nın yapımında kullanılan mermerler, çeşitli bölgelerden getirilmiş olup, her biri farklı renkte ve desendedir. Ayrıca, binanın yapısında kullanılan 40 büyük kemer, yapının taş duvarlarının daha hafif olmasını sağlayan, mükemmel bir mühendislik çözümüdür. Ayasofya'nın bu mimari unsurları, sadece birer dekoratif öğe değil, binanın binlerce yıl boyunca ayakta kalmasını sağlayan mühendislik harikalarıdır.
Ayasofya'nın içinde Osmanlı dönemine ait oldukça büyük bir mihrap bulunur. Mihrap, caminin duvarında yer alan ve namaz için yönü belirleyen önemli bir öğedir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde inşa edilen bu mihrap, taş işçiliği ve zarif süslemeleriyle dikkat çeker.
Camideki minber, vaazların yapıldığı yerdir ve Osmanlı dönemine ait oldukça etkileyici bir yapıdadır. Zengin süslemeleri ve işlemeleriyle dikkat çeker.
CAMİNİN DÖRT MİNARESİ OSMANLI'NIN İHTİŞAMINI SEMBOLİZE EDİYOR
Osmanlı İmparatorluğu'nun Ayasofya'ya minareler eklemesiyle cami, bir başka boyuta taşınmıştır. Bugün, Ayasofya'nın dört minaresi hem Osmanlı'nın ihtişamını sembolize eder hem de caminin göğe yükselen ruhunu temsil eder. Bu minarelerin inşası, Osmanlı mimarisinin zarafetini ve matematiksel kusursuzluğunu yansıtır. Minarelerin her biri, eşit mesafeyle, adeta camiye özenle yerleştirilmiş birer mücevher gibi yükselir.
Ayasofya'nın içinde, Osmanlı dönemi hattatlarının yazdığı Kur'an ayetleri ve diğer yazılı eserler de bulunmaktadır. Bu yazılar genellikle altın yalızla işlenmiş ve zarif bir şekilde yerleştirilmiştir.
Ayasofya'da yer alan zarif ahşap işçilikleri de dikkat çekicidir. Özellikle kapıların etrafındaki oymalar ve işlemeler çok güzel bir şekilde yapılmıştır.
Osmanlı döneminde eklenen çeşitli çeşmeler ve süslemeler de dikkate değerdir. Aynı şekilde caminin çeşitli duvarlarında, sebekâr işçiliklerle yapılmış süslemeler bulunmaktadır.
Ayasofya, her yönüyle sadece bir yapı değil, bir zaman yolculuğudur. Bir köprü gibi geçmişle geleceği bağlar. Gökyüzünden bakıldığında Ayasofya, sadece bir cami değil, zamanın ve mekânın ötesinde bir duraktır. O, yüzyılların, kültürlerin ve inançların birleştiği, evrensel bir mirasın taşıyıcısıdır. Ayasofya, İstanbul'un kalbinin atışıdır. O, sadece geçmişin izlerini değil, aynı zamanda geleceğin de umutlarını taşır.