İBB Kültür A.Ş. Araştırma Serisi’nden “İstanbul’da Geleneksel Yorgancılık Sanatı” başlığı ile okuyucu ile buluşan kitap, Dr. Mustafa Duman tarafından kaleme alındı.
Bu kitap ile yorgan ve yorgancılık sanatı ile ilgili bilgileri gelecek nesillere taşımak amaçlanmış.
“Osmanlılarda Yorgancılık Sanatının Gelişimi” başlıklı ikinci bölümde, Evliya Çelebi’nin ve yabancı gezginlerin seyahatnamelerinde, Topkapı Sarayı’ndaki Padişah ve Valide Sultanın yatak odalarında, Beşik Alayı’nda, Narh Defteri’nde, Kapalı Çarşı’da, Kandilli’de yorganın, yorgancıların ve hallaçların izleri sürülmüş.
Bir desinatör ve modacı olarak yorgancılar, olmazsa olmaz malzemeler, dikiş teknikleri, ustalar, meslek birlikleri gibi konular “Günümüzde İstanbul’da Yorgancılık Sanatı” başlıklı üçüncü bölümde detayları ile ele alınmış.
İBB Kültür A.Ş. pek çok farklı dönemden yorgan örneklerinin de yer aldığı “İstanbul’da Geleneksel Yorgancılık Sanatı” kitabını, geçmişi göz ardı edilmiş yönleriyle tanıma ve bugüne taşıma gayretinin bir ürünü olarak meraklıların ilgisine sunuyor.
İşte kitaptan bazı bölümler:
Çeyiz Düzmek Kolay mı? Evvela 80 Yorganın Olacak!
(…)Osmanlı döneminde sarayda veya yüksek devlet kademelerinde çalışanlarda, çok zengin ailelerde görülen gelin çeyizleri akıl almayacak derecede zengindi. O dönemde bir ailenin varlığı kızının çeyizinde görülürdü, onunla ölçülürdü. Böyle zengin bir ailenin kızının çeyizi için örnek olarak Abdülaziz Bey’in yazıya geçirdiği bir çeyizden bazı eşyaları ve miktarlarını verebiliriz. Örneğin, bir gelin çeyizinde şunlar vardı: 15 adet yün döşek, 30 adet pamuklu şilte, 30 adet pamuklu kışlık yorgan, 30 adet pamuklu yazlık yorgan, 20 adet ince yazlık yorgan, 12 adet küçük boy diz yorganı, 90 yatak çarşafı, 60 yüz yastığı, 80 yüz yastığı örtüsü, 5 adet büyük, yuvarlak tandır yorganı, 5 adet tandır örtüsü, 30 kadar yuvarlak yemek şiltesi… Liste böyle uzayıp gidiyor.
“Ter Yatağı”ndan, “Lohusa Yatağı”na oradan Bebek Yatağı’na
Lohusa, doğumdan sonra ‘ter döşeği’ denilen bir yatağa yatırılırdı. Burada lohusa sıcak tutulurdu. Çay, ıhlamur gibi sıcak içecekler verilirdi. Bu arada ebe yeni doğan çocuğu yıkar tuzlar ve kundaklardı. Lohusa ter yatağında bir gün istirahat ettikten sonra, yani doğumun ertesi günü lohusa yatağına alınırdı.
(…)Bu yatak bir karyoladadır ve yorganı, yastıkları süslüdür. Bunlara da lohusa yorganı, lohusa yatağı denirdi. Çocuk da bu yatağa yatırılırdı. Lohusa, süslü elbiseler giyer, yatağında tıpkı bir gelin gibi mücevherler içerisinde olur, basında ise nazarlık bulunurdu. Doğumun yedinci günü lohusa cemiyeti yapılır, mevlid okutulur, daha sonra bir çengi kolu getirtilir ve o gün lohusanın yatağı kaldırılırdı.
(…)Çocuklar doğduktan sonra salıncağa veya beşiğe konulurdu. 19. yüzyılda İstanbul’da çocuğun beşiği genellikle anneanneler hazırlardı. İyi durumu olan ailelerde, beşikler sedef veya gümüşle süslenmiş olurdu. Bu beşikler doğumun yedinci gününde merasimle ortaya çıkarılırdı. Beşikler için ortası delik özel yataklar, ‘bağırdak’ ya da ‘ panda’ adı verilen otuz santim eninde, çocukları beşiğe tesbit eden bağlar ve bebek yorganları vardı.
Anasının Eski Yorganını Ellerin Cici Yorganına Tercih Eden Gelin
Kitapta yer alan bir türküde, babaevi ile koca evini anlatan gelin her iki evin yorganlarını karşılaştırıyor ve şöyle diyor:
Ellerin cici yorganı
Uykusu acı yorganı
Anamın eski yorganı
Uykusu tatlı yorganı
Hor Bakıyor Yar Bana / Sarılmışım Yorgana
Mehmet Halit’in 1932’de derlediği İstanbul manilerinde ise yorgan şu şekilde geçiyor:
“Fındık fıstık olur mu
Yorgan yastık olur mu
Gündüzün şöyle böyle
Gece dostluk olur mu?
Fındık koydum harmana
Hor bakıyor yar bana
Baktım yar yanımda yok
Sarılmışım yorgana.”
Sırmalı incili yorganlar samur kürkle örtülürdü
Salomon Schweigger, III. Murad döneminde 1578-1581 yılları arasında, İstanbul’da yasamış ve izlenimlerini seyahatnamesinde anlatmıştır. Schweigger, Sultanlar Kentine Yolculuk kitabında padişahın yatağından ve yorganından söz eder. Onların nasıl hazırlandığını anlatmayı da ihmal etmez:
“Oda hizmetlileri şilte, yaygı ve yatakla ilgili diğer malzemeden sorumludurlar ve yatacak yerleri hazırlarlar. Yataklar pamukla doldurulmuş birçok şilteden oluşur. Bu şiltelere büyük aralıklarla dikişler atılmak suretiyle, pamukların düzgün bir biçimde dağılması sağlanır. Şilteler gündüzleri yuvarlanıp dürülerek düzgün bir yığın halinde üst üste istif edilir. Yorganların da içi pamukla doldurulmuş ve üzerlerine sırmalı kumaşlar geçirilerek dikişlerle tutturulmuştur; yüzüne değerli taslar ve inciler işlenir. Kısın bunların üzerine samur kürkler örtülür.”
Schweigger, o dönemdeki Osmanlı evlerindeki eşyaları da kısaca anlatır. Türklerin giyimlerine önem verdiklerini ama ev eşyasına o kadar önem vermediklerini belirttikten sonra söyle yazar:
“Minderleri, yastıkları çok güzel kumaşlarla kaplıdır. Yorganları atlastan veya başka ipekli kumaştan yapılır, içi pamukla doldurulur ve üzeri de sırma işlenir. Şiltelerini karyola yerine alçak bir kerevet üzerine sererler.”
Ok Atan Yaylar
Metin And, eski İstanbul’un gezici esnafını anlattığı bir yazısında sözü hallaç ve yorgancılara getirir ve söyle der: “Yoğurtçu kadar sık gelmeyip belli zamanlarda ortaya çıkan hallaçlar da ilgimi çok çekmiştir. Yatakların, yastıkların, yorganların içinde sıkışan pamukları ya da yünleri havalandırıp, sertliklerini yumuşatan hallacı büyük bir merakla seyrederdim. Önce yatak, yastık, yorgan açılır, içindeki pamuk veya yünleri bir yaygı üzerine serilirdi. Hallacın ok atan yaylar gibi büyük bir aracı vardı. Bunun üzerindeki kiriş çok gergindi. Elindeki sert ağaçtan bir tokmakla kirişe vurur, oradaki pamuk veya yünler, bu titreşim ile havalanırlardı. Kirişe her vuruşta bir çalgı gibi ses çıkarırdı. Pamuklar, yünler havada uçuşur, çocuk halimle kendimi bir masalın içinde hissederdim.
Türk Yorganlarıyla İyi Uykular
“Her insanın ömrünün ortalama üçte biri uykuda geçer. Mağara devrinden günümüze kadar insanlar yatak ve yorganlarını, kürklerden, hasırlardan, yünden, çeşitli bitkilerin yapraklarından ve nihayet pamuktan yaptılar. Bugün de pamuğu tercih etmelerinin sağlık ve yararlılık açısından birçok nedeni vardır. Öncelikle pamuk, kolay sekil verilebilen, ucuz bir organik maddedir. İnsan vücudunun ısısını ayarlar. Döşek ve yorganların arasındaki hava sürekli hareket etmelidir. Bu, uyuyan insana huzur ve iyi bir uyku sağlar. Hareket edebilen pamuk lifleri insan vücudunun ısısının ayarlanması bakımından yararlıdır ve tüm vücuda rahatlık verir. İnsan vücudunun ısısı için böyle bir uyum, diğer yorgan, döşek dolgu maddeleriyle sağlanamaz.
Onların Fırçaları İğne ve İplikleri
Türkiye’de üretilen pamuk yorgan ve döşekler ısı ayarlayıcı etkilerini uzun süre korurlar. Eğer yorganların bu özellikleri olmasaydı yorgancı ustaları sanatlarını geliştirmek için bu kadar caba harcamazlardı. Yorgancılık da diğer bazı el sanatları gibi gelişmeden kalırdı. Yorgancı ustaları geleneksel sanatlarını sanayi etkilerine karsı savunan idealistlerdir. Fırçayla çalışan ressamlar gibi onlar da iğne ve iplikle çalışıyorlar.
Çok sayıda yorgan deseni onların çalışmaları ve buluşlarıyla geliştirilmiştir. Türkiye’deki yorgancı ustalarının hepsi erkektir ve Doğu Karadeniz Bölgesi’nden gelmişlerdir. Bu önemli bir özelliktir.
Menekşeli Çavuş Sırması’ndan Sultan Selim Lalesi’ne
“Türk Yorganı”nın 27 Deseni
Türk yorganında yer alan 27 yorgan deseninin adları şöyledir: ‘İkili parke’, ‘yıldızlı beş lale’, ‘zırhlı baklava (iki tür)’, ‘altılı yaprak pervane’, ‘fırıldak’, ‘muz’, ‘çelik motif’, ‘dörtlü s parke’, ‘batırmalı mekik’, ‘sade çerçeve’, ‘beş çiçek’, ‘dörtlü pervane’, ‘üç pervane’, ‘Karadeniz’, ‘Sultan Selim lale’, ‘Güneş’, ‘Erden motif’, ‘üçlü batırmalı pervane’, ‘menekşeli çavuş sırması’, ‘dallı yonca’, ‘yonca’, ‘papatya batırmalı’, ‘çift kare’, ‘menekşe’, ‘karanfil’