İçinden Necip Fazıl geçen, yaşanmış bir demet hatıra... Sardalya fıçısında 22 milyon!

Üstat Necip Fazıl bir eserinde “Bu toprakların sahibi 22 milyon Müslüman, bilhassa son çeyrek asırdan beri koskoca bir fıçının içine ihtimamla yerleştirilmiş 22 milyon sardalyadır'' derken ne demek istiyordu?

HÜSEYİN ÖZTÜRK

Yakın geçmişe kadar ülkemizin her yerinde ve daha çok da yerli-milli düşünce sahiplerinin nezdinde "Üstat" denilince akla istisnasız, Necip Fazıl Kısakürek gelirdi. "Üstat şöyle diyor" diye başlayan sözlerin sahibi Necip Fazıl idi. Başka isim akla gelmezdi. Son yıllarda değişik çevrelerden pek çok üstat üretilince artık "Üstat Necip Fazıl" demeye mecbur kalındı.

Efendim, sevgili Bedir Acar Üstat ile ilgili yazı talep edince, ardından da "Hatıralar olursa daha iyi olur" diye ilave edince; "Zihin haritamda, hafıza havuzumda neler var" diye şöyle bir geçmişe yolculuk edeyim dedim ve gençlik-öğrencilik yıllarıma demir atmak icap etti.

Meramımı anlatabilmek için önce yazının başlığına değineyim. Bu başlık altında Üstat şöyle diyor:

"Bu toprakların sahibi 22 milyon Müslüman, bilhassa son çeyrek asırdan beri koskoca bir fıçının içine ihtimamla yerleştirilmiş 22 milyon sardalyadır. Son zamanlarda bunların üzerine, hürriyet ve demokrasi diye bir maşrapa sirke dökülmüştür. Fıçının üstünde kontrplaktan bir kapak vardır. İşte bu kapağın üzerinde üç beş Yahudi, Dönme, Mason, Kozmopolit oturur ve fıçının içindekiler hesabına dilediği gibi konuşur. Eğer kazara bu sardalyalardan herhangi birisinde minicik bir kıpırdama istidadı görülse, mukabele hazırdır.

"-Vay; irtica harekette!.. Seni namussuz, rezil, seni inkılap düşmanı seni!!! Maksadın hürriyet, medeniyet ve insaniyete kastetmek ha!.. Bak sen, tahrikçi ve fesatçı yobaza!... Senin o kuru kafanı ezeyim de gör!..." (Müdafalarım S. 118)

İşte Üstat, bu 22 milyon Müslüman içerisinden öyle nesillerin yetişmesine vesile oldu ki, bugünkü Türkiye, o neslin yönetimindedir. Üstat sardalya fıçısından kurtulabilen üç nesli adeta hamur gibi yoğurmuş ve vatanın savunmasından idaresine kadar her sahada yetişmelerini sağlamıştır. Üstat bu toprakların sahipleri içerisinde üç ayrı nesil yetiştirmiştir. Bizim yaştakiler yani 60 ve üzeri son nesildir. Son nesil ifadesi belki pek oturmadı ama bizden sonraki nesillerde, bizdeki Üstat heyecanı olmadığını kastetmek niyetiyle beyan ettim.

CENNETTEN MÜJDE Mİ GETİRDİM Kİ!...

Üstat'ı ilk kez 1976'da Ankara Milli Türk Talebe Birliği Teşkilatı olarak davet ettiğimiz konferans vesilesiyle gördüm ve tanıştım. Ankara Arı Sineması, şehrin en büyük sinemasıydı, orada konferans verecekti. Sahnede kaldığı sürece hizmetine bakmakla görevlendirilmiştim. Büyük heyecandı. Daha yanına bile yaklaşmadan dizlerim, ellerim titriyor, bedenim buz kesmiş... Sinemanın arka kapısından sahneye çıkarken yanındaydım ve yerine oturduktan sonra bir emri olup olmadığını sordum ama harflerin hepsini yuttuğumu sanıyorum. Halimden anladı ve yavaşça ama hükmedici bir sesle:

-"Genç adam, sağ köşede perdenin köşesinde bekle bir şey isteyince sana işaret ederim" dedi ve dinleyicileri şöyle uzunca süzdükten sonra konuşmaya başladı.

Tabii ben çoktan kendimden geçmiştim. Bir ara yüksek sesle dinleyenlere; "Cennetten müjde mi getirdim de ellerinizi patlatırcasına alkışlıyorsunuz" diye bağırınca kendime geldim. Sağ tarafa baktı, su götürdüm. Meğer konuşmasının bir yerinde Sakarya Türküsü'nün; "Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya; Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya! Mısraını okumuş ve dinleyenler de ayakta alkışlamış. Alkış faslı bittikten sonra:

-"Ben çok süründünüz ayağa kalkın diyorum, siz alkışlıyorsunuz, bu nasıl anlama" diye konuştuğunu hatırlıyorum. İşte o günden sonra yediğimiz içtiğimiz Üstat Necip Fazıl oldu.

Yukarıda sözünü ettiğim üç nesil eğer Necip Fazıl olmasaydı, bugün belki pek çoğu serseri mayın gibi Sardalya fıçılarında Batı'ya uşaklık eden, kimliklerinde bu topraklara ait, icrada ve düşüncede Batı'nın emir erleri olarak Türkiye'yi Batının fazlalıklarını boşalttığı çorak arazi haline getirecekler ve istedikleri gibi tepineceklerdi.