MERVE YILMAZ ORUÇ
Hudutsuz Sevda dizisi ile ekranlara dönen Yasemin Yazıcı ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Güler yüzü ve samimi açıklamaları ile sorularımızı cevaplayan Yazıcı bugüne kadar; Son Yaz, Kara Tahta, Aşk Taktikleri ve Sevmek Yüzünden yapımları ile seyircisinin karşısına çıktı. İngiltere'de Sosyal Antropoloji okuyan ve şu an da psikoloji masterı yapan Yazıcı aynı zamanda tabii'de yayınlanan Yeşil Deniz: Milenyum dizisinde Gümüş karakterine de hayat veriyor. Okul yıllarında klasik oyunlarla tiyatro sahnesine çıkan Yazıcı, London Academy of Music and Dramatic Art ve İstanbul Film Akademisi'nde eğitimler almış.
Oyunculuk kariyerin çok eski değil. Farklı bir lisans bölümü okumuşsun. Bize biraz kendinden bahseder misin?
Oyunculuk aslında ortaokul ve lise yıllarında başladı. Pierre Loti Fransız Lisesi'nde edebiyat okudum. Fransızca eğitim aldım burada, MEB'e bağlı bir okul değildi. Pera Güzel Sanatlar Eğitim Kurumları'na da gidiyordum. Burada tiyatro yapıyorduk. "Kral Oidipus", "Antigone", "Bir Yaz Gecesi Rüyası", "Lysistrata", "Faust (vol. I)", "Hugo Sistemi" ve "Ayrılma" adlı oyunları sahneledik. Benim aklımda aslında hep ekranda olmak vardı. Spikerlik düşünüyordum, oyunculuk istiyordum. Ama ailem bunu çok istemedi. Babamın kafasında hep doktor, hukuk gibi bazı kalıplar vardı. Daha sonra sosyal antropoloji okumak istedim. London School of Economics and Political Science okuluna gittim. Birinci sınıf bitince yaz döneminde Türkiye'ye geldim. Burada bir staj fırsatı bulup Star TV ana habere girdim. Ortamı görmek istedim. Burada bir ay kaldım ama haberler çok yıpratıcıydı. Sonra ben üniversiteye döndüm o hayali rafa kaldırdım. Oyunculuğa yönelmek istedim. Tabii okulumu bitirdim. Hatta Liverpool Üniversitesi'nde psikoloji masterına da başladım. Şu an tez aşamasındayım. Ancak akademisyen olma gibi bir amacım yok. Benim mesleğim oyunculuk. Oradan para kazanıyorum. Ama başladığım işi de bitiririm o yüzden master da bitecek.
Sosyal antropoloji de psikoloji de insan odaklı. Oyunculukla birbirini besliyor mu?
Bence kesinlikle besliyor. İnsanı tanımak, psikolojisini bilmek, topluma ve kültüre hâkim olmak oyunumu daha da derinleştirmeme, içselleştirmeme yardımcı oluyor. Rollere girme konusunda işimi kolaylaştırıyor, daha önyargısız yaklaşıyorum. Oyunculukta böyle katmanlarının olmaması güzel bir şey.
Oyunculuk eğitimleri almışsın...
Pera Güzel Sanatlar Eğitim Kurumları'nda Tiyatro Bölümü'ndeydim. Yine kendi okuduğum lisede de cumartesi günleri tiyatro kulübüm olurdu. Üniversitede de tiyatro kulübüne giderdim. Mezun olunca London Academy of Music and Dramatic Art'ta (LAMDA) eğitim aldım. İstanbul'a döndüğümde de İstanbul Film Akademisi'nde Deniz Ölmez ve Ezel Akay'dan ders aldım.
Çok güzel tiyatro oyunlarında yer almışsın. Mesleğe profesyonel olarak adım attıktan sonra neden tiyatro yapmadın?
Ben çok istiyorum aslında. İlk zamanlarda bir iki kere vodvil tarzı oyunlardan teklif geldi ama ben o tarzı kendime yakın hissetmiyorum. Oyunculuğun bence iki kısmı var. Biri sanat olan kısmı biri iş tarafı. Maalesef iş kısmı daha ağır basıyor. Bundan dolayı da casting çalışmalarında tiyatro bile olsa farklı şeylere bakılıyor. Önceden küçük sahnelerde bunlara dikkat edilmezdi. Şimdi onlar bile ayakta kalmak için oyuncu seçimlerinde dikkatli davranmak zorunda kalabiliyor. En büyük etkenlerden biri maalesef sosyal medyadaki takipçi sayısı! TV dizilerinde oynamış mı ona da bakılıyor. Tiyatro yapabilmek için ya Ş.T. ya da D.T. oyuncusu olmak lazım ya da bu camiadan yönetmen, oyun yazarı tanıdığın olacak. Ama tabii ki kendi imkânlarıyla tiyatro yapan, yapmaya çalışan da çok kişi var. Çok güzel oyunlar sahneye konuyor. Bu ara Afife'yi merak ediyorum.
Yurt dışında da oyunlara gidiyor muydun? En sevdiğin ve oynamak istediğin karakter hangisi?
Klasiklerde oynadım okul dönemlerinde. İngiltere'de olduğum dönemde Shakespeare oyunlarını izleme şansım oldu. Türkiye'de de izlediğim klasikler oldu. En çok Macbeth oyununu seviyorum. Beni bu kadar etkilemesinin nedeni aslında çocukluğumdan beri bu rolü oynamak istemem. Lady Macbeth'i oynamayı çok istiyorum. Kötüyü oynamak isterim aslında...
Genelde oyuncular iyi olanı oynamak ister bence...
Bence TV ekranlarındaki dizilerde iyiyi oynamak ister. Özellikle bugün sosyal medya gibi bir güç varken kötüyü oynamak psikolojik bir yük getirebiliyor oyuncuya bazen. Çünkü seyirci onun bir rol olduğu düşüncesini bir kenara bırakıp seni linçleyebiliyor hala. O yüzden TV'de iyiyi oynamak daha kolay bence tabii bu benim fikrim... İyiyi oynamak eğlenceli mi? Tartışılır. Bence kötü bir role hayat vermek daha eğlenceli.
Neden Lady Macbeht?
Pür kötü ya da pür iyi diye bir şey yoktur bence... Burada Lady Macbeth için de salt kötü diyemeyiz. Ama onun hırsı, erkeklere üstünlük kurma hali, böyle bir dünyada 'Ben de varım' demesi, azmi beni etkiliyor. Aslında ne kadar bugünün dünyası değil mi? Yaşadığımız şu materyal dünyada hepimiz bir sonraki bonusun peşinde değil miyiz? Hep daha fazlası... Benziyoruz, Lady Macbeth dünyasına. Tabii oradaki hikâye başka ama anlam aynı. Tabii bu rol için yaşımın biraz daha ilerlemesi lazım sanırım.
Son Yaz ilk dizin. Nasıl gelişti süreç?
Aslında öncesinde de başka roller için teklif geldi ama ben önce London Academy of Music and Dramatic Art'taki (LAMDA) oyunculuk eğitimimi bitirmek istedim. Sonra Londra'da yapımcılık okumaya karar verdim. O sırada da pandemi patladı, vize sıkıntısı yaşandı. Türkiye'de kalınca yaza doğru ajansım Sökmen Talent'tan haber geldi. Naz diye bir karakter. Sonra aradılar beni, yönetmenimiz Burak Arlıer ile görüşmeye gittik. Daha ben merdivenden inerken "Naz geldi" demişler. O günkü kıyafetimi hatırlıyorum. Kırmızı bluz, renkli eteğim vardı. Naz karakteri de çok canlı ve biraz flörtöz bir karakterdi. Sanırım o an ki tipolojimde role uydu. Bana bir şans verdiler. İlk sezon çok güzeldi. İkinci sezon ile final yaptık.
Oyunculuk baktığında riskli bir iş sanki. Bir an da final yapıyor, işsiz kalıyorsun.
Özellikle yolun başındaki genç oyuncular için herkesin bir b planı olmalı diye düşünüyorum. İşin hem maddi hem psikolojik tarafı var. Çünkü senin değerini ya da başarını dizilerdeki ratingler belirliyor maalesef. Eğer sinemaya, dijitale ya da büyük sahnede tiyatroya bir şey yapmıyorsan sanki yokmuşsun, bir şey yapmıyorsun gibi anlaşılıyor. Biz dizi ülkesiyiz. Ve seyirci seni ekranda görmek istiyor. Oyunculukta görünürlük önemli. Tekrar riskli kısma gelirsek bazen aylarca çalışmıyorsun. Bir sonraki iş ne zaman gelecek bilmiyorsun ama bir yandan geçimini sağlamalısın. Bu yüzden b planı şart...
Son iki sezondur tabii'de yayınlanan Yeşil Deniz: Milenyum'da rol alıyorsun. Nasıl gidiyor? Sevilen bir işe dâhil olmak avantajına oldu mu?
Yeşil Deniz Milenyum'a dâhil olurken aslında ikinci sezonunun geleceğini biliyordum. Bu oyuncuyu rahatlatan bir şey. Hatta şu an üçüncü sezonu da çekeceğiz. Gümüş karakterine hayat veriyorum. İsmail'in partneri olarak girdim diziye. Avantaj ve dezavantajları oldu aslında. Bu ekip çok uzun yıllardır birlikte oynuyor. Ve Birgi Köyü çok küçük bir yer. O yüzden sürekli beraberler. Bu grubun içine entegre olmak en başta zordu ama çok tatlı insanlardı bunu aştık hemen. Çekimlerde şive konusunda bazı zorluklar oldu. Bildiğim o Ege ağzı orada kullanılmıyordu. Köydeki ablalardan ve oyuncu arkadaşlardan kaptığım şeylerle ilk sezonu çektik. İkinci sezonda ise şive konusunda daha iyiydim.
Henüz izlemeyenler için bize rolünden, hikâyenden bahseder misin?
Zaman olarak 90'lar sonunda geçiyor hikâye. Köye cep telefonun gelişi ana konu. Gümüş, 4,5 G ailesinin ortanca kızı. 4,5 G diye adlandırılmamızın sebebi ise aile fertlerinin isimlerinin G ile başlaması, buçuk ise abisinin cüce olmasından kaynaklanıyor. 4,5 G aynı zamanda telefon şebekesi... Senaristimizin böyle bir kelime oyunu oldu. Gümüş, Birgi Köyü'nün uzağında olan Beydağı'nda oturuyor. Herkesten uzak bir hayatı var. Dış dünya ile olan tek bağı İsmail'in sunduğu radyo programı. İsmail'e de platonik âşık. Birinci sezonda Sadıçlar baz istasyonu ararken bizim ailenin oralara geliyor. Gümüş ile İsmail öyle tanışıyor. Ve olaylar gelişiyor. İsmail'e kaçıyor. İkinci sezonda da İsmail ile ilişkisini ve ailevi durumları konu alıyor. Üçüncü sezonunda da hikâye devam edecek. Gümüş'ü izleyici sevdi. Onun fedakâr oluşu, özverili davranışları insanlarda, "Bizim evin kızı" duygusunu getirdi. Ben de Gümüş'ün bu yolculuğunu sevdim. Bana Yeşilçam havası hissettiriyor. Herkesin, bütün aile fertlerinin bir arada izleyebileceği bir yapım.
Hudutsuz Sevda kadrosuna dâhil oldunuz. Önce konuk oyuncu olarak girdiniz ama devam ediyorsunuz...
En başta bir bölüm için konuştuk. Konuk oyuncu olarak katılacaktım. Benim için rolün büyüğü küçüğü olmaz. Takılmam yani. Zeynep karakterinin yurt dışından gelen arkadaşı Esma olarak girdim. Bir restoranı var. Orayı yönetiyor ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışıyor. Güçlü bir karakter, sevdim o yüzden. Zeynep ile Halil'in birlikte olmasını istiyor. Diziye devam edeceğim şimdilik.
Sevilen ve tutan bir işe dâhil oldum. Bu oyuncuda bir korkuya neden oluyor en başta. Ama bu sefer tanıdığım oyuncular vardı. Miray, Hayal ve Denizcan ile daha önceden tanışıyorduk. İlk sahnelerim de onlarlaydı. O yüzden daha rahat oldu benim için. Güzel bir kadro bakalım hikâye nasıl devam edecek.
Ekranda kendini izler misin? Ya da izlediğin diziler var mı?
Ekranda kendimi izlerim. Monitörde bakmam ama. Sonra hikâyeyi nasıl bağlamışlar, ben nasıl oynamışım merak ederim. Öyle "Kendimi izlemem" diyen oyunculardan değilim. Bana bu anlamsız geliyor. Farklı diziler de izlerim. Benim dizi kültürüm çok geniştir. Şu an Kızıl Goncalar ve Leyla'yı takip ediyorum.
Dijital tarafı da konuşalım. Sevmek Yüzünden de oynadın en son. Nasıl bir dünya dijital?
Sevmek Yüzünden benim Aşk Taktikleri'nden sonraki ikinci projem. Çok eğlendiğim ve sevdiğim bir iş çıktı. Sanem karakterine hayat verdim. Senaryo gelince kafamda bir şeyler kurguladım. Biraz dilinin kemiği olmayan bir karakter yarattık. Ali Yoğurtçuoğlu ile de güzel bir uyum yakaladık. Komedi işin içine girince daha güzel oluyor. Keşke daha çok komedi işleri yapılsa ekranlarda. Benim öyle bir şansım olsa sadece komedi yaparım. Diğer türlerde belli kalıplar oluyor. Komedide bir sürü tipleme çıkıyor, daha özgürsün. Dijital tarafla alakalı şunu da eklemek isterim. Daha cesur, farklı şeyler yapılabilir. Cesur deyince akıllara cinsellik falan geliyor ama alakası yok. Daha sosyal konulara gidilebilir, bu platformlarda.
Sinemada sevdiğin yapımlar var mı?
A24 diye bir yapım şirketi var. Onun sineması hoşuma gidiyor. Psikolojik gerilim filmlerini severim. Hatta çektiğim kısa film de öyleydi. Türk sinemasında bu tarz filmler pek yapılmıyor. Yapılsa keşke... Korku filmlerini de merak ediyorum ama sevmem, korkuyorum gerçekten... Bir gün böyle bir yapımda yer alsam, nasıl çekildiğini görsem belki bu kadar korkmam.
Yabancı dillerin var. Bu noktada yer aldığın projeler var mı?
Amerika yapımı bir iş için deneme çekimi yaptım. Küçük bir sahne, uçakta geçiyor. Ama heyecanlandım, umarım olur. Daha önce de kısa film çekmiştim İngiliz İngilizcesi ile. Bu Amerikan İngilizcesi. Bu tarz işlerde yabancı dilimi kullanarak oynamak isterim. Bir de daha yayınlanmadı ama Ulug Amir va Donna Maria filminde İspanyolca oynadım. O da farklı bir deneyim oldu.
Oyunculukla ilgili hayalin nedir?
Yapımcılık kısmı benim ilgimi çekiyor. Hikâye okumayı çok seviyorum. Ve oyunculuk hikâye anlatmanın sadece bir dişlisi. Kreatif kontrol yapımcı, yönetmen ve senaristte. Ben kontrolün bende olduğu bir konumda olmak istiyorum. Bunu yapan yerli yapımcı oyuncular var. Tabii sermaye de lazım. Belki önce kısa filmlerle başlayıp sonra devamı gelebilir. Hayal kurmanın sonu yok.
Sosyal medyadaki takipçi sayılarına göre oyuncu seçimlerine değindin. Bunu biraz daha konuşalım. Sektördeki çoğu oyuncu seninle aynı düşüncede aslında.
Ezel Akay bir derste şöyle dedi, "Daha fazla oyunculuk eğitimi almanıza gerek yok. Kılıç kullanmayı, ata binmeyi öğrenin. Ama en önemlisi sosyal medyanızı güçlendirin". Bunu duyduğumda çok üzülmüştüm. Çünkü ben sosyal medyayı çok nadir kullanan, yılda bir paylaşım yapan biriydim. Şimdi her gün bir şey koymaya çalışıyorum. Sektöre girince bunu fark ettim. Oyuncu seçimlerinde oraya bakılıyor. Oyuncu isimleri söylendiğinde herkes, "Kimmiş o?" deyip Instagram hesabına bakıyor. Orası bir kartvizit oldu. Ve oradaki takipçi sayısı da senin değerini ölçüyor maalesef. O rakam ne kadar çok ise o kadar seyirci gelir düşüncesi var. Tabii bu dizinin yurt dışı satışlarını da etkiliyor. Diziler sadece burada izlenmeleri için değil, yurt dışına da satılmak için de yapılıyor sonuçta.
Oyunculukta neyi bu kadar seviyorsun?
Özgür hissediyorum. Özellikle de karakterin yaratım sürecinde oyuncuya bir alan tanınıyorsa o zaman daha güzel bir iş çıkıyor.
Son olarak biraz da seni konuşalım. Yasemin Yazıcı bu ara günlerini nasıl geçiriyor?
Bu ara yemek yapmaya sardım. Hem yapıyorum hem yiyorum... Spora da geri döndüm. Her gün pilates yapmaya özen gösteriyorum. Evde meditasyon deniyorum. Çünkü kafamın içi çok karışık, erkek arkadaşımla, ailemle ve arkadaşlarımla bir konudan bahsederken farklı farklı konulara kayıyorum. Yine günlük tutmaya başladım. Ama şöyle; sabah yazıp sonra da yakıyorum. Kimse yanlışlıkla bile olsa kafamın içindekileri görsün istemiyorum. Yazmak beni rahatlatıyor. Bir şeyi sesli düşünüyormuşum gibi geliyor. Yine bu ara psikoloji kitaplarına yoğunlaştım. Tezimden dolayı makaleler okuyorum. Fiziksel olarak oyunculuk eğitimi alamıyorsam bile online derslere katılıyorum, vakit buldukça.