''Hayat rüya mı, gerçek mi, cevabım henüz net değil…''

Sanatçı Hilal Büşra Cebeci, aksam.com.tr'den Ali Demirtaş'ın sorularını yanıtladı: “Hayatın rüya mı, gerçek mi olduğu sorusunu henüz cevaplayamamış biriyim. Tüm varlık alem bütünlüğünde kimim, kim değilim henüz bilmiyorum. Lakin şimdiye değin benimle gelen sesim ifade biçimini sanatta bulmuş birisi olduğumu söylüyor. ‘Nasıl olunur?' şu ara içinde bulunduğum zamanlarım için iyi bir özet. Kendi içimde dengeyi bulup, olmam gereken ne ise o olmaya çalışıyorum; demlenişimi deneyimliyorum.”

Ali Demirtaş

Yaptığı eserlerle özel ve kendine has bir yerde duruyor sanatçı Hilal Büşra Cebeci. Sanat pratiği farklı, sanatı tanımı da. Henüz tam anlamıyla malzemesini bulmuş değil. Sanatında teknik ve içerik bir devinim halinde. Arayış yolculuğuna devam ediyor kısaca. Fakat bu durum öyle epey bilinmez değil, aklı başında bir arayış hali. Biz de bu sürece dahil olmak amacıyla kendisiyle Rami Kütüphanesi'nde bir araya geldik. Sanatına ve yaşamına dair konuştuk Cebeci'nin, buyurun keyifli sohbetimize...

HENÜZ KENDİMİ ÖZETLEYEMEDİM

Kısaca sizi tanıyabilir miyiz?

Bu çok zor bir soru çünkü henüz kendimi özetleyemedim. Hayatın rüya mı gerçek mi olduğunu daha tam keşfedememiş biriyim. Tam olarak kimim, kim değilim bilmiyorum. Lakin şimdiye değin benimle gelen sesim ifade biçimini sanatta bulmuş birisi olduğumu söylüyor. "How to be? (Nasıl olunur?)" şu ara içinde bulunduğum zamanlarım için iyi bir özet aslında. Kendi içimde dengeyi bulup, olmam gereken ne ise o olmaya çalışıyorum. Demlenişimi deneyimliyorum. İstese de istemese de demliyor hayat bireyi. Ben de çiğ kalmadan, haşlanmadan, acımadan demimi almaya bıraktım kendimi, hayata alışıyorum. Kafa kağıdıma gelince, 1983'te Almanya'da doğdum. Akademik olarak ise siyaset bilimi ve tasarım eğitimi aldım. Kariyer geçmişim de multidisipliner ama zannım her birisi için içim, "Bir renk vardı buralarda" diyor. Hepsi bugünüme biriktirdiklerim... Nihai resmi bilme ve çizme kudreti olmayan varlıkların, o resmin hangi parçası olduğunu bulmak gayreti, her kaybolmuş hisseden renk için bir zaruret. Ben de renklerden kendi pantonesini oluşturan biriyim.

NE SOYUT NE DE SOMUT BAĞLAMDA...

Sizin için sanat ne demek?

Günden güne tadı farklılıklar arz etse de bir bebeğin anne sütüne muhtaç olduğu kadar, sanata ve Tanrı'ya muhtaç olduğumu hissettiğim bir yerden "Sanat Tanrı bence" demek istiyorum. Ne soyut ne somut bağlamda ne matematik ne ruh bağlamında varlığını yok sayamadığımı gördükçe "Sanat Tanrı'dır" diyorum. Tanrılaştırılmış bir sanat anlayışından yahut sanatın yalnızca tinselleştirilmesinden ve dinselleştirilmesinden de bahsetmiyorum. Ne blues'dan ne gospel'den ne rocknroll'dan Tanrı'yı söküp atamayacağınız ve hepsi birleşip Elvis olunca tadına doyamayacağınız bir bakışla... Sanat bir bakıştır, bir akıştır, bir algılayış ve bir yaşayıştır. Sanat bir yolculuktur bence. Tanrı'dan insana, insandan insana, insandan Tanrı'ya sonsuz bir akış.

BİRİCİK MALZEMEMİ HENÜZ SEÇEMEDİM

Peki kendi sanat üslubunuzu nasıl tanımlıyorsunuz?

Kavramsal sanat türünden sayabilirim kendimi. "Bu malzeme biriciğimdir gerisi yalan" diyeceğim ana kadar da yumuşak dokuyu da tatmak istiyorum, sert dokuyu da kırılgan olanı da uçuşan olanı da. Her birinin bana kattığı tecrübe çok farklı. En ideal malzememi henüz tam olarak seçememiş olmayı bir deneyimsel zenginlik gibi görüyorum. Ama varlık da bir yere kadar. Bir yerde durduğumda bu soruyu tekrar konuşalım isterim. Kendi sanat stilime "vivid delusion (canlı sanrı)" diyebilirim. Sanatın öz varlığının zaten bir psikoz oluşunda hemfikir isek tabi. Her sergide başka bir üslupla buyur eder eserlerim sizi ama hepsini yan yana hissettiğinizde hepsi birbirine bağlanır benim hikayemde.

BU ESER BENİM İÇİN BİR DURAK

"Piece, Soul and Whole" adlı çalışmanızdan bahsedelim biraz da...

Her birimiz eşsiz birer parçayız elbette ama aynı zamanda çok daha içkin bir bütünün de bir parçasıyız. Mükerrer parçalar olamayacak kadar da enteresan bütündeki resim sanki. Evet farklı ruh beden frekanslarda benzeşip bir diğeri olabiliyoruz ama her birimizin oyundaki rolü, resimdeki yeri bambaşka. Eser yeni evet ama yapmaya karar veriş başlangıcım yeni değil. Parçası olduğum puzzel'ın tümünü görmek yolculuğu tamamlamak olur. Oysa bu eser bir durak benim için. Mühim bir durak, tümünü görsem dahi kendi görebildiğim kadarını görebileceğimi bildiğim bir mahrem keşif sürecinin bencesi. Toplumsal kodların sathi benzeşmelerden kuleler yaptığı, idrak temelli ayrışmaları da satha zararlı sayıldığı bir dünyada hayata Foucault'un "Herkesin birbirine benzediği bir yerde kimse yok demektir" sözünü esasa alıyor bu eser. Şeffaflığı resmin bilinmezliğine ve milyon misal alemine bir gönderme yapıyor. Her bir parça için kompoze edilmiş sesler eşliğinde deneyimlenen bu üçlü yerleştirme; sathı kasteden beden ve dış kendilik parçası ile başlıyor seyrine. Münzevi ve kabzalar içine alınamaz ruh ile karşılaşma ile devam edip, kendi ruh sesimizi müşahede ettiğimizde, o kocaman parçadan ait olduğu alana yerleşmiş bir küçük parça ile karşılaşmayla son buluyor. Hem kurgusal seri katil Dexter bile demiyor mu: "I feel like a jigsaw puzzle missing a piece, and i am not even sure picture should be (Bir parçası eksik bir yapboz gibi hissediyorum ve resmin ne olması gerektiğinden bile emin değilim)".