Hattat Selim Türkoğlu: Hüsn-i Hat sanatı mürebbidir

Kültürel Miras Taşıyıcılarıyla Hüsn-i Hat Söyleşileri'nin ilki hat sanatına uzun yıllardır emek veren sanatçıların katılımıyla Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi'nde gerçekleşti. Programda konuşan Hattat Selim Türkoğlu, bu sanatın mürebbi olduğunu vurgularken; sanatçı Zeliha Rüveyda Akkılıç ise “Gençlerimiz, çocuklarımız birçok bağımlılıkla uğraşıyor. Bu sanatın iyileştirici, yol gösterici ve terbiye edici bir tarafı var. Sanat ile uğraşan çocuklar bu bağımlılıklarından uzaklaşıyor. Bundan dolayı gelenekli sanatların eğitim müfredatlarına yerleşmesi lâzım.” dedi.

MERVE YILMAZ ORUÇ

Gelenekli sanatlarımızdan biri olan Hat sanatı, Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi'nde konuşuldu. İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından Yaşayan Miras ve Kültürel Etkinlikler Genel Müdürlüğü desteğiyle yapılan "Kültürel Miras Taşıyıcılarıyla Hüsn-i Hat Söyleşileri" başlıklı etkinliğe kıymetli sanatçılar katıldı. Uzun yıllardır Hat sanatına emek veren Selim Türkoğlu, Serap Bostancı, Mehmet Arif Vural, Mahmut Şahin, Zeliha Rüveyda Akkılıç ve Levent Karaduman, 1. Hüsn-i Hat Söyleşileri kapsamında konuşmalar gerçekleştirdi. Kendi sanat yolculuklarından bahseden hattatlar, Hat sanatının anlamı üzerine sohbetler etti. Geçmişteki şartlarla bugüne değinip, gençlerin bu alandaki ilgisini ele aldılar.

HATTAT, EN HAKİKİ MÜŞTERİNİN ALLAH OLDUĞUNU BİLEREK YAZAR

1990 yılında icazet aldığını ve o günden beri de Hüsn-i Hat sanatı ile uğraştığını dile getiren Hattat Selim Türkoğlu, "Cağaloğlu'nda bir gencin elinde kalemle yazdığını görmesiyle bu sanata ilgim başladı. Daha sonra birçok hocadan ders aldım. Başka bir iş ile meşguldüm ancak bu sanatı yapacaksam sadece onunla uğraşmam gerektiği söylenmişti. Ben de kendimi buraya adadım. 40 seneye yakındır Hüsn-i Hat ile uğraşıyorum. Sadece hat sanatı demek istemiyorum. Hüsn-i Hat olarak telaffuz etmek çok daha doğru. Hüsn-i Hat daha özel bir isim. Ve bu sadece bir sanat değil aynı zamanda ilim boyutu da var. Kalem suresi vardır. Allah kaleme yemin etmiştir. O yüzden kalemle yazarken ehemmiyet göstermek lâzım. Bu sanatı diğer dallardan ayıran şahsına münhasır hususiyetleri vardır." diyen Türkoğlu bu sanatın manevi yanını şu cümlelerle anlattı: "Bir hattat yazı yazarken abdestli olmaya dikkat eder. Ve bu sanatı icra edenler yazdığı yazının en hakiki ve esas müşterisinin Allah olduğu bilinciyle yazar. Bundan dolayı Hüsn-i Hat'ın manevi boyutu maddi boyutundan çok daha önemli."

Hüsn-i Hat sanatının insanlar üzerinde olumlu etkileri olduğuna değinen Türkoğlu, bugünün gençlerinin şanslı olduğunu da sözlerine ekledi: "80'li yıllarda icazet aldığım dönemde Hat malzemeleri bulmak kolay değildi. Bugünün gençleri çok şanslı. Her şey elimizin altında. Şu an Hüsn-i Hat sanatına talep çok. Gençlere tavsiyem her zaman bu işi en iyi ben yapacağım düşüncesi ile hareket etmeleri. Bu kibir değildir. Eğer bu düşünce ile yola çıkarlarsa bu sanat ilelebet yaşar. Hüsn-i Hat sanatı, mürebbidir. Kimliğinizi, ruh halinizi değiştirir. Önceden Medresetü'l- Hattatin diye bir mektep vardı. Burada Hüsn-i Hat sanatının bütün türleri farklı hocalar tarafında öğretilirdi. Keşke şimdi de olsa... O zaman bu sanat daha ileride olurdu."

HATTAT DEĞİLİM HAT SANATINA ÂŞIK BİRİYİM

Tezhip ile Hat sanatını birlikte devam ettirdiğini anlatan sanatçı Serap Bostancı da bu sanata başlama yolculuğunu şöyle anlattı: "1985 yılında tezhip ile başladım. 1990 yılında Hat sanatı ile tanıştım. Hüseyin Kutlu hocadan eğitim aldım. Hat sanatı hem ruhen hem de bedenen çok emek isteyen bir süreç. Ben kendimi hattat olarak nitelendirmiyorum. Ben hat sanatına aşık biriyim. Tezhip sanatını devam ettirmek istedim ama hat sanatını da öğrenmek, ikisini birden yapmak istedim. Yaptığım tezhip ile hat sanatını bir arada görmeyi arzu ettim ve yolculuğum böyle devam etti."

Bugün hat sanatı ile meşgul olan gençlere de bir mesajı olan Bostancı, "Bir yılda hattat oldum diyenler oluyor. Fotokopilerden eserler çıkarıp onu çizmekle hattat olunmaz. Meşk süreci çok önemli. Ve burada hocayı çok iyi izlemek lâzım. Tavsiyem hocanızın dizinin dibinden ayrılmadan onun yaptıklarını dikkatlice izleyin. Hocanız sizi hep sınava sokar." şeklinde konuştu.

HÂLÂ ÖĞRENMEYE ÇALIŞIYORUM

"Bu sanat sekinet ister" sözü ile konuşmaya başlayan Mehmet Arif Vural ise 1999'da İstanbul'a geldikten sonra çeşitli sanatlarla ilgilendiğini belirterek, şunları anlattı: "Ben Nesih ile başladım. Dua ve evrad kitapları yazdım. Cenab-ı Hakk'a temenni olarak 'Ya Rabbi senin kelamını yazmak istiyorum bana bir Kur'an'ı Kerim yazmayı nasip et.' dedim ve 2005-2008 arasında nasip oldu. 2005'te başlayıp 2008 yılında en büyük hayalim olan mushaf çalışmasını yaptım. Yazdığım Kur'an-ı Kerim 2016 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından basıldı. Çeşitli dönemlerde Nesih, Sülüs ve Celi Sülüs yazıları üzerinde çalışmalarım oldu. Hâlâ öğrenmeye çalışıyorum. Buradan genç sanatçı adaylarımıza da tavsiyem sadece kendinizle yarışın. Ben musiki ile de uğraşıyorum. Musikide rast makamı temeldir. Hat sanatında da Elif bütün harflerin başıdır. Diğer harfler ondan hâsıl olur."

HAT SANATININ OSMANLI DÖNEMİNDE BİTTİĞİNİ DÜŞÜNMÜŞTÜM

Sanat yaşamına resim ile başlayıp Hat ile devam eden hattat Mahmut Şahin de kendi hikâyesini katılımcılarla paylaştı: "Öncesinde resim ile uğraşıyordum. Babam hafız idi, resim ile uğraşmama çok sıcak bakmıyordu. Daha sonra imsakiye üzerindeki Hat yazılarını gördüm. Hat sanatının Osmanlı döneminde bittiğini düşünüyordum. Sonra Hat sanatının malzemelerinin satıldığını duydum. İbrahim Subaşı'nın yanına gittim. Benden önce bir hanım arkadaş geldi. Ona öncelik verdim, çünkü ben ne alacağımı bilmiyordum. Hat malzemeleri alacağını söyledi hanımefendi. O aldıktan sonra, "Ben de aynısından istiyorum" dedim. Sonra benden önce alışveriş yapan hanımefendiyi durdurdum. "Bunlarla ne yapacaksın?" diye sordum. Çünkü o dönemde Hat ile uğraşan birileri olduğunu bilmiyordum. Caferağa Medresesi'nde dersler olduğunu söyledi. Ben de onunla gittim. Hat ile tanışmam 1991 yılına denk geliyor. Üç aylık bir kurs olduğunu duydum. Kendime de güveniyorum tabii. Başladım ama olmuyor. Rika ile başladık biz. Sonra öğrendim ki bu böyle üç aylık bir süreç değil. Sonra devam ettim. 1993 yılında Hüseyin Kutlu ile yolumuz kesişti. Onunla devam ettim. 1998 yılında Hattat Ali Alparslan'dan eğitim aldım. 2001'den sonra Anadolu'ya açıldım. Bursa, Eskişehir, Kütahya, Kocaeli gibi şehirlere giderek dersler verdim. 2023 yılında Anadolu'yu sonlandırdım. Elhamdülillah onlarca öğrencimiz orada devam ediyor."

İYİLEŞTİRİCİ VE YOL GÖSTERİCİ BİR TARAFI VARDIR

Fatih Suriçi'nde dünyaya geldiğini ve halen burada yaşadığını söyleyen sanatçı Zeliha Rüveyda Akkılıç da bu bölgedeki camilerde yer alan yazılarla birlikte hat sanatına ilgisinin başladığını aktardı. 15 yaşında Hat sanatını öğrenmenin peşine düştüğünü belirten Akkılıç, "Caferağa Medresesi'ne gittim. Daha sonra 1997 yılında Hüseyin Kutlu hocadan dersler aldım. Sülus ile başladım. Hat sanatında manevi anlamda muazzam detaylar var. Cismani aletlerle meydana getirilen ruhanî bir hendesedir şeklinde tarif edilir bu sanat. Ben ruhanî tarafı ile daha çok ilgilendim." şeklinde konuştu.

Hat sanatını gençlere öğretme misyonuyla da çalışmalar yaptığını anlatan Akkılıç, bu sanatın onlara nasıl iyi geldiğini şu sözlerle özetledi: "Atölye kurduk, dersler verdik. Toplumda gençlerin birçok sorunu var. Özellikle ortaokul ve lise öğrencilerinin. Gençlerimiz, çocuklarımız birçok bağımlılıkla uğraşıyor. Bu sanatın iyileştirici, yol gösterici ve terbiye edici bir tarafı var. Bu bilinçle projeler yapmaya çalıştık. Ve şunu gördük ki sanat ile uğraşan çocuklar bu bağımlılıklarından uzaklaşıyor. Bundan dolayı gelenekli sanatların eğitim müfredatlarına yerleşmesi lâzım."

Osmanlı döneminde kadın hattatların sayısının az olduğuna da değinen Akkılıç, Cumhuriyet döneminden sonra hanımların daha çok imkân bulduğunu ve şu anda kadın hattatların sayısının epey arttığını dile getirdi.

BÜTÜN SANATLARIN TEMELİNİ OLUŞTURUR

Hattat Levent Karaduman ise etrafında bu sanatla ilgilenen çok fazla kişi göremeyince "Bu sanat hem Türk hem İslam sanatı. Buna birilerinin sahip çıkması lâzım." diyerek, hat sanatını kendine dert ve dava edindiğini söyledi. 1990'ların başında kütüphanede kitapları çevirirken Hat sanatı ile karşılaştığını dile getiren Karaduman, "1994 yılında Fuat Başar'dan Sülus ve Nesih meşkine başladım. 2003 yılında icazet aldım. Atölye açtım. Hüsn-i Hat sanatı güzel çizgi gibi tanımlanır ama aslında bir şeyin güzel olması için bir anlamı olması lâzım. Bu sanatın çok derin bir anlamı vardır ve bütün sanatların temelini oluşturur. Sadece alelade yazı, harflerin kıvrımları, istiflerin, dizgilerin bir araya gelmesiyle oluşan bir şey değil. Hat yazısında çizgilerin boşlukları ve dolulukları birbiriyle dengeleniyor. Aynı evrendeki gibi hattın kompozisyonu da hiç boşluk kabul etmiyor. Aşkın bir yolculuğudur aynı zamanda. Aşk ise fedakârlık ister. Sadece sanat demekte doğru değil. Derin ilimler barındırır. İnsanın gözüne, gönlüne hitap eder." diyor.