Sinemaya gideceğiz ama izlenecek bir şey yok diyenlerdenseniz, işte size birkaç öneri… Hâlâ vizyondayken, gözünüzden kaçan o güzelim filmleri izlemenin tam zamanı!
1. Bourne: Sinema izleyicisi bir aksiyon ve casusluk filminden ne bekleyeceğini artık çok iyi biliyor ama Bourne serisinin 5. Filmi ‘Jason Bourne’, serinin önceki filmlerine fark atıp “gerçek anlamda” seyirciyi soluksuz bırakacak bir görsel aksiyona imza atıyor. Serinin son filmi, farkındalığı oldukça yüksek bir dilden post-modern bir casusluk hikâyesine evrilirken başrollerde Matt Damon’a Alicia Vikander, Vincent Cassel ve Tommy Lee Jones’un eşlik ederek üstüne bir de oyunculuklarla film bizi mest ediyor. Las Vegas’taki yürek hoplatan araba kovalamaca sahneleriyle bir an bile sırtımızı yaslayıp izleyemediğimiz film bence “aksiyon filmi nedir” sorusunun tam anlamıyla cevabı niteliğinde. Bourne hayranlarının yüzünü güldürecek, aksiyon severlerin ise unutamayacağı bu filmi laf olsun diye değil, gerçekten kaçırmayın!
2.Prensim: Fransız oyuncu ve yönetmen Maivenn, bu kez çok iddialı olmasa da gerçekçilik duygusuyla seyirciyi yakalayan bir drama imza atarak etkileyici bir ilişkiyi perdeye taşıyor. Başrollerini Vincent Cassell ve Emanuelle Bercot’un paylaştığı bu yüksek ‘ duygusal gerilimli’ film, dürüst bir biçimde aşka, evliliğe, yıpranmaya, tüketmeye ve aşkın tuhaf kimyasına dair bir dolu şey söylüyor. Vincent Cassel'in dikkate değer oyunculuğu, hikâyenin gerçekçi bakış açısı ve duyguların karmakarışık kimyasıyla birleşince iki saatlik unutulmaz bir sinema deneyimi ve mest olma haliyle salondan çıkmanız mümkün…
3. Neon Şeytan: ‘Drive’ filminden tanıdığımız yönetmen Nicolas Winding Refn, bu son filminde Los Angeles’a taşınan genç model Jesse’in moda dünyasında rekabet-ayak kaydırma ve yükseliş üçgenindeki seyrini ışıltılı görüntülerle adeta görsel bir şölen tadında anlatıyor. Güzelliğin peşinde her şeyini vermeye hazır insanların dünyası, yönetmenin kullandığı metaforlar ve klipvari anlatımla yer yer rahatsız edici ama akıldan çıkmayacak bir şekilde resmediliyor.
4. Cafe Socıety: Jesse Eisenberg, Kristen Stewart, Blake Lively, Steve Carell ve Corey Stoll’un içinde bulunduğu oyuncu kadrosuyla 1930’ların atmosferini büyüleyici bir şekilde yansıtan film, Bronx’ta doğan Bobby Dorfman’ı izleyerek Hollywood ve New York’un kendine has çekiciliğini de içine alan eğlenceli bir dramatik komediye bizi davet ediyor. New York tutkunu olan Allen’in oldukça bilinen Los Angeles antipatisine rağmen Hollywood’u bu kadar iyi resmeden bir film çekmesi, yönetmenin ‘Midnight in Paris’ ve ‘Magic in the Moonlight’ filmlerinden de bildiğimiz üzere geçmiş dönemleri anlatmadaki başarısıyla birleşince ortaya şahane bir iş çıkıyor. Özellikle açılışı ve son karesiyle akıllara kazınan bu turuncu tonlarındaki eğlenceli nostalji vizyondaki görülmeye değer filmlerden.
5. Yüce Adalet: Keanu Reeves’i şöyle sürükleyici bir filmde izlemeyi bayağı bir zaman oldu diyorsanız o zaman bu filme bir bakın derim. Reeves’in, babasını öldürmekten yargılanan 17 yaşındaki Mike’ın aklanmasına kendini adayan avukat Richard Ramsay’i canlandırdığı film, sıradan sayılabilecek bir hikâyeyi zekice kurgulanmış olay örgüsüyle anlatarak son dakikaya kadar seyirciyi uyanık tutuyor. Courtney Hunt’un yönetmenliğini yaptığı filmde Keanu Reeves’e başrolde Renee Zellweger ve James Belushi eşlik ediyor.