Gürkan Uygun: “Yalnızlığın peşinde koşan bir insanım…”

Usta oyuncu Gürkan Uygun aksam.com.tr'den Ali Demirtaş'ın sorularını yanıtladı. Oyunculuğa ve yaşamına dair konuşan Uygun, şunları söyledi: “Ben her zaman şanslı bir adamdım, her bakımdan. Hem özel hayat hem de iş hayatımda hep şanslı oldum. Çok kalabalık içine çıkan biri değilim, yalnızlığın peşinde koşan, onu kovalayan bir insanım. İnziva gibi bir derdim yok ama yalnızlığı severim.”

Ali Demirtaş

Yer aldığı dizi ve filmlerle adından söz ettiren, oynadığı her rolün hakkını veren başarılı bir oyuncu Gürkan Uygun. Hafızamıza kazınan birçok rolün altında oyuncu olarak onun imzası var. Şimdilerde ise ekranlarda Bir Gece Masalı ile Marnalı adlı diziler ve vizyondaki Fidan ve Doğulu filmleriyle adından söz ettiriyor. Oyunculuk yolculuğu ise tiyatro ile başlamış Uygun'un. Henüz ilkokul 4. sınıfta izlediği Mavi Kuş adlı oyunla tiyatroya sevdalanan, daha sonra içerisinde yer aldığı amatör ve profesyonel birçok oyunla bu sevdasını perçinleyen Uygun, tiyatro sahnesi için pek çok oyuncu gibi "Er meydanı" diyor. Biz de kendisiyle bir araya gelerek hem bu er meydanı hem yaşamı hem de oyunculuğu üzerine konuştuk. O halde buyurun keyifli sohbetimize...

SAĞLIK OLURSA HER ŞEY BULUNUR

Nasılsınız Gürkan Bey, şu ara gündeminizde neler var?

İyiyim çok şükür, sağlığımız yerinde şimdilik. 2025'e girdik, şu anda bir sorun yok hayatımda, herkesin de öyle olur umarım. Bu sene ana akım bir kanalda Bir Gece Masalı adlı devam eden bir işim var. Geçen sene de tabii'ye Marnalı'yı çekmiştik. Henüz net olmamakla birlikte sanıyorum onun ikinci sezonu olacak gibi. Bunun dışında işlerim için sürekli İstanbul'a gelip gidiyorum, Bodrum'da yaşıyorum normalde. Yazın oynadığım filmler de İstanbul'da çekildi, Fidan ve Doğulu'dan bahsediyorum. Hayatım böyle... 2025'ten de sağlık diliyorum, sağlık olursa her şey bulunur çünkü.

OYUNCULUĞUMDA İNANDIRICI VE GERÇEKÇİ OLMANIN PEŞİNDEYİM

Oynamak hâli ve oyunculuk ne demek sizin için?

Açıkçası her durumda oynuyorsunuz. Sonuçta size ait olmayan bir duyguyu yansıtıyorsunuz. Bunu çok doğal olarak, oynamadan, abartmadan yapanlar var. Bu, platforma göre de değişiyor aslında. Dizide çok başka oynamanız gerekebiliyor, filmde daha başka. Tiyatroda ise her şey bambaşka. Sahnede olduğunuz zaman, seyirciye olan uzaklığınıza göre bu oynama hâli değişiyor. Ama her durumda oynuyoruz. Bunu inandırıcı yapmak kıymetli olanı. Benim de kovaladığım genelde budur. Mümkün olduğunca inandırıcı ve gerçekçi olmasının peşinde koşarım.

TİYATRO ER MEYDANI

Peki hangisi sizi daha mutlu ediyor? Tiyatro, dizi, sinema...

En son 2017'de bir oyunda oynamıştım. Ondan sonra tiyatro yapmadım. Sahnedeki dinamik çok farklı. Aslında oradan geçiyor iş, yani er meydanı orası. O canlı enerjiyle, interaktif duygularla; seyirciyle birebir enerjiyi kovalamak, heyecanınızı yenmek, o rolün içerisine girmek, bu işin en meşakkatli ve zor kısmı. Televizyonda ve sinemada işler biraz stüdyo kaydı gibi. En iyisini bulana kadar tekrar alabilirsiniz. Sinema ve dizide böyle bir şansınız var. Benim tiyatro şansım çok olmuyor, çünkü yoğun oluyorum, vakit ayıramıyorum. Bodrum'a yerleşince de tiyatro biraz daha sekteye uğradı. Ama daha sakin olduğum zamanlarda niyetleniyorum tiyatroya. Çünkü gerçekten çok büyük bir haz tiyatro sahnesi, alkışlanmak, seyredilmek. Orası kendinizi bulabildiğiniz bir yer. Benim de şansım tiyatrodan açılmıştı zaten. Ama yine de türler arasında bir ayrım yapamıyorum.

Peki kamera arkasında olmayı hiç düşündünüz mü, yönetmenlik ya da senaristlik gibi?

Açıkçası yazma üzerine bir kabiliyetim olduğunu hiç düşünmüyorum. Belki konuşup, hikâye anlatmak üzerine çenem düşebilir ama yazım konusunda çok iyi değilim. Yönetmenlik de zor, yapamayabilirim. Başladığım işi kolay bitiremeyebilirim. Ayrıca böyle isteklerim ve hayallerim de yok.

MAALESEF HERKES YAPTIĞI İŞTE YETKİN DEĞİL

Türkiye'deki oyunculuk sektörü hakkında neler söylersiniz? Ne tür sorunlar var sizce?

Birçok sorun var elbette. İlk aklıma gelen telif meselesi. İnsanlar oyunculuk bedellerini daha sonra alabilmeli. Bu çok temel bir sorun ama hâlâ çözülemedi. Onun dışında çalışma saatlerinde sorunlar vardı ama o da yavaş yavaş iyileşmeye başladı. Öte yandan sektör çok kalabalık, her şey çok büyüdü. Bayağı fabrika gibi oldu sektör. A kaliteden Z kaliteye kadar iş var, işçilik var. Çok karışık, bunun bir düzeni yok. Kötü çıkan işler de bu karmaşadan kaynaklanıyor. Liyakate gelirse konu, herkes yaptığı işte yetkin değil maalesef. Tüm bunlara rağmen iş olması ve sektörün dönmesi iyi bir şey.

KAMERA KARŞISINDA BİRÇOK ŞEY ÇOK FARKLI

Deneyimli bir oyuncu olarak genç oyunculara neler söylemek istersiniz?

Ben bir tiyatro oyunu seyrederek tiyatroya sevdalandım, adı Mavi Kuş idi. Daha sonra tiyatro kursuna gittim, sonra da amatör bir tiyatro grubuna katıldım. Hayalini kurmamıştım önce oyuncu olabileceğimin ama yapabildiğimi ve oradaki mutluluğumu gördükçe, mesleki olarak da düşünmeye başladım. 90'lı yıllardan bahsediyorum. Akademik eğitim alamasanız bile sıkıştırılmış ve hızlandırılmış eğitimler, kurslar var. Ayrıca gençler iyi bir oyuncu olmak istiyorlarsa tiyatro sahnesinin tadını almak zorundalar. En doğru orada öğrenebilirler, tüm detaylarıyla. Çünkü kamera karşısında birçok şey çok farklı. Gerçekten oyunculuğu görmek ve tatmak istiyorlarsa, tiyatro sahnesine çıkıp ve oradan geçmeliler.

İYİ BİR OYUNCU ARAŞTIRMA YAPAN KİŞİDİR

İyi bir oyuncu kimdir?

İyi çalışmalısınız. İyi gözlem yapabilmeniz ve yaptığınız gözlemi aktarabilmeniz lâzım. İşte bu aktarımı da eğitim süreciyle elde ediyorsunuz. Her şeye bakmalısınız, her şeye hâkim olabilmelisiniz. Yeri gelecek 14. yüzyıldan bir oyun oynayacaksınız, o dönemin sosyo-ekonomik şartlarını bilmek zorundasınız. Ticaret hayatını az çok bilmek durumundasınız. Ayrıca iyi bir oyuncu araştırma yapan kişidir. Örneğin rolünü yapacağınız kişinin psikolojik sorunları varsa, onun çocukluğunu da bilmek ve araştırmak zorundasınız.

ÇOCUKLUĞUM ÇOK ŞÜKÜR İYİ GEÇTİ

Çocukluğunuz nasıl geçti?

Çok şükür iyi geçti. Ben şanslı bir çocuktum. İzmit'te doğdum büyüdüm ama aslen Sakaryalıyım. Annem rahmetli, Düzceliydi. Beş kardeşiz, yazları köye geçerdik, fındık toplamaya. 7 yaşından 19 yaşıma kadar böyle geçti yazlarım. Üniversitede artık kaçma özgürlüğüm geldiğinde bu ritüel bozuldu. Ama o yaşa kadar yazları köyde yaşadım. Mahallemiz de yeni kurulmuş bir bölgeydi, çok kozmopolit bir ortamdı. Bu çok güzel bir şeydi benim için. Lisede tiyatroyla tanıştım. 19 yaşında konservatuvarı kazandım, 93 yılında. 1994 yılında Haldun Dormen Tiyatrosu'nda profesyonel hayata adım attım. İlk defa profesyonel bir tiyatroda sahneye çıktım. 1998'de okuldan mezun oldum. Bugün de buradayım...

BUNLAR BİZİM KONSERVATUVAR HAYALLERİMİZDİ

Biraz da Fidan ve Doğulu filmlerinden bahsedelim. Ne oldu bu filmlerin sizdeki karşılığı?

Fidan'ı daha önce çektik. Bu filmin çok özel bir tarafı var. Ayçıl'ın (Yeltan) yazıp yönettiği ve her şeyine dahil olduğu bir iş. Biz onunla konservatuvardan sınıf arkadaşıyız. Kendisine hem destek olduk hem de içinde olmak istediğimiz bir iş oldu Fidan. Bunlar bizim konservatuvar hayallerimizdi. Onun peşine düştüğü şeyin biz de arkasından gittik. Anlattığına gelince, aile yapısı içerisindeki bozukluklara rağmen hayata tutunmaya çalışan gencecik bir fidanın büyüyüp, serpilip, köklerini toprağa atıp kocaman bir ağaç olma yolculuğu. Çok güzel bir hikâye çıkardı ortaya Ayçıl. Hikâye birçok yere değiyor aslında. Belki de çok fazla lafa söze gerek kalmadan bir hayatı anlatan bir iş oldu Fidan. Doğulu da bir popüler kültür hikâyesi. Bilal Kalyoncu yönetmenimizdi. Memleketine geri dönüş sırasında ailesinin katledilmesi sonucu adaletin peşinde koşan bir adamın ve yolda karşılaştığı dostlarının hikâyesi. Bu filmde ise ortada bir kahramanlık hikâyesi var.

MARNALI'NIN İKİNCİ SEZONU GELEBİLİR

Tabii platformunda yayınlanan Marnalı nasıl bir iş oldu sizce peki?

Marnalı'yı geçen sene çalıştık, keyifli bir işti. O da bir geri dönüş hikâyesi olarak başladı aslında. Geçmişindeki karanlık işlerden vazgeçip hayatın daha adil tarafında durmaya çalışan bir adamın; bir sebeple içeri düşmesi ve ailesinin elinden kayıp gitmesiyle başlayan bir süreci var. Daha sonra içeriden çıkıyor ve ailesini toparlamak istiyor. O da biraz eskinin yeniye karşı savaşı gibi bir hikâye. Bu süreç de çok keyifliydi, çok güzel çalıştık. Eğer ikinci sezon olursa yaza da onu çekeriz gibi görünüyor.

HER BAKIMDAN ŞANSLI BİR ADAMDIM

Yolculuğunuza baktığınız zaman mutlu musunuz?

Ben şanslı bir adamdım, her bakımdan. Hem özel hayat hem de iş hayatımda da hep şanslı oldum. Çok kalabalık içine çıkan biri değilim, yalnızlığın peşinde koşan bir insanım. İnziva gibi bir derdim yok ama yalnızlığı severim. Hayata dair çok keşkem yok. Bir keşkem var o da tüm insanlık adına; keşke 150-200 yıl yaşayabilseydik. Hayatı seviyorum, nefes almak kadar güzel bir şey var mı? Bu nedenle bugüne kadar olan her şeye çok şükür.

Fotoğraflar: Çağrı Çapık