MERVE YILMAZ ORUÇ
Kendi hikâyesinin kahramanı olan ve 11 ülkede 65 bin çocuğun hayatına dokunan Ece Çiftçi, kaleme aldığı Kendi Hikâyenin Kahramanı Olabilirsin adlı kitabı ile okuyucularını bir yolculuğa davet ediyor. Kimler mi davetli bu yolculuğa? Var olduğu yerde mutlu olmayanlar, kendini keşfetmesini engelleyen o sert kabuktan sıyrılmak isteyenler, kendi sesini dinlemeyi unutanlar ya da bu zamana kadar kendi sesini hiç dinlememiş olanlar, genel geçer "başarı" faktörleriyle değerlendirilmekten yorulanlar, hangi yola gideceğine karar veremeyenler, kendini nasıl alkışlayacağını bilmeyenler ve hayallerinin peşinde koşmak için minik bir ilham arayanlar...
Ece Çiftçi bu kitapta çocukluk yıllarından itibaren yaşadığı deneyimlerden yola çıkarak bir insanın kendi yeteneklerini nasıl keşfedebileceğini ve bunları nasıl toplumla paylaşabileceğini anlatıyor. Bu kitap kendi potansiyelini keşfetmek isteyenlere ilham olacak nitelikte. 14 yaşında kendi farkına varan ve bunun peşinden giden Çiftçi, daha iyi bir dünyanın ancak sivil toplum katılımı ve aktif vatandaşlıkla mümkün olduğuna inanarak başladığı gönüllü projelerine SosyalBen adıyla devam ediyor. 2022'den bu yana da Avrupa Konseyi'nde görev alarak çocuk hakları ve gençlerin güçlendirilmesi için savunuculuk yapan Çiftçi ile Kendi Hikâyenin Kahramanı Olabilirsin adlı kitabı konuştuk.
Kitabınız hayırlı olsun. Bu kitap sizin yolculuğunuzu konu alıyor ama bir biyografi değil tam anlamıyla. Bu kitap neden, hangi amaçla yazıldı?
Her birimiz hayattaki ilk günlerimizden itibaren "standart başarı kalıpları" üzerinden değerlendiriliyoruz. "Alkışı" hak eden belirli ölçütler var sanki. Ve bu birbirimize yaptığımız en büyük kötülüklerden biri bence. Herkes bir başkasının "başarı" algısına göre kendisini değerlendirmese; nelerde iyi olduğunu, ne yapmak istediğini, bunlar için kimlerle, nasıl ortamlarda bulunmaya ihtiyacı olduğunu "kıyas yapmadan" belirleyebilse tüm dünyada müthiş bir değişim yaşanabilir. Mesela ben küçükken matematikte hiç "başarılı" değildim. Sonra bir gün, çok sevdiğim başka bir şeyi yaparak, keman çalarak da o "alkışı" alabildiğimi fark ettim. Zaman ilerledi bu kez meslek seçimimde benzer zorluklarla karşılaştım. Benim gibi "standart başarı kalıplarına" uzak düşen, toplumdan kabul görmekte zorlanan kişilere "kısa boylu zürafalar" diyorum. Bu kitap en çok onlar için.
Kitapta, "bir kısa boylu zürafa" olarak kendi başımdan geçenler üzerinden farkındalık yaratmaya çalışıyor ve farkındalık anından sonra yapılabilecekleri anlatıyorum. Kendi yolculuğumu anlatırken, çeşitli sorularla okuyucunun da kendi yolculuğunu düşünmesini istiyorum. Yani farkındalıkla başlayan bir yolculuğa davet ediyorum okuyucuları.
Tabii bir yandan hikâyemin bir parçası olan SosyalBen'in de yolculuğunu anlatıyor bu kitap. Ne de olsa ikimiz birlikte büyüdük sayılır. Kısacası kendi hayatım üzerinden onlara hep şunu söylüyorum: "Siz de kendi hikâyenizin kahramanı olabilirsiniz." İşte tam da buradan hareketle, bu kitabı hem çocuklara/gençlere daha kalıcı ve etkili bir şekilde seslenebilmek hem de ailelerine de onların nasıl yanında yer alabileceklerini gösterebilmek için yazdım.
Kitapta ne anlatıyorsunuz? Nasıl bir akış var?
Çocukluğumdan kısa anılarla ve o dönemde yaşadığım farkındalıkları anlatarak başladım yazmaya. Çünkü her şey fark etmekle başlıyor. Neler yapabileceğimizi, hayallerimizi, farklı ve iyi olduğumuz alanları, standart beklentilerden farklı olsa da bunlarla da "başarılı" olabileceğimizi, kendi yolumuzu çizebileceğimizi önce fark etmemiz gerekiyor. Okuyucunun hem benim hayatım üzerinden bu farkındalıkların nasıl oluştuğunu görmesini hem de kendi hayatına yönelik sorgulamalar yapmasını istedim. Bu yüzden hem anlattığım hem sorular yönelttiğim bölümler var kitapta. Çocukluğumdan gençliğime, öğrenciliğimden sosyal girişimcilik kariyerime, akademik seçimlerime ve tüm bunlarla birlikte tabii ki SosyalBen'e Avrupa Konseyi'ndeki yeni rolüme kadar olan çıkıyor satırlar. Fakat sadece benim hayatım değil burada konuştuğumuz...
Kitabı okumak isteyenlere henüz başlamadan ne söylemek istersiniz?
Bu kitabı her elinize aldığınızda yanınızda bir de kalem olsun. Altını çizin, üzerine notlar alın. En çok kendi kendimize kalıp yazdığımız zamanlarda farkındalığımızın arttığını düşünüyorum. Bu yüzden, tam da bu kitabı okurken, yeni bir şeyler öğrenirken, düşünceleriniz sınırlarını aşarken, farkındalığınızın en çok arttığı anlarda not almanız çok kıymetli. Gelin birlikte düşünelim, hikâyelerimizi birleştirip kendimiz hakkında yeni farkındalıklar yaşayalım.
"Kendinizin farkına varın" diyerek kısa boylu zürafalar için bir yolculuk önerisi sunuyorsunuz. İnsan nasıl kendinin farkına varabilir?
Kendi deneyimlerim üzerinden şunu söyleyebilirim, farkındalık bir an gibi gözükse de arka planda onun oluşmasını sağlayan pek çok başka koşul var. Kısa boylu zürafa olduğumu fark etmem benim için önemli bir farkındalık mesela. Her çocuğun eşit şartlarda eğitim almadığını çocuk yaşta görmem de hikâyemi şekillendiren çok önemli bir dönemeç. Ya da "gönüllülük" çalışmalarımdan vazgeçmek istemediğimi, bunu bir işe dönüştürebileceğimi anlamam... Fakat bunların hepsi aylar hatta yıllar süren aşamalar. Bu yüzden okurken ve düşünürken ihtimallere kapıları aralamak mümkün.
Sizi tanımayanlar için kısaca Ece Çifti kimdir?
Herkes gibi matematikte "başarılı" olmadığımı ama keman çalarak da insanların "alkış"ını alabildiğimi fark etmemle başladı hikâyem. Sonra her çocuğun bunu fark edecek deneyimi elde edemediğini gördüm ve okulda ürettiğim bir proje ile onlara deneyimi götürmeye başladım. İyi bir fikirdi ama sürdürülebilir şekilde uygulamak kolay geldi. Bunun için Şanlıurfa'dan başlayan ve ABD'den Afrika'ya, Brüksel'den Kamboçya'ya kadar uzanan pek çok duraktan geçti yolum. Lisede bir proje olarak başlayan SosyalBen, üniversite yıllarıma taştı ve kariyer yolumu çizen en büyük etken oldu. Sosyoloji lisans ve antropoloji doktoradan sonra sosyal bilimler hep hayatımın bir parçası oldu. SosyalBen Vakfı ve ona bağlı iki iktisadi işletme ile yolculuğu başlayan bir sosyal girişimci oldum. Son iki yıldır da SosyalBen'deki çalışmalarım dışında Avrupa Konseyi'nde görev yapıyorum. Çocukların ve gençlerin haklarını koruyan savunuculuk faaliyetlerimle, "dünya inandı" dediğim hayallerimle büyümeye devam ediyorum.
Başkalarına fayda sağlamaya odaklı bir yol çizmişsiniz kendinize. İyi ki bu yolculuğa çıkmışım diyor musunuz?
Dünyanın en saygın üniversitelerinden kabul alıp gitmediğimde çevremdeki herkes kararımı sorguladı. Bu üniversitelerin sunduğu imkânların tabii ki farkındaydım. Fakat SosyalBen çok önemli bir gelişim aşamasındaydı. O dönemde SosyalBen'in yanında olmayı seçtim ve kurullarımızla, gönüllülerimizle, destekçilerimizle onu ayakları yere sağlam basan bir sivil toplum kuruluşu haline getirdik. Hayallerim beni Harvard ya da Oxford'a götürmüyordu. Bu kararımdan hiç pişman olmadım ve sıklıkla "iyi ki" diyorum. Bugüne kadar çok güzel işler başardık ve daha kalıcı halde çok uzun yıllar bu çalışmaların sürmesi için önemli adımlar atıyoruz.
Geçen 17 yıla binlerce hayata dokundunuz ama genel olarak SosyalBen çatısı altında neler yapıyorsunuz?
SosyalBen Vakfı, mobil olarak köy ve ilçe merkezlerindeki okullara ulaştırdığımız atölye çalışmalarıyla çocuklara fiziksel ve sosyal becerilerini geliştirmeleri için atölyelerimizi götürüyor; onların, yeteneklerini keşfetmelerini, güçlendirmelerini ve ardından uzmanlar eşliğinde yönlendirilmelerini sağlıyoruz. Odağımızda 7-13 yaş aralığında, taşımalı eğitimde yer alan çocuklar var. Taşımalı eğitimdeki çocuklarımız öğrenme kaybını, akran zorbalığını en yoğun yaşayan ve okula devamlılığı en az olan öğrenciler. Resim, müzik, dans, yaratıcı yazarlık, icat, oyun, spor, tarım, kısa film ve fotoğrafçılık gibi beceri temelli atölye çalışmalarımız; teknik kazanımlarının yanı sıra bu çocukların sosyal gelişim ve sosyal kimliklerini de destekliyor. Kişinin kendini var etmesi için deneyim çok önemli. Denemeyen, neler yapabileceğini nasıl bilebilir ki? Bu yüzden sanatın, sporun taşraya ulaşması için çalışıyoruz. Deneyimi çocukların ayağına götürüyoruz. İstiyoruz ki bu götürdüğümüz deneyim alanlarında yetenekli olsunlar ya da olmasınlar, ama sanatı ve sporu bir sosyalleşme kültürü olarak da benimseyebileceklerini anlasınlar... SosyalBen'de şu sıralar etki alanımızı artırmanın yanı sıra çalışmalarımızı kalıcı hale getirmek için de çalışıyoruz. BEGEM – Beceri Geliştirme Merkezi projemizi duymuşsunuzdur. Deprem bölgesinin ardından İstanbul başta olmak üzere diğer illerde de kalıcı merkezimizi açma hazırlığındayız.
Konusu açılmışken deprem bölgesinde neler yapıyorsunuz?
Kahramanmaraş merkezli depremler sonrası önce Umut Tırı'nı sahaya çıkardık ve çocuklara psikososyal destek sağlamak için atölyelerimizi araç haline getirdik. Dokuz şehri gezen Umut Tırı ile bölgeye ilk temasımızın ardından kalıcı merkezlerimizi oluşturduk. BEGEM – Beceri Geliştirme Merkezi dediğimiz bu kalıcı merkezlerden şu anda Hatay ve Adıyaman'da üç tane var. SosyalBen'in sekiz temel atölyesinde düzenli çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Kendi becerilerini keşfetmiş, bunları geliştirmiş ve önemli aşamalar kaydetmiş kişilerin hikâyelerini dinleyip hayal kurmalarına ve kendi hikâyelerinin kahramanı olma yolunda istekli hale gelmelerine yardımcı oluyoruz.
Bugünün gençlerine, henüz kendi yolunu bulamayanlara neler söylemek istersiniz?
Yalnız değilsiniz. Çözümsüz değilsiniz. Ne istediğinizi fark etmeye ve bunun için neler yapmanız gerektiğine, kimlerle nasıl diyaloglar kurmanızın iyi olacağına karar vermeniz gerekiyor. Düşünmekten vazgeçmeyin. İyice düşünün ama bununla yetinmeyin. En güzel hayal, en iyi plan düşüncede kalınca yok hükmünde sayılıyor. Ufak da olsa adımlar atarak hayallerinizin peşinden gidin.
Hikâyenizden çok etkilendim. Gerçekten "istediğin" zaman her şeyi yapabilecek güçte olduğumuzu hissettiren bir yaşamınız olmuş. Kitabı okuyup size ulaşmak isteyen ya da yazan oldu mu? Kitabı yazma amacınız yerini buluyor mu?
Bunları duymak benim için çok kıymetli. Sosyal medyadan çok mesaj geliyor, imza günlerinde karşılaştığım pırıl pırıl insanları bir görmelisiniz. Kitap hakkında beni mutlu eden çok güzel şeyler söylüyorlar. Onların yorumları benim için çok önemli. Kitapta anlattıklarım kolay kolay eskimeyecek konular. Benim hikâyem dönüşse de "Kendi hikâyenin kahramanı olabilirsin" dedirten öneriler yıllarca geçerli olacak. Belki yıllar sonra ben bu kadar çok sözlü olarak anlatma imkânı bulamayabilirim ama yazılı olarak hâlâ gençlere mesajlarımı, kendi hikâyemden yola çıkarak önerilerimi aktarabileceğim.